Bu, içeriden ve dışarıdan meselesi, şaibe kokan ve epeyce de kabak tadı veren bir mesele hâline geldi. Adamın yazdıklarına bakıyorsun; anlattıklarından ne kendisinin 'içeri' ile ne de yazdıklarının 'içerikle' hiçbir ilgisi yok. Te'vil ve izahlara bakıyorsun; ancak bir kendini bilmezin müsveddesi olabilecek nitelikte.
Buradan, Said Nursi ve eserlerinin aleyhinde, birbirinin kötü kopyası niteliğindeki yazı ve kitaplardan da anlıyoruz ki bu tip hücumlar ve bu konuda yazılan kitaplar, belli ve hassas dönemlerde organize olarak yapılıyor.
Said Nursi, skolastik bir düşünce adamı ya da geride kalmış bir medrese hocası değil ki. Yirmi altı ilimde, her biri birkaç cilt, doksan temel kitabı ezberlemiş; mantık ve aklî ilimlerdeki terimleri alfabe gibi kullanmış bir İslam âlimi ve düşünürü.
İslâm'ı, aslî değerlerine sadık kalarak yeniden yorumlamış; onun ter ü taze esaslarını gerekçeleriyle ortaya koymuş bir ehli sünnet âlimi.
Pozitivizm başta olarak, inkârcılık ve lâkaytlığın her türlü iddiasını çürütmüş, bu asrın inkâr karanlığına Kur'an'dan bir ışık tutmuş bir mücahit. Daha da önemlisi, İslâm üzerinde asırlardır biriken tozu almaya; İslam'ı Asr-ı Saadet tazeliği ve güzelliği ile yazıp yaşatmaya çalışan, bunu örnek hayatıyla da ortaya koymaya çalışan bir müceddid. Bir düşünce insanı. Gerek devlet, gerekse organize şer odaklarının hâlen devam eden karalama, iftira, fizikî takibine rağmen, hem kendisi hem de talebeleri müspet hareketten sapmamış; kanunlar dairesinde hizmet etmeye çalışmışlar ve çalışmaya devam ediyorlar.
Şimdi onun anlattıklarına, Kur'an'ı tefsir adına ortaya koyduğu beş bin sayfayı aşkın külliyatına, izah ve ispatlarına, en müşkil meselelere getirdiği açıklamalara bir laf edemeyen ebterler, cehaletlerinden anlayamadıkları cifir ebced hesaplarından ve bazı Nur talebelerinin Said Nursi'nin şahsı için asla kabul etmediği övgü mektuplarından olmadık yorumlar çıkarıyor ve bizzat risalelerde açıkça izah edilmiş ve cevapları verilmiş konularda bile olmadık yakıştırmalar ve asılsız iddialarda bulunuyorlar.
Güya araştırmacı, anlı şanlı gazeteci namıyla meşhur Soner Yalçın da kendi bizzat araştırmadan, tahkik etmeden, bir bilene de sormadan bu asılsız iddiaları köşesine taşımak basitliğini gösteriyor. Belki de son on yılın en âdî ve aşağılık yazılarına imza atıyor.
Başta Arapça, İngilizce, Almanca, Rusça olmak üzere elliden fazla dile çevrilmiş Risale-i Nurlar. Özellikle dinî ilimlerde en ileri seviyedeki Arap âlimlerinin her zaman takdir ile takip ettikleri bir âlim Said Nursi. Gerek Diyanet gerek mahkeme bilirkişilerin defalarca incelediği ve ciddi bir tenkit yöneltmedikleri Risale-i Nurlara, Said Nursi'ye ve Nur talebelerine asılsız isnatta bulunmak, en hafif tabiriyle bir aymazlık ve alçak bir rezalettir.
Kitaptaki ve Soner'in yazıya taşıdığı iddia ve isnatlara bakar mısınız arkadaş?
"Fetö'yü kazarsanız, altından Said Nursi çıkar"mış. Terbiyesizliğin sınırı yok ki arkadaş. Hayatında bir defa ben Nur talebesiyim, nurcuyum dememiş; hatta '-ci,-cu' gibi eklemlerle ilgim yok, diye defalarca beyanda bulunmuş birinin hangi altından Said Nursi çıkar bre kifayetsizler? Fetönün hangi beyanında ben nurcuyum, Risale-i Nur okuyorum, siz de okuyun var, bre vicdansızlar? Hatta zaman zaman Kemalist referanslar kullanan birinden, haşa nur talebesi olur mu, bre iz'ansızlar?
