2010 yılı hac kayıtları başladı. Kutlu beldelere yolculuğun tatlı telaşı ile beşûş çehrelerin yanında, bu fakir gibi, kurada asil listeye giremeyip umudu –kısmetse- gelecek yıllara taşıyan mahzun suratlı garipler de var.
Hac farizası, Bediüzzaman’ın belirttiği gibi, her mü’min için bir mertebe-i külliyede bir ubudiyettir ve bir hacı, ne kadar âmi de olsa, hacda, pek çok mertebeler kat etmiş bir veli gibi külli bir ubudiyete müşerreftir. (1)
Milyonlarca hacının Arafat'ta ve Kâbe’de ulvi bir koro misali tezekkür eyledikleri "Allah-u Ekber" nidaları, o yüce Peygamber’in (S.A.V.) bin dört yüz sene evvel âl ve ashabıyla terennüm eylediği "Allah-u Ekber" kelâmının asırlar ötesinden bir aks-i sadâsıdır. (2)
Bediüzzaman’a göre hac;(3) o mukaddes beldelerde bir araya gelen milyonlarca Müslüman’ın birbirleriyle tanışarak ortak bir fikri zeminde buluşmasına, fertlerden devletlere uzanan kurumsallaşmış bir yardımlaşma kültürünü benimseyip hayata geçirmelerine, kurumlar ve ülkeler arasında ortak sosyal, ekonomik, kültürel ve bilimsel çalışmaların işbölümü ile gerçekleştirilmesine vesile olan hayati ehemmiyete haiz ferdi, toplumsal ve küresel bir eylemdir.
Haccın yukarıda sıralanan maslahatlarının göz ardı edilmesi, Kur’an’ın ve yüce Nebi’nin musırrane emrettikleri uhuvvet-i İslamiyenin gerçekleşmesindeki hayati fonksiyonunun gerçekleşmesini geri bırakmakta ve –va esefa- milyonlarca Müslüman’ın ve onlarca İslam devlet ve topluluklarının İslam aleyhinde istihdamına zemin hazırlamaktadır. Akıl sahipleri için bir ibret aynası olan tarih bunun pek çok numunesi ile doludur. Bediüzzaman, Birinci Cihan Harbi’nden bu vaziyetin ciğersûz örneklerini şöyle sıralamaktadır:(4)
* İşte Hint, düşman zannederek, hâlbuki pederini (Osmanlı’yı) öldürmüş, başında oturmuş bağırıyor.
* İşte Tatar, Kafkas, öldürülmesine yardım ettiği şahsın bîçare valideleri olduğunu "ba'de harab-il Basra" (Basra harap olduktan sonra) anlıyor. Ayakucunda ağlıyorlar.
* İşte Arap, yanlışlıkla kahraman kardeşini öldürüp, hayretinden ağlamayı da bilmiyor.
* İşte Afrika, biraderini tanımayarak öldürdü, şimdi vaveylâ ediyor.
* İşte âlem-i İslâm, bayraktar oğlunu gafletle bilmeyerek öldürmesine yardım etti, vâlide gibi saçlarını çekip âh u fîzar ediyor.
Aradan geçen 100 yılda, genelde İslam dünyasının özelde ise Anadolu coğrafyasının geçirdiği serencam yaşananlardan ibret alındığını söylemeye imkân vermemektedir.
Bediüzzaman’ın ifadesiyle; azametli bahtsız Asya kıtasının, şanlı ve talihsiz Osmanlı Devleti’nin ve değerli, sahipsiz Müslüman Arap, Türk ve Kürt kavimlerinin reçetesi; İttihad-ı İslâmdır ve ona göre bu ittihad, cehil ile olmaz. İttihad, fikirlerin birleşmesi ile gerçekleşir ve bu ise ancak topyekûn eğitim seferberliği ile mümkün olur. (5)
Bediüzzaman, İslam Birliği hususunda Yavuz Sultan Selim’e biat ettiğini ve onun;
“İhtilaf u tefrika endişesi
Kûşe-i kabrimde hatta bîkarar eyler beni.
İttihatken savlet-i a'dayı def'e çaremiz
İttihat etmezse millet, dağdar eyler beni...” şiirinde belirttiği görüşlerine katıldığını belirterek(6) bu zamanın en büyük farz vazifesinin İslam Birliği için çalışmak olduğunu vurgulamaktadır. (7)
İşte haccın İslam dünyası açısından deruhte etmesi gereken asıl işlev, bu birliğin sağlanması için gereken fikri, hissi ve kalbi temel taşlarının atılmasına vesile olmaktır. Bu vechesiyle hac, şahsi kemâlâtın maksimize edilmesi için çalışılacak bir ibadet olmaktan ziyade umum İslam dünyasını ilgilendiren sosyal bir ibadettir.
Bu nedenle, hac farizasını yerine getirmek lütfuna mazhar olmuş her Müslüman’ın; duaların geri çevrilmediği, yanık gönüllerden yükselen ah-u fîzarların karşılıksız kalmadığı o kudsi beldelerde, İslam dünyasının ittihadı için, uhuvvet-i İslamiyenin inkişafı için, âlem-i İslam’daki ihtilafların halli için, İslam’ın yüksek ve gür sadâsının İnsaniyet âleminde yeniden temevvücsâz eylemesi için en hasbi ve en kalbi hisler ile dua etmesi icap eder.
Bütün kalbimle inanıyorum ki; milyonlarca kalpten ve dilden dökülecek hasbi dualar ve yine milyonlarca gözden akacak samimi gözyaşları rahmet-i Rahman’ın tecellisine vesile olacak ve âlem-i İslam’ın müttehit ve uhuvvetin destansı örneklerini yeniden göstereceği ihtişamlı günleri yeniden yaşamamıza vesile olacak sebepler halk edilecektir. Yeter ki bizler, benmerkezci hissiyattan arınıp “ene (ben)”leri “nahnu (biz)”ya dönüştürebilelim.
DİPNOTLAR:
1-Sözler, İstanbul: Envar Neşriyat, s. 199.
2-Şualar, İstanbul: Envar Neşriyat, s. 233.
3-Sünuhat, İstanbul: Envar Neşriyat, s. 58.
4-Sünuhat, s. 59.
5-Mektubat, İstanbul: Envar Neşriyat, s. 468; Münazarat, İstanbul: Envar Neşriyat, s. 73.
6-Divan-ı Harb-i Örfi, İstanbul: Envar Neşriyat, ss. 21-22.
7-Divan-ı Harb-i Örfi, s. 59.