Hacı Anne, adeta tek başına vakıf gibi

Yoksulluk ve zorluklarla dolu bir hayat geçiren Ayşe Gültekin rahata erince yaşadıklarını unutmamış.

Emeti Saruhan'ın haberi

Mecidiyeköy'de bir apartmana giriyoruz. Burada Ayşe Gültekin, etraftakilerin seslendiği adıyla Hacı Anne yaşıyor. Kızları gelinleri ve torunları ile bizi karşılayan Hacı Anne "Haberimi yapacaksınız ama ayıp olmaz mı? İnsan yaptığını söyler mi?" diye itiraz ediyor. Amacımızın kendisini örnek göstermek hikayesini okuyanları da yardıma yöneltmek olduğunu söyleyince ikna oluyor ama "Mutlaka yazın, gösteriş olsun diye değil" diyor. Bunu söylemek boynumuzun borcu. Tek başına bir yardım kuruluşu, bir vakıf gibi çalışan Hacı Anne gençliğinde yaşadığı fakirliği, çektiği zorlukları unutmamış. Bebeklerin altına bağlayacak paçavra bez bulamazken 9 çocuk büyüten hepsini de iş güç sahibi yapan Hacı Anne, şimdi de çevresinde ihtiyacı olanların imdadına koşuyor. Fakir ailelere yardım eden, öğrencileri okutan, genç kızlara çeyiz düzen Hacı Anne'yi tanıyanlar da yapmak istedikleri yardımları getirip Hacı Anne'ye veriyorlar. O da ihtiyacı olanlara dağıtıyor.

SOKAKTA KALMASINLAR DİYE ŞEHRE GELDİLER

14 yaşlarında evlendiğinde eşinin dedesinin yanında kalmaya başlamış Hacı Anne. Köy toprakları çorak, ektiğini geri vermiyor, elini böğründe bırakıyormuş insanların. Hayvancılık tek geçim kaynağı. Fakirlik diz boyu. Ama yine de Allah'a şükredip yokluk içinde de olsa bir lokma bir hırka sürüp gidiyormuş hayat. "Bir tek tuzla gaza para verirdik. Bebelerin altına bağlayacak paçavra bulamazdık. Kavakların burçlarını, gazellerini, şeküllerini hayvanlara yedirirdik. Zayıftı hayvanlarımız. Ot yok, kök yok." diyor Hacı Anne. Köyün imamı olan dedenin maaşıyla kendi çalıştıkları geçinip gidiyorlarmış. 31 yaşında altı çocuk annesiyken, eşinin dedesi şehre göçmeyi teklif etmiş. Çünkü öldüğünde mirasının altı çocuğu arasında paylaşılacağını, kendisine yıllarca bakıp hizmet eden Ayşe gelinin de çocukları ile ortada kalacağını hesaplıyormuş. "Ben ölmeden sizi şehre yerleştireyim. Burada geçim zor" dese de evini yurdunu bırakmak istememiş Hacı Anne. Ağlamış sızlamış, gitmem ne işim var elin şehrinde, benim yuvam yurdum burada demiş. Bakmış olacak gibi değil gelinini kenara çekmiş dede. "Bu ev senin mi olacak sanıyorsun. Yarın ben öldüğümde çocuklarım gelip bu evi altıya bölecek. Kocanın babasına bir hisse düşecek. Onun da 6 kardeşi var. Sokakta kalacaksınız." diye ikna etmiş.

AÇLIK, SEFALET, FARELER, TENEKE MAHALLE

Dede oradaki evini mülkünü satıp savmış. Ellerinde bir döşek, üstlerinde bir kat elbiseyle İstanbul'a göçmüşler, Nişantaşı'nda bir gecekonduda yaşayan kayınvalidesinin evine. Daracık evde onlara yatma yeri olarak mutfak düşmüş. 2 çocuğu da kömürlükte. Hacı Anne beklemeye başlamış bir ev bulup alacaklar da taşınacaklar diye. Çünkü çocukları akşam kocası gelinceye kadar aç kalıyorlarmış. Kocası yanında bir şey getirirse yiyorlarmış. Yatacak yer yok, yiyecek yemek yok. Çocukları kömürlükte farelerle yatıyor. Kocası çalışmaktan ev bakamıyor. Dişini sıkmış ama üç ay dayanabilmiş. Dedenin karşısına çıkıp "bizi buraya getirdin hani bizim evimiz" diye sormuş. Dede bu sefer kendisi çıkmış İstanbul sokaklarına bir ev alabilmek için. Mecidiyeköy'de paralarının yettiği bir gecekonduyu almış. Mecidiyeköy'ün o zamanki halini anlatabilmek için "Teneke mahallesi" diyor Hacı Anne. Ev küçük, tahtadan tenekeden uydurulmuş ama en azından kendi evleri. Taşınmışlar. 2 yıl sonra vefat etmiş dede. Hacı Anne evin bir yangınla kül olacağından, bir rüzgarla üstlerinden uçup gideceğinden korka korka geçirmiş günlerini.

OĞLUMUN BEŞİĞİ BİR SEPETTİ

Gel zaman git zaman dokuza ulaşmış çocukları. Dişimizden tırnağımızdan arttırdıklarıyla oturdukları evin yerine bir betonarme yapalım korkudan kurtulalım demişler. Size yardım eder diye tanıştırdıkları usta oraya 5 kat ruhsat verildiğini öğrenince gelin size 5 kat yapayım evi demiş. Elde avuçta yok nasıl olur derken Usta, siz bana götürü parasını ödeyin ben yaparım demiş. Başlamışlar inşaata. Ayşe Teyze çocukları ile yine yıkık dökük bir depoya sığınmışlar. "Duvarda kocaman kertenkeleler, fareler. Oğlumun beşiği bir sepetti. Sabaha kadar sepetin üzerine abanırdım ki kertenkeleler, fareler bebeye zarar vermesin" Usta da evin yarısında hastalanıp ölünce borçlar üstlerine kalmış. Ama ne verecekler ki? Sonunda insafa gelmişler. İşte böyle bir yokluk ve fakirlik hikayesi Ayşe Teyze'nin başından geçenler. Ama hep böyle gitmiyor. Zamanla çocukları da büyüyüp ekmek getirir olmuşlar. Ev tamamlanmış. İşleri düzelmiş. Durumları iyileşmiş Ayşe Teyze'nin.

HERŞEY BEZ BİR ÇANTAYLA BAŞLADI

Hikaye burada bitti sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Asıl şimdi başlıyor. Ayşe Teyze pazara gittiği bir gün inşaatta çalışan işçilerin gelip patates aldıklarına şahit olmuş. "O zamanlar herkes filesini pazara götürürdü. O işçiler öyle fakirdi ki fileleri bile yoktu. Patatesleri ceplerine, kazaklarına doldurdular. Onları görünce koşa koşa eve geldim. Bulduğum kumaş parçalarından çantalar dikip dağıtmaya başladım." diyor. Ondan sonra ne bulursa, kendinde ne varsa dağıtmaya başlamış Ayşe Teyze. Yaşadığı yokluğu hiç unutmadığı için durumları düzeldikçe Ayşe Teyze yardımlarını arttırmış. Şimdi 80 yaşında olan Ayşe Teyze hala tek başına vakıf gibi çalışıyor. Kur'an Kursunda okuyan kız öğrencileri okutuyor, evlenecekleri zaman çeyizlerini yapıyor. Sofrasında açları doyuruyor. Çevresinde etrafında ihtiyacı olanları tanıyor. Yiyecek, giyecek, para yardımları yapıyor. Ta Beylikdüzü'nde, Sarıyer'de yardım ettiği