Senaryodan Ekrana, Taklitten Hayata

Habip ARTAN

Saygıdeğer yazar ve şair, muhterem Sefer ağabey; ‘Sinema Dili’ makalenizi okudum, sabahın erken saatlerinde birkaç yorumla yazınıza katkıda bulunacaktım, yorum uzayınca bu konuda bir köşe yazısı yazmanın daha iyi olacağı kararına vardım. Bir başka deyişle bu yazınızla bana ilham kaynağı oldunuz. Ben de bir çırpıda aklıma gelenleri birkaç paragrafta ifade etmek istiyorum.

Teknolojik gelişimde sinema
Her şeyin gelişiminde bir başlangıç olduğu gibi sinemanın esas kaynağı el yapımı resim ve çekilen fotoğraflardır. Teknolojinin gelişimi ile ilk etapta sessiz sinemalar, daha sonra seslendirmeler, siyah beyaz görüntü, renkli sinema, radyo ve televizyon, basın yayın, multimedya, internet, sosyal medya ve daha ötesi ileride hepsi ile tümleşik çalışabilecek yapay zekâ bileşeni.

Sinema, TV ve internet
İlk etapta çocukluk yıllarımızda resimli kitapları çok sever, okurduk. Özellikle ansiklopedileri her seferinde kütüphane okur, karıştırır ilgimi çeken yerleri hafızama not ederdim. Resimli olanların öğrenme kazanımları daha etkili oluyordu. Yine ilkokul yıllarında haftada bir milli eğitim ve okulumuz vasıtasıyla eğitim araçları birimine sınıf olarak giderek siyah beyaz hazırlanan eğitici belgeselleri izlerdik. Çok etkili olurdu. Bulaşıcı hastalıklardan tutun, kişisel temizlik ve bakım konularında eğitici filimler izlerdik. Bu arada kütüphanede hikâye ve roman okuyorduk. Sonraları çizgi roman çıktı, resimli olunca biraz daha cazip olurdu. Bunları sinema önlerinde, kaldırım üzerinde para ile okurduk. Ana ve babamız elimizde çizgi roman gördüğünde bize kızar ve yasak getirirdi. Kesinlikle eve bunları getiremezdik. Sonraları şehirde sinemalar çoğaldı, çekilen filmlerin sayısı arttı, izlemek ve erişmek kolaylaştı. 70’li yılların ortalarında TV çıkınca sinemaya olan talep azaldı. Artık her evde bir sinema vardı. Seksenlerde TV dizileri ve sinemaları revaç gördü. Eskiden çekilen birçok filim hem renklendirildi, hem yeniden seslendirilerek video ortamına aktarılarak televizyonda seyredilmeye başlandı. Şimdilerde bunların tamamına yakını bilgisayarlar ile dijital ortama aktarılarak internetten erişilme imkânı sağlandı. Sonunda yine internet marifetiyle mobil tablet ve telefon ekranlarına kadar geldi. Şimdi eski ve yeni ne kadar yapıt varsa hemen hemen tamamı dijital olarak sosyal medya ortamında yerini almış.

Resim ve sinemada geleneksel baskı
Geçmişte resim çizen, sinema, tiyatro ile meşgul olanlar hoş karşılanmıyordu. Aynen matbaada olduğu gibi ülkemizde bu alan da geç idrak edilmiştir. Muhafazakâr kesim bu alandan uzak durmuş ve haliyle bu saha daha çok tahripkâr komitelerin eline geçmiştir. Meydana getirilen eserlere bakmak yeterli, söylemeye gerek yok. Kültümüze, geleneklerimize, tarihimize ve inançlarımıza ters düşen hakaret ve aşağılamaya kadar varacak yapıtlar ancak bu kadar olur. Muhafazakâr kesim bu alanları tercih etmeyince haliyle kısa yoldan senarist ve yapımcı ve oyuncu olanlar, hangi fikirden olursa olsunlar sanatçı kimliği kazanarak milletin gözüne girmeyi başarmışlardır. Tabii olarak ‘at binenin kılıç kuşananındır’ derler. Ha keza, tiyatro, radyo, TV için de ayni şeyleri söylemek mümkündür. 2000’li yılların sonlarında devlet televizyonlarında, muhafazakâr kesim tarafından tiyatro, belgesel, dizi ve sinema eserleri ortaya konmaya başlanmıştır. Geç kalınmıştır ama zararın neresinden dönerseniz orası kârdır misali hem başlamak hem süreci devam ettirmek hem de ilerletmek gerekir.

