Birincisinin Harran Üniversitesi'nde, ikincisinin Atatürk Üniversitesi'nde, üçüncüsünün Iğdır Üniversitesi'nde, 4.ve 5'incisinin Dumlupınar Üniversitesi'nde yapıldığı, uzun ismiyle, "Uluslararası, Bilimler Işığında Yaratılış Kongresinin" altıncısı ise, 20-23 Ekim tarihlerinde 10 ülkeden 40 akademisyenin katılımıyla Van Yüzüncü Yıl üniversitesi Cengiz Andıç Kültür Merkezinde yapıldı.
Bu kongreleri, birincisinden itibaren ilgiyle takip etmeye çalışırız. Bizzat giderek değil ama katılanları ve anlatılanları dinleyerek, sonuçların yayımlandığı kitapları da bizzat temin ederek, kendimizce bu güzel çalışmaya omuz vermeye çalışırız. Bu seneki bu çalışmadan ise, yine katılan akademisyenlerden değerli kardeşim Prof. Dr. Selahattin Çelebi vasıtasıyla haberdar olduk. İlk günkü açılış programının öğleye kadar olan kısmını, canlı olarak izleme fırsatımız da oldu. İnşallah, sonuç kitapçığını da temin etmeye çalışacağız.
Bu güzel toplantıyı bizzat kendimiz tertip etmiş gibi, bu yazı vesilesiyle, açılış konuşmalarıyla bizi şevklendiren, başta Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Hamdullah Şevli Hocamızı, bu toplantının her safhasında yer alan Su Ürünleri Fakültesi Dekanı Fevzi Özgökçe Hocamızı ve bizzat katılararak destek olan Dumlupınar Üniversitesi Rektörü Kâzım Uysal Beyi, telgrafla tebrik gönderen Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Nazif Yılmaz Bey'i, bizzat katılamadığı için bir konuşma videosu gönderen Diyanet İşleri Başkanı Prof.Dr. Ali Erbaş Hocamızı, İstanbul ilim Kültür Vakfı başkanı Said Yüce kardeşimizi tebrik ediyoruz.
Aslında bu muhtevadaki toplantı, organizasyon ve buluşmalar, büyük bir dertlenmenin, mânevî buhran geçiren dünyanın önüne bir çıkış yolu göstermenin, iki asırdan fazladır bilerek ve kasten inkâra alet ve basamak yapılmaya çalışılan fen ve teknolojiyi, bu suikasttan kurtarmaya çalışmanın, mütevazı da olsa kendi çapında yapılanışı ve bu yapılanlara bir karşı çıkma haykırışıdır.
İki asra yakındır ruhu inkâr eden ve insanı sadece maddeden ibaret gören maddeci felsefe, bilimi de kendine alet ederek, aklın gözünü kör etmiş; doğurduğu vahşi kapitalizmin uygulamalarıyla bedenleri köle pazarlarına çıkardığı gibi, insanın yüksek mahiyetini de imanı ondan atarak sıfıra indirmiştir. Haklının değil kuvvetlinin söz sahibi olduğu, ırka dayalı bir tasnifin öne çıktığı, fazilet ve yerine menfaatin, şefkat yerine zulmün, yardımlaşma yerine mücadelenin, yüksek ahlak yerine nefsin heveslerinin tercih edildiği maddeci medeniyet; cesedi gördü, ruhu görmedi; sanatı gördü, sanatkârı görmedi; fiili gördü fâile bakamadı. Uyduruk masallarla, insanı eşref-i mahlukat sınıfından, hayvan sınıfına, başka bir ifadeyle asalak seviyesine indirdi. İnsanların yarıdan fazlası, daha yakın zamana kadar resmî olarak da var olan sömürge bakanlıkları tarafından asalak görüldüğü için, yok edilmeye ya da köle olarak çalıştırmaya mahkûm edildi. Cetvellerle çizilen sun'i sınırlar, birbirine düşman edilen kavim ve sınıflar ihdas edildi. İki Dünya Savaşı ile zulümleriyle yuttuklarını kusan bu medeniyet, muhteşem ve emsalsiz Asr-ı Saadet örneğini göremediği gibi, değil mazlumlara, aç kurtlara da yiyecek ayıracak kadar şefkatli medeniyeti de görmedi, göremedi.