Said Nursi "Çok emarelerle bildik ki bana hücum edenleri tahrik eden Mustafa Kemal'e itirazımdır ve ona dost olmadığımdır. Başka sebepler bahanedir" buyuruyor. Ve devamında ona niçin dost olmadığının çok mühim üç ana sebebini açıklıyor. Uzun olduğu için, buraya alamıyorum. Mevzunun sonunda şöyle diyor: "İşte bu sebepler içindir ki ben onun dostluğunu bırakıp onun yerinde, ehemmiyetli bir zamanda içinde bulunduğum ve tesirli hizmet ettiğim o ordunun dostluğunu aldım ve binler derece daha ehemmiyetli şerefini muhafazaya Risale-i Nur ile çalıştım."
Said Nursi, fâni ve bazılarınca şişirilmiş şahısların değil; milletin, ordunun dostudur. Onun talebeleri ve sevenleri de böyle pest dostluklara tenezzül etmezler. Hayatı takiyye ve aldatmakla geçmiş, uluslararası kuruluşlarının emrindeki birinin altından, ömrü karakol karşısındaki evlerde ve hapishane köşelerinde geçmiş biri, nasıl çıkar bre beyin yoksulları?
Risale-i Nurlardaki yüzlerce beyanıyla, Said Nursi ve Nur talebelerinin hizmet hayatlarıyla sabit ki Nur talebelerinin bir sırrı yoktur ve asla olamaz. Onların tek ve birinci dertleri, istifade etmeye çalıştıkları iman ve Kur'an hakikatlerini muhtaçlara ulaştırmak. Başka hiçbir maksatları yoktur. Siyasî bir hedefleri, herhangi bir iktidara ortak olmak gibi, aşağı ve basit bir amaç taşımazlar. Buna bakmaya vakitleri bile yoktur.
Siyasete baktıkları zaman ise, sadece bu milletin maneviyatına musallat olmuş parti görünümlü oluşumlara ve çetelere mesafeli dururlar, onların iktidara gelmesini engel olmaya çalışırlar. Bu da onların hakkıdır herhalde.
Mehmet Erdoğan ve onu köşesine taşıyan Soner'e göre, Said Nursi İslâmî değerlerini de istismar ediyormuş.
Ey ahmakul humakadan tahammuk etmiş sarhoş ahmak görünümdekiler! Said Nursi İslâmî değerleri istismar edecek ne yapmış, bir örnek verir misiniz? Bu yolla mal mülk mü elde etmiş; milyon dolarlarla kendine anıtlar, kabirler mi yaptırmış? Bütün serveti yamalı bir cübbe, iki fincan ve bir kırık kaşık olan kişiye böyle bir saldırıyı yaparken, aklınızı bağırsaklarınızda mı gezdiriyordunuz, utanmazlar. İnsan ve insanlık bu kadar seviyesiz hâle gelmemeliydi arkadaş.
Mehmet Erdoğan yazdığı "Said Nursi ve Nurculuk Gerçeği" adlı iftira ve asılsız isnat dolu, müsvedde kitap, 60 İhtilalcilerinin emri ve yönlendirmesi ile Neda Armener'in o zamandaki MIT mensupları ile birlikte yazdığı 38 sayfalık kitabın kötü bir kopyası ve zamana göre uyarlaması demiştik ya aynen öyle. Madde madde oradan almış.
"Said Nursi, Risalelerin Kur'an-ı Kerim gibi kendisine indiğini ve yazdırıldığını söylüyor"muş.
Vah ki vah!
Bu iftirayı ve mesnetsiz uydurmaya Mustafa İslamoğlu denen kepaze de dillendirmişti. Kendisine bu vahim hatası iletilince de "Sehven olmuş, anlatabiliyor muyum?" demişti. Fakat bu âdîlik yolundaki herifler ise, kasten yapıyorlar anlaşılan. Risale-i Nurlarda açıkça "Risale-i Nurlar, vahiy değil ve olamaz." yazıyor zaten. Yine Risale-i Nurlarda: "Risale-i Nur, Kur'an'ın semasından nüzûl ediyor, iniyor." deniliyor. Yani neymiş? Risale-i Nurlar, Kur'an'ın bir tefsiri, ondan gelen, ona aynalık eden bir eser külliyatı. Bunu çarpıtarak tersine çevirmek ise, iman ve Kur'an düşmanlarının yıllardır başvurdukları alçakça bir seviyesizlik.
