Geçen haftalarda, Trabzon'daki bir okuma programına, Zübeyir abi ile birlikte kalan, ilk dönem vakıflardan Eyüp Ekmekçi abi de katılmıştı Onca yaşına rağmen, iştiyak ve heyecanı devam ediyor maşallah. Bu heyecanın devamının sebebini, yine onun yaptığı isabetli tespitten çıkarmak mümkün. Eyüp Ekmekçi abi diyor ki "Beş dönümlük verimli bir araziniz olsa, bunu sulamak için yüz metreye kadar iner, su ararsınız. Eğer araziniz yirmi dönümlük ise, bunu sulamak için yüz değil, beş yüz metreye kadar inersiniz, değer çünkü. İşte, Risale-i Nurlar böyle büyük ve verimli bir arazi gibidir. Bundan hakkıyla istifade için, sondanızı biraz daha derinlere indirmek ve gayret göstermek gerekir."
Eyüp abimiz, çok haklı. İstifadeyi artırmak için, 'sebat, sadakat, ısrar, gayret, iyi niyetle sabır göstermek' çok önemli. İmanla kabre göçmek gibi büyük netice, böyle bir gayrete değmez mi? Ömrümüzün ne zaman biteceği, kabre ne zaman göçeceğimiz belli olmadığı gibi, her saniye de haramiler ile yolumuzun ne zaman ve ne şekilde kesişeceği de belli değil. Bu noktada nefse güven, felaketimizin başlangıcı olabilir. Dünya hayatı ve maişeti noktasında, garantimiz var. Ama ebedî hayat noktasında garantimiz yok. Dünyaya gelmek bizim elimizde değil, ama ebedî saadeti kazanmak bizim elimizde. Böyle bir azîm netice, elbette ona göre de dikkat, teyakkuz, takip ve gayret istiyor. Saniyelerimiz ile "kabirden sonra, hakikî ve uzun ve gafiller hakkında taahhüt altına alınmamış bir istikbalin" temellerini, meskenlerini örüyor ve İnşa ediyoruz.
İki dünyada kullanmak üzere bize verilen, değerli maddî ve mânevi cihazlarımızı israf etmemek ve abes hâle getirmemek için, onları her iki dünyanın uzunluğu kısalığına göre oranlayıp kullanmamız gerekmez mi? Mesela, inadımızı nereye ne oranında sarf ediyoruz? İnat ettim "okumaya, inat ettim derse gitmeye, gıybet etmemeye, cemaatle namaza devama, her hafta azdan, çoktan infaka" diyebiliyor muyuz? Yani, inadı "hakta sebata" çevirebiliyor muyuz? Unutmayalım, zekat oranının kırkta bir olması, onu artırmamıza engel değil.
İşte, bütün bunları âlemimize yerleştirmek için, "tereddütlerin kalkması, vehimlerin izale olması, şek ve şüphe bulutlarının dağılması, fikirlerin berraklaşması, kalbimizde İnşirah, ruhumuzda selamet ve vicdanımızda itminan hasıl olması" gerekiyor. Bunlar da münbit bir arazi gibi olan nurlarda derinleşmeye bakıyor.
"Eğer bütün dünya bana verilse, bir hakikat-i imaniyeyi feda edemiyorum. Hakaik-i imaniyenin her birisinin aksini muhal telakki ediyorum. Ehl-i dalâleti nihayetsiz ebleh ve divane görüyorum." ifadeleri, işte bu derinleşmenin keyfiyetini ve nihayetini gösteriyor.
Bir münkir-i Sâni ile tartışmamızdan sonra ona naklettiğim "Bir Müslüman'ın imanı o kadar kuvvetli ve sarsılmaz hüccetlere dayanıyor ki inkârda hiçbir özü kalmıyor. Âdeta akıl kabulde mecbur oluyor." cümlesi, arkadaşı epey şaşırtmış ve sarsmıştı.