Roman, hikâye ve senaryo
Gerçek veya gerçeğe yakın meydana gelen veya gelmeyen yazarın düşüncelerini, birikimlerini, tecrübelerini, hayallerini bir romana veya hikâyeye aktarması aslında bir paylaşım çabası ve beka arayışıdır. Yazar romanında fikirlerini ve yaşadıklarını hayalimizin önüne getirerek bize fikirlerini aktarmaya çalışır. Senarist ise sinema sanatı ile bazen düşüncelerini, bazen hayallerini bazen de hazır yazılı roman ve hikâyeleri görsel olarak kayıt altına alarak topluma aktarırlar. Yazar kitabında düşüncelerini ifade eder, söyler, senarist ise sinema yoluyla hem kulağa hem de göze hitap eder, muhatabı üzerinde daha fazla etkili olma şansı vardır.

Muhammed Benek modeli
Bu yazı vesilesiyle bu sahada önemli adımlar atan ve yol kat eden merhum Muhammed Benek kardeşimize Allah’tan rahmet dilerim. Muhammed kardeşimiz bildiğim ve gördüğüm kadarıyla sinema ve belgesel sanatı ile hem fikren hem de fiilen bizatihi ilgilenmiş, çalışmış ve bu sanatı müspet manada toplumun idrakine aktarma çabası harcamıştır. Kader-i ilahi, ömrü bu başlattığı projeleri devam ettirmeye vefa etmedi. İnşallah bu yolda çalışkan, meraklı, gayretli, hamiyetperver gençlerimiz olur, yarıda kalan bu çalışmaları devam ettirirler. Hakikaten verimli bir saha, insanlar eğer bu alanda çalışırlarsa gayretlerinin meyvelerini bakileştirirler. Daha çok, insanlığa yararlı sanat eserlerini beyaz perdeye aktararak topluma faydalı olurlar. Merhum Bediüzzaman Risale-i Nur külliyatının birçok yerinde bizleri hayalen sinema perdesine ve ayna misaline götürerek bu metotla anlatmak istediği meselelerin izahını idraklerimize aktarmaya çalışmıştır. Bizler adı geçen bu eserlerde bahsedilen misal ve hakikatleri beyaz perdeye aktararak bu manaları topluma aktarabiliriz inancındayım.

Merhum Ekrem Kılıç’ın senaryo denemeleri
Şiar ve yazar, muhterem, merhum Ekrem Kılıç hocamız birinci ve ikinci sözlerin senaryo denemesini başlatarak yazdı. Bu iki eser de şu anda Risale Haber web sitesinde yayınlanmış durumda. Aslında Birinci Söz, İkinci Söz ve sırasıyla diğerleri konu olarak ele alınarak tek tek senaryoları yazılıp belgesel veya kısa filim haline getirilebilir. Esasında eser var, sinema için senaryoya film için senariste, yapımcıya, oyuncuya ve dahası bunları icra edebilecek sanatçıya ihtiyaç var. Seyirci olmaya ne dersiniz.

Gençlerimize yol gösterelim
Maalesef şimdi, gençlerimiz derdi maişet kıskacına ve dünyanın heveslerine esir olduğundan bu alanda istidadı olanlar bu tarz çalışmalara el atmıyorlar. Bir bakıma onların elinden tutan, onlara çalışma alanı ve maişet temin eden hamiyetperver el uzatmayınca bir bakıma hevesleri akim kalıyor ve maalesef bu gençler heba oluyor. Bizden geçti, gençlere sesleniyorum, vaktinizi ve aklınızı baki şeylere harcayın, dünya fanidir, eğer baki olmak isterseniz vücudunuzu mucidimizin emirleri dairesinde işletmek durumundayız. Böylelikle hem bu dünyada hem ahirette rahat edebiliriz. Şimdi internet ve sosyal medya, multimedya, erişim bir tıklamak kadar kısa ve kolay, yeter ki isteyelim, senaryon varsa, işte at işte meydan, gayret senden tevfik Allah’tan.

