14 Şubat Ekrem Kılıç ağabeyin vefat yıldönümüdür. Aradan altı yıl geçmiş, günler su gibi gelip gidiyor. Geçen sene 6 Şubat depreminin meydana getirdiği ağırlaşmış şartlardan dolayı merhum Ekrem Kılıç hocamın hatırasına herhangi bir anekdot düşememiştim. Ekrem ağabeyin vefatından bu yana git gide yaşlanan bu dünyada arka arkaya birçok musibet, imtihan ve gelişmeler yaşadık. Küçük çaplı da olsa 2020 başlarında meydana gelen Elazığ depremi, hemen arkasından nisan ayında ortaya çıkan iki yıl fasılasız devam eden pandemi süreci, pandemi sürecinin yaraları sarılmadan ülkemizde meydana gelen ekonomik kriz ve hayat pahalılığı. Pandemiyle birlikte dört yıl üst üste süren kısmi kuraklık. 2022 yılı başında ortaya çıkan Ukrayna-Rusya savaşı, ardından asrın felaketi olarak adlandırılan 6 Şubat’ta Türkiye’nin Güneydoğusunu büyük çapta etkileyen, arka arkaya meydana gelen ikiz depremler ve vefat eden on binlerce insanımızı kaybetmenin verdiği acılar. Sel felaketleri ve orman yangınları. Depremlerin maddi ve manevi yaralarını üzerimizden atmaya çalışırken 2023 sonlarında İsrail tarafından Gazze’de Filistin halkına başlatılan soykırım ve katliam. Kısaca dört beş yıl gibi kısa bir sürede sekize yakın insanlığı etkileyen olaylar ve felaketler, musibetler zinciri. Rabbim imtihanımızı zorlaştırmasın. Merhum Ekrem ağabey olsaydı Alem-i İslam içinde art arda meydana gelen bu zorluklar ve imtihan karşısında bizden daha fazla üzülerek müteessir olur, belki yazıları ve şiirleri ile bizlere teselli ve ümit kaynağı olurdu.
İnanan insanlara Allah’ın bahşetmiş olduğu ahirete iman vesikasının kazandırdığı şuur vasıtasıyla, bizden önce ahirete irtihal edenler bedenen ve ruhen, bizden sonra vefat edenler ile ruhen alakadar olacağımızın farkındayız. Muhakkak her nefis ölümü tadacaktır. Bir gün bizim de uyanmamıza vesile olacak, lezzetleri acılaştıracak olan ölümü hatırdan çıkarmamalıyız. Üstad Bediüzzaman’ın deyimi ile ‘İnsan bir yolcudur. Yolculuk ise, alem-i ervahtan, rahm-i maderden, sabavetten (çocukluktan) gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden, berzahtan, haşirden, sırattan geçen bir sefer-i imtihandır’. Daha iki gün evvel Batman’dan değerli ağabeyimiz Hacı Mehmet Uçar’ı ebediyete uğurladık, Allah’ın bizlere vaad ettiği ahiret alemine, cenneti ile müjdelediği diyarın kabir istasyonuna emanet ettik. Her iki ağabeyimizin de ruhları şad olsun.
Şanlıurfa Karaköprü belediyesi eski başkanı merhum Ahmet Güzel’in dediği gibi ‘bir gün herkes Karaköprülü olacak.’ Ben de bunun yerine diyorum ki: ‘bir gün herkes Rahmetli olacak.’ Rabbim bizleri iman ve Kur’an istikameti üzerinde amel etmeyi nasip eylesin. ‘Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fâni dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme!’ diyor felaket asrının müfessiri Bediüzzaman. Ekrem Kılıç tam tamına bu kurala uymaya çalışan bir mütefekkir idi. Arkasından istifade edeceğimiz, rahmet ve mağfiret dileklerimize vesile olan eserler ve hayat bıraktı.
‘At ölür meydan kalır, yiğit ölür eseri kalır.’ Kimi insan yazdıkları, kimi insan ise yaptıkları ile tanınır. Ekrem Kılıç, hem yaptıkları hem de yazdıkları ile iz bırakmış bir şahsiyettir. Onun hedefi ve davası iman, Kur’an ve Risale-i Nur davasıydı. Muhterem hocam Prof. Dr. Himmet Uç; onun eserlerini tetkik ettikten sonra şu ifadeleri dile getirmişti: ‘Ekrem Kılıç’ın üç yüz sayfayı aşan eserlerinde, istifade ve ifade etmediği hiçbir şeyin kalmadığını gördüm.’ Mevlam, bu zamanın maneviyat adamlarının sayılarını artırsın, bizleri de okuyan, yazan, tefekkür eden, duaları kabul olacak maneviyat insanlarını kendine örnek alan kullarından eylesin. Rabbim, bizlere de ‘İman, insanı insan eder. Belki insanı sultan eder’ müjdesini veren Risale-i Nurlardan istifade etmeyi ömrümüzün son anına kadar nasib eylesin. Amin.
Yazıma nokta koymadan evvel Ekrem Kılıç ağabeyin 1973 yılında kaleme aldığı bir Akrostiş’ini buraya ilave etmek istiyorum. Ruhuna el Fatiha.
TEŞVÎH (AKROSTİŞ) 22.03.1973
Ey nefis! Kanma; bu dünyâ seni hep aldatacak.
Kalmaz âhir sana, evlâd ü iyâl, mâl, ev, ocak...
Renkli rü’yâları, hülyâları terkeyle, bırak!
En nihâyet, biliyorsun ki, nasîbin toprak...
Mâdemâ böyle; neden gaflete dalmak, uyumak?
Kurtuluş yok; ölümün pençesi bir gün erişir!
Iztırâbın sonu yokdur, çekeceksin bir bir.
Levmedersin.. kime lâkin? Yine hep kendinedir.
Işık istersin o kabrinde ya, nerden yetişir?
Çâresiz! Her yola son merhale, son nokta kabir!...
***
Akrostiş: Bir şiirde dizelerin ilk harflerinin yukarıdan aşağıya doğru sıralandığında anlamlı bir sözcük meydana getirmesidir.