Âyet mealleri, ancak bu derinleşmeden ve berraklıktan sonra beliren bir merak ve taleple "Rabbim bana ne buyuruyor, benden ne istiyor, dünya ve ahiret için nasıl bir hidayet yolu çizmeliyim?" suallerinin cevabı olarak okunduğunda, tam bir şifa olur. Yoksa, daha kendini tanımamış, enaniyetini çözememiş, yaratılış hikayesinden habersiz; iman hakikatlerinde berrak olmadığı gibi, tereddütler içinde yüzen bir insanın elindeki kısa meal, yakînen şahidiz ki sıkıntılara neden olabiliyor. Elbette bu sıkıntı, okuyandaki noksanlıklardan kaynaklanıyor, yoksa okuduklarından değil.
Bu anlattıklarım, geçen bir paylaşımı görünce aklıma geldi. Sanatçı Necati Şaşmaz, "Kurtlar Vadisi'nin" bir sahnesinde Memati'ye "Memati okumazsan unutursun. Nereden geldin, hangi amaç için geldin, unutursun. Günlük hayat o kadar meşgul ediyor ki okumazsan, bunları unutursun." diyor. Ne kadar güzel bir hatırlatma değil mi? Günlük hayatı yoğun geçenler için, daha da önemli bir ikaz.
Okumak önemli. Boş zamanlarında değil, zamanın en değerli boşluklarını okumayla doldurmak, en önemli vakitleri belki okumaya ayırmak, en değerli ve zarurî meşguliyetimiz olacaktır. Mesailerin tanzimi, işimizi kolaylaştırıyor. Yeter ki kendimizin farkında olalım. Kendimizin manevî bakımını ihmal etmeyelim.
İrtibat da önemli. Şahs-ı manevinin azîm kazancına ortak olabilmek, "ihlas, irtibat, hizmet ve takva ölçüleri" ile sınırlı. Şevk ve müdavele-i efkâr, ancak irtibat ile mümkün.
Öğrencilik döneminde Erzurum'da kalan ve gayretiyle hizmette temayüz etmiş bir arkadaşımız, tayini çıktığı yerde irtibatsız kalır ve içine kapanır. Rahmetli Kırkıncı Hoca o bölgeyi bir ziyaretinde o kardeşimizin evine de uğrar. Arkadaşımız hocamıza "Hocam, ben derslere katılmıyorum ama evde okumamı iki katına çıkardım. Bakınız, bütün okumalarımda altını çizdiğim kitaplar bunlar." şeklinde mazeretlerini sıralar. Hocam da ona "Keşke bu okuduğunun yarısını, hatta çeyreğini okusaydın da yeter ki derslere gelip orada güreş tutsaydın, daha hayırlı ve semeredâr olurdu." şeklinde cevap veriyor.
Evet, yıllar geçse de karşılaştığımız ya da bir vesile irtibatımızın olduğu arkadaşlarımızdan, hasretle yad edip özledikleri ders ve sohbet, hatta kır gezisi hatıraları dinlemek; bazılarının ise, mânevi hayatının devamının bu gibi küçük dokunuşlara bağlı olduğunu öğrenmek, manevî hayatımızdaki boşlukları doldurmada ve nurların bir dava eseri olarak bir ömrü yönlendirmede cemaatin, birlikteliğin, irtibatın yeri ve değerini göstermesi bakımından dikkate değer.
İbadete ciddi devam ve hizmette müştereklik şahsî okumakla birbirini beslemiyorsa, ikisi de devamlı olmaz. Biz ise, bizi kabre sağ salim taşıyacak bir keyfiyetten ve devamlılıktan bahsediyoruz.
Evet dostlar, her zaman ılık mevsimde ve düz zeminlerde yol alamıyoruz. İşte nurlar yolculukta uğradığımız çetin kulvarlarda, sert yollar ve ıssız çöllerde, batak mekân ve karanlık vadilerde birer lamba ve ışık verip yol gösteren can simididir. Şeytanın ve nefsin bütün hile ve tuzaklarıyla ilişip itikadımızı uçurmaya çalışacağı sekerat vaktinde "metin ve sağlam bir iman için" dönüp dönüp okumaktan başka çare var mı? Nurlar, masa başında yazılmadığı gibi, okumak için bir merasim, masa başı, hatta bir seviye de istemiyor. Okumak için, her an ve her zemin değerli. Fikrî ve itikadî istikamet için başka yol var mı?
Selam ve dua ile.