Fikir ve düşünceden senaryoya
Bir resim, bir model, bir çizgi roman veya bir karikatür bazen söylenmek istenen ifadeyi ve manaları akıllara daha kolay akışına neden olur. Canlandırma ve hayale yaklaştırma anlamayı kolaylaştırır, hafızada kalıcılığı artırır. Multimedya esas itibariyle ses, resim ve video nesnelerinin bir arada sunulduğu tümleşik bir yapıdır. Bu da günümüzde bilgisayar ve internet vasıtasıyla yaygın hale gelmiş ve kolaylaşmıştır. Sinema bir nevi resme süreklilik vererek bir nevi canlılık kazandırır. Bu şekilde ses, resim aracılığı ile göz ve kulak her iki duyguya hitap eder. Fikir ve düşünceler bazen bir kitap, bazen, bir karikatür, bazen bir resim, bazen video ve ya ses yardımıyla göz, kulak ve diğer hislerimiz aracılığı ile kalbe yol bularak orada senaryo haline gelerek davranış ve düşüncelerimize aksederler. Nasıl ki, vücut neyle beslenirse ona göre tepki verir ve hayat devam ederse, ruh ta düşünce ve davranış kalıplarına göre tekâmül ederek alay-ı illiyin dediğimiz meleklerin bile gıpta ettiği basamakları tırmanmaya başlar ve bir insan-ı kâmil sıfatına mazhar olabilir. Aksi takdirde göz ve kulaktan geçen süfli şeyler akıl yoluyla kalbe ulaşıp nefsi de esir alırsa ruhu ya perişan eder veya avare sersem eder.

Reklam ve subliminal mesaj
Subliminal mesaj yardımıyla İnsanların ve tolumun bilinçaltına bir şekilde istenilen fikirleri aktarmak denilen bu yöntemi tahripkâr komiteler çok kullandılar ve sonuçta başarılı oldular da. Özellikle reklam ve pazarlama sektöründe bu yöntem hala kullanılmaktadır. Aynı şekilde 1950’li yıllardaki yapımların çoğu geleneklerimiz ve kültürümüzü, 60 yıllarda inançlarımızı, 70 yıllarda ahlaki yapımızı, 80 yıllarda aileyi, 90’lı yıllarda gençleri hedef aldı. 2000’li yıllardan sonra ise günümüze kadar asimetrik olarak her şeyi tahrip etti. O zaman atılan tohumlarıyla şimdi zararlı meyvelerini topluyoruz. Toplum olarak her kesim bir şekilde bunlardan acı çekiyor ve dert yanıyor. Bir zamanlar müstehcen film furyası, bir zamanlar komedi altında inançlara saldıran senaryolar ve yapımlar üretildi. Aklı başında gelenek ve kültürümüze uygun, örf ve adetlerimize, ahlaki yapımıza inançlarımıza ve mukaddesatımıza ters düşmeyen eserler de yok değil, ancak sayıca yetersiz diyebilirim. Bunlara örnek olarak İslamiyetin Doğuşu ve Hür Adam filmlerini, Barla’da Diriliş tiyatrosunu söyleyebilirim.

Sinema, İnternet ve sosyal medya
Sosyal medya ortamında herkes senarist, yapımcı ve hatta oyuncu olabilir. Artık internet ve sosyal medyanın yaygınlaşması ile isteyen senarist ve yapımcı istediği eserin çekimini ve seslendirmesini amatör veya profesyonelce bu işleri yapabilir durumdadır. Bu şekilde, daha hızlı ve ucuz olarak çalışmalar milyonlarca insana ulaştırılabilir. Yeter ki müspet ve doğruları, tarihimiz, kültürümüzü, geleneğimizi, inançlarımızı gelecek kuşaklara aktarmak isteyelim. ‘Baki kalan kubbede hoş be seda imiş’ diyerek sizleri Allah’a emanet ediyorum.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.