Çeşitli oyunlarla geri bırakılan, sömürülen, mazlum milletler, özellikle İslam âlemi, özellikle de bir medeniyet ve koca bir imparatorluk bâkiyesi ülkemizin eğitim yuvalarında, inanca ve geçmişe ait tüm izler silindi. Eğitim yuvaları, çeşitli ikonların ve temelsiz iddialar ve hayalet çizgilerin bilim sosuyla sunulduğu bir alan haline geldi. Başta din ve tarih ve bunların en önemli iletişim aracı olan dil tahrip edildi. Bu da âni değişim anlamında metamorfoz olarak adlandırıldı.Âni değişim, yani kendi yürüyüşünü terk, bir hocaya tango elbisesi giydirilmesi gibi uygulamalar, emsalsiz bir ceberrutla icra edildi.
Ekilen tohumların tokadı da dehşetli oldu elbette. Siyasî ve sosyal hayatımızda, millet ve devlet olarak geçirilen müdahale, sarsıntı ve çözülmeler; dinî, tarihî yapımızı ve mukaddesatımızı, ruh yapımızı doyuran manevi dinamikleri hiçe sayan böyle bir eğitimin neticesidir. Akıl başa alınmazsa, bu gidişatın tokatları daha da dehşetli olacaktır. İşte bu "Bilimler Işığında Yaratılış Kongreleri", bütün bunlara itirazdır ve kendi ruh köklerimize sahip çıkmak adına sunulan, taze, geçerli, belki de yegâne çözümler sunan birer platformdur. Yetkili ve ilgililerin tez elden, bu sese ve çarelere kulak vermeleri dileğimizdir.
Aslında insanı sanattan sanatkâra, resimden ressama, fiilden fâile götüren Kur'anî bakış açısı, din ve fen bilimlerini beraber okutulması, yani akıl ve kalbin birlikteliğine dayanan eğitim modeli, geçen asrın başında bir üniversite sistemi ile birleştirilerek, Bediüzzaman tarafından mevcut idarecilere teklif edilmiş. Fakat bu önemli proje, bir türlü tahakkuk edememişti. Said Nursi, özellikle Batı kaynaklı maddeci felsefenin tahripkâr neticelerini görüyor ve buna karşı Kur'an'dan çareler arıyordu. Yukarıdaki mezkûr teklifini de bir müceddid keyfiyetiyle, ısrarla her zeminde dinlendiriyor ve tahakkukunu istiyordu. Nur talebeleri de ondan sonra bu önemli eğitim projesinin vücut bulması için gayret gösterdiler. Ama bunlar yeterli olmadı bence. Ne acıdır ki bu farkındalığın, eğitimde atılması gereken bu adımın yine Nur talebelerinden başkaları da farkında değildi.
Nasıl ki yine Bediüzzaman'ın ısrarla 'Ayasofya açılsın.' talebi, yine onun talebelerinin ısrarlı talep, dua ve destekleriyle tahakkuk ettiyse; eğitimdeki bu yeni nefes talep ve teklifleri de daha yüksek sesli bir talep olarak genişletilip dillendirilmeli ve gerekli yerlere iletilmelidir. İşte bu yaratılış kongreleri bunun en güzel, isabetli programlarıdır ve asla ihmal edilmemelidir.
Van'da yapılan bu kongrede, açılış konuşması yapan Prof. Dr. Kâzım Uysal Bey'in tespitleri yukarıda anlattıklarımızı özetliyordu. Çok değerli rektörümüzün "Kongrenin amacının insanı, insana fark ettirmek" olduğunu belirtmesi, ayrı ve isabetli bir güzellikti. Konuşmasını, hitam-ül misk diyebileceğimiz ve bir hadis-i şeriften mülhemen "Buraya katılanların kalemlerinin mürekkebi, şehitlerin kanıyla birdir. Bunlar birer mücahittir." ifadeleri ise, en can alıcı noktaydı. Peki, niçin bu mürekkepler, bu kutsî değerdedir? Çünkü insaniyet, ahir vakitte ulûm ve fünuna dökülmüş, yani ilim ve fenni ön sıraya almış, hüküm ve kuvvet ise, ilmin eline geçmiştir. Materyalist felsefe, İslâm âlemini bu cihetten vurmaktadır. Öyleyse bu mânadaki hizmetler önemli ve bu kutsiyettedir.
