Trabzon'da eskilere dayanan, kısmen de mütalaalı bir salı dersimiz var. Pandemide ara vermiştik, sonra başlattık ama eski katılımı pek göremiyoruz. Yaz köy dersleri başlayınca, şimdilik yine ara verdik. Yeni dönemde daha semeradar olur inşallah. İşte bu yazıyı yazdığımız haftanın salı dersinde, Sünûhat'ta "Rüyada Bir Hitabe" başlığı ile yer alan muhteşem rüya hitabesinde geçen "manen rüya olan yakazanın" ne anlama geldiğini sorduk, hazır arkadaşlara.
Üstad, asrın mebusları tarafından "Ey, felâket helâket asrının adamı" hitabına mazhar ve yine onlar tarafından sorulan birtakım suallere muhatap oluyor. Üstadın muazzam, geniş ve isabetli tahlillerini dinleyen "asrın mebusları" da bu mülakattaki cevaplar sonunda "istikbalin İslam'ın olacağı ümidi" müjdesini veriyorlar. Bu müjde sözünü, çoğumuz ustada izafe ederiz. Halbuki öyle değil. "Evet, ümitvar olunuz, İstikbal inkılabı içinde en yüksek gür sada İslam'ın sadası olacaktır." cümlesi, ustada değil; onu dinleyen "muhteşem meclise" ait.
Ama en önemlisi, elbette bizim bu müjdenin neresinde olduğumuzdur veya olacağımızdır. İslam'a hizmet ile, şereflenecek olan din değil, bu dine hizmet eden olacaktır. Beşeriyet bugünkü kadar da bu hizmete muhtaç olmadı herhalde. Bazılarının uğruna bir ömür çürütüp "Mehlika Sultan" olarak gördükleri Batı medeniyetinin kamufle olmuş iç yüzü, biraz ağır fatura da çıkarsa ortaya çıktı ve ne mal olduğu görüldü. Tarih boyunca tüm fitnelerin öncüsü ve hamisi olmuş bir millet de (Yahudiler) hazin akıbetine bombalarla ertelese de engel olamayacaktır.
Giriş için, böyle bir başlangıç yapmış olduk. "Manen rüya olan yakazayı" sorduğumuz hazırdaki arkadaşlar yakazayı, rüya ile uyanıklık âleminin ortası olarak algılamış veya öyle biliyorlarmış. Halbuki yakaza, tam uyanıklık âlemi, dikkat âlemi demekti. Yani bildiğimiz ve yaşadığımız bu dünya görünürde yakaza aleminin kendisiydi.
Üstad bu uyanıklık âlemini yakaza (uyanıklık) âlemi olarak görmüyor ve bu âleme "manen rüya" diyordu. Yani biz bu dünyada uyanıktık ama rüya âlemindeydik. Asıl uyanıklık ve dikkat âlemi ise, rüya-yı sadıkanın görüldüğü âlemdi. Onun için, asıl yakaza olan bu uyanık âlemindeki sözler, hitaplar da o kadar sahih ve o kadar doğruydu ve itibar edilmeliydi.
Beşerin ahirde muzahrafat, hurafat ve rezaletten sıyrılarak hak dine teslim olacağı da işte bu sahih hayat yakaza âleminden gelen bir müjdeydi. Onun için, istikbalde İslam'ın sadasının gür olacağının müjdesi de o kadar sahih idi.
17. Söz'de "eyvah" ikazı ve seslenmesiyle, bunun çarpıcı ifadeleri de yer alıyordu. "Eyvah, aldandık! Şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zayi ettik. Evet, şu güzerân-ı hayat bir uykudur, bir rüya gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahi bir rüzgar gibi uçar, gider."
Geçenlerde bir tahkik ehli arkadaşımız, Üçüncü Şua Münacat Risalesinde beş yüzün üzerinde âyetin meali var, demişti. Gerçekten öyle. Kur'an meali okuduğunuzda, Nurların Kur'an'dan süzüldüğünü ve Kur'an hakikatlerinin birer izahı ve ispatı olduğunu daha iyi anlıyoruz. Her bir cümle ya bir âyetin meali ya da hakikatinin izah ve ispatı.
Dünya hayatını kısa görüp rüyaya benzeten çok olmuş. Hazret-i Mevlana "Dünyada servet sahibi olmak, rüyada define bulmaya benzer." diyor. Rüyadaki servet hakiki olmadığı ve sana kalmadığı gibi, dünyada servetin de sana kalmıyor ve onların hakiki sahibi değilsin. Allah hesabına kullanmadığın zaman, hesabı da çetin olacak. Anlayacağın, malının bir müddet hamalı oluyorsun.
Bütün bu izahların özü ve esasını Kur'an'da Cenab-ı Allah ne güzel bir şekilde bize bildiriyor. Nâz'iât Suresini şöyle bir okuyorum da firavunun adamlarını toplayıp onlara "Ben sizin en yüce rabbinizim" demesini anlatıyor 24. Âyette. Şimdi nerede firavun, adamları ve saltanatı?
Dünya ve gökyüzünün "Gecesini kararttı, gündüzünü ağarttı." mealindeki 29. Âyeti ise tam bir tefekkür levhası. Gece, gökyüzü; gündüz yeryüzü sahifelerini okuyoruz, değil mi?
Okuyabilsek, okuyabiliyorsak tabii.
Nâz'iât Suresinin son âyeti ise, işte rüya gibi geçen fakat gafletimizden dolayı yakaza zannettiğimiz, rüya ve gölgelikten ibaret dünya hayatı "Kıyamet gününü gördüklerinde, dünyada sadece bir akşam vakti veya onun kuşluğu kadar kaldıklarını sanırlar." şeklinde veriliyor.
Evet dostlar, dünyaya bir gölgelik veya kuşluk vakti kadar ama neler sığdırmıyoruz ki değil mi? Yalanlar, inkârlar, gafletler, iftiralar daha da vahimi kendinden, yaratılış gayesinden habersizce yaşamalar. Ahiretin ebedî hayatı, bu dünya üzerine kurulu ve ahiret de bu dünyanın devamı olduğuna göre, her bir saniyemiz hazine değerinde. Bilelim ki elimizden kaçmasın.
Selam ve dua ile.