Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Yunus Sûresi 71-74. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
71-(Habîbim, yâ Muhammed!) Onlara Nûh’un haberini oku! Hani, kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim! Eğer benim (aranızda) ikametim ve Allah’ın âyetlerini hatırlatmam size (gözünüze) büyüyorsa, o hâlde (bilin ki ben) Allah’a tevekkül etmişim. Artık (siz Allah’a şirk koştuğunuz) ortaklarınızla berâber işinizi toplayın (da ne yapacağınıza karar verin); sonra bu işiniz üzerinize dert olmasın; sonra bana yapacağınızı yapın ve bana hiç mühlet vermeyin!”
72-“Bununla berâber eğer yüz çevirirseniz, zâten (ben) sizden bir ücret istemedim ki! Benim ücretim ancak Allah’a âiddir(1) ve (ben) Müslümanlardan olmakla emrolundum!”
73-Buna rağmen onu yalanladılar; bunun üzerine onu ve onunla berâber gemide bulunanları kurtardık; onları (yeryüzünde) halîfeler kıldık; âyetlerimizi yalanlayanları ise suda boğduk. Artık bak o korkutulanların sonu nasıl oldu!(2)
74-Sonra onun ardından nice peygamberleri kavimlerine gönderdik; derken onlara apaçık deliller getirdiler; fakat önceden yalanladıkları şeye (yine) îmân edecek değillerdi. İşte (biz), haddi aşanların kalblerini (küfürleri sebebiyle) böyle mühürleriz!
(1)“Neşr-i hak (hakka hizmet) için enbiyâya ittibâ‘ etmekle (peygamberlere tâbi‘ olmakla) mükellefiz. Kur’ân-ı Hakîm’de, hakkı neşredenler: اِنْ اَجْرِيَ اِلَّي عَلَي اللّٰهِ [Benim ücretim ancak Allah’a âiddir] اِنْ اَجْرِيَ اِلَّي عَلَي اللّٰهِ diyerek insanlardan istiğnâ (minnetsizlik) göstermişler.” (Mektûbât, 2. Mektûb, 9)
“İlim ve dîni neşre (yaymaya) çalışan insanlar, mümkün olduğu kadar istiğnâ ve kanâatle hareket etmezse, hem ehl-i dalâletin (dinsizlerin) ittihâmına (suçlamasına) hedef olur, hem izzet-i ilmiyeyi (ilmin yüceliğini) muhâfaza edemez. Hem salâhat (dindarlık) ve neşr-i din (dîne hizmet) gibi umûr-ı uhreviyeye (âhiretle alâkalı işlere) mukābil hediyeleri almak, âhiret meyvelerini dünyada fânî (geçici) bir sûrette yemek demektir.” (Mektûbât, Fihriste-i Mektûbât, 143)
(2)“Şirk (Allah’a ortak koşmak) ve küfür cinâyeti, kâinâtın bütün kemâlâtına (yüksek kıymetlerine) ve ulvî (yüce) hukuklarına ve kudsî hakīkatlerine bir tecâvüz olduğu cihetledir ki, ehl-i şirk ve küfre karşı kâinât kızıyor, semâvât ve arz hiddet ediyor ve onların mahvı için anâsır (hava, su, toprak ve ateş unsurları) ittifâk edip, kavm-i Nûh ve Âd ve Semûd ve Fir‘avun gibi ehl-i şirki boğuyor, gark ediyor.” (Şuâ‘lar, 2. Şuâ‘, 9)