Bu organizasyonun öncüsü Prof. Dr. Fevzi Özgökçe Bey ise, Van'ı medeniyet, muhabbet ve Bediüzzaman şehri olarak takdim etti. Van'ın din ve fen bilimlerinin birlikte okutulması projesi Medreset-ü Zehra ile tanındığını, bilimin bütün satır ve sayfalarıyla Allah'ı tanıttığını ve bilimin dinsiz kalamayacağını sözlerine ekledi.
İstanbul İlim ve Kültür Vakfı Başkanı Said Yüce kardeşimiz ise, çok kısa konuşmasına "Elindeki bir nimet veya güzel sanat için, ne güzeldir deme; ne güzel yapılmış, de." manay-ı harfi bakış açısını anlatarak başladı."Palamut bollaştı, bu sene deniz cömert" cümlesi ile denize cömertlik veren sakat bakış açısı ile, ruhsuz, şuursuz ve cansız toprak ve ağacın, tam bize göre gönderilen meyve ve sebzelere ancak tablacılık edebileceğini, onların hakikî sahibi olamayacağı hakikatini anlattı.Zaten bu toplantının önemli bir amacı de nazarlara bu farkındalığı sunmaktı.
Bu âcizin dinleyebildiği kısmın son konuşmacısı ise, Amerikan Michigen Teknik Üniversitesi Fizik Bölümü hocalarından ve uzay çalışmalarına yaptığı katkılardan dolayı NASA'dan birkaç defa ödül de almış olan Zafer Acar Bey'in konuşması oldu.
Zafer Bey bu güzel ve renkli sunumunda, uzay çalışmalarını özetledi. Merakımızı mucip önemli açıklamalarda bulundu. Kâinattaki önemli dengelerden bahsetti. Bir saniyelik nefesimizin arkasında işleyen, muazzam kâinat projesinin on üç milyar yıl önceki zamanın durduğu başlangıç noktası Big Bang'ın fotoğraflar eşliğinde ilmî izahını yaptı. Galaksiler ve dünya dahil okyanustaki kum tanelerin elli ile çarpılması ile ancak bulunabilecek sayı kadar olan yıldızların semadaki ahenkli danslarını resmetti. Güneş Sisteminin yolculuğunu yine görüntüleriyle paylaştı. Güneş Sisteminin de içinde olduğu Samanyolu galaksisinin yüz bin ışık yılı genişliğinde olduğunu nakletti.
İlimler ışığında, Zariye Suresinin 47., Yasin Suresinin 38., Tekvir Suresinin 17. ve 18., Neml Suresinin 39. 40.' Kehf Suresinin 9., İsra Suresinin 1.,Ali İmran Suresinin 191., Rahman Suresinin 33. ve 48 Âyetlerini, ayrıca "zevata efnan" kısmını yorumladı. Hülâsa, akıl eşliğinde kalbi de doyuran bir fen ve teknoloji sunumu yaptı.
Evet dostlar Van'da değildik ama gönlümüz, duamız, desteğimiz oradaydı. Bu kongrelerin devamını, desteklenmesini, teşvik edilmesini acizâne önemsiyoruz. Geçen asrın başında yakılan ve asrın ortalarında "Bütün fenler, kendine mahsus diller ile mütemadiyen Allah'tan bahsediyorlar." cümlesiyle genişletilen bu önemli meşale, bu muhtevadaki toplantılarla, farklı ve önemli boyutlar kazanmaktadır. Devamını ve başarılarını diler; destek ve dualarımızın bu güzel hizmete vesile olanlarla beraber olduğunu özellikle belirtiriz.
Selam ve dua ile.