"Kendini Asr-ı Saadetten sonra, en büyük âlim de görüyor"muş Said Nursi. Başta İmam-ı Gazali olmak üzere, diğer İslâm âlimleri için daima "üstad" nitelemesi kullanan ve onların eserlerini zamanında ezberlemiş biri hakkında böyle bir iddiada bulunulur mu?
Said Nursi cuma namazı da kılmıyormuş güya. Said Nursi kadar taş düşsün nasipsiz başınıza. Bu iddiaya bizzat kendisi cevap veriyor. Said Nursi, cuma namazı kılmıyor değil arkadaş. Sadece Emirdağ'da mecburî ikamette kalırken cumaya gitmesine engel olunuyor Soner efendi. Şafiî mezhebinden olduğu için de cumayı kılmada şart olan imamın arkasında kırk kişinjn Fatiha okuması Emirdağ'da olmadığından, bazen cumaya gitmeyip onun yerinde öğle namazını kılıyor. Gittiği zaman da sünneti takliden gidiyor.
Peki, siz şunu niye sormuyorsunuz bre insafsızlar? Bitlisli Said Nursi'nin Emirdağ'da, Kastamonu'da, Eskişehir hapishanesinde ne işi vardı? Bunu niye araştırmıyorsunuz? Sana birer ev ödevi verelim Soner Yalçın. Bir konuya gir bakalım, niye Said Nursi kendi memleketinde, uzun süre kaldığı Van'da ya da istediği bir mekânda kalamıyor da Anadolu'da gezdiriliyor, zulmen gezmeye mahkûm ediliyor, hürriyeti elinden alınıyor? Niçin? Bir araştır bakalım, cesaretin varsa.
Dedim ya başka yerlerden alarak yazılmış bir derleme kitap diye. Said Nursi güya ümmiyim, okuma yazmam da yok diye kafa karıştırıyormuş. Said Nursi'nin beyanı: "Benim matbaam yok ve müteaddid kâtiplerim yok, birisini zor ile bulabilirim. Hüsn-ü hattım (güzel yazma kabiliyetim) yok. Yarım ümmiyim. Bir saatte ancak bir sayfayı çok noksan yazımla yazabilirim." şeklinde. Burada okumam, yazmam yok mu diyor, bre insafsızlar? Said Nursi'nin okuması zaten dillere destan. Doksan kitabı nasıl ezberleyebilir ki? Yazması, sadece yarım. Yani hızlı ve düzgün değil. Bu bir suç mu ki bununla kafa karıştırmış olsun? Bunu nasıl çarpıtabilirsiniz?
"Said Nursi övünme ve gösteriş meraklısı miş."
Okumadığınız için bunu da görmüyor ve bilmiyorsunuz. Said Nursi, risalelerde en fazla kendini eleştirir ve kusurlarını sayar. Kendisini meayib ve kusurlardan hiçbir zaman beri tutmuyor ve görmüyor ki zaten. Her fâni gibi elbette o da günah ve kusursuz ve masum değildir. Yeri geldiğinde onları da çıkarır ve yazarız. Ama Said Nursi kendisinde bulunan birtakım meziyetleri ile de övünmemiştir. Yani Risale-i Nur'da ve hayatında bunun örneğini bulmak mümkün değildir. Devamlı kemâlâtı ve güzelliği Kur'an'a, Kur'an'dan gelen Risale-i Nurlara verilmiştir. Kendisine kabul etmemiştir. Aksine daima kendini kusurlu görmüş, "Ben bir kuru çubuk hükmündeyim, bütün dünya beni medh ü sena etse, beni inandıramaz ki ben iyiyim ve sahib-i kemâlim."demiştir. Daha ne dersin arkadaş?
Bunun gibi birtakım isnatlar da var ama cevaba değmeyen şeyler olduğu için geçiyorum.
Evet dostlar, kavl-i leyyini biraz aştığımızın farkındayım. Ama bu kepazelere anladıkları lisanla cevap verirken, kalemimiz ihtiyarsız oluyor. Başka türlü kesmiyor yani.
Selam ve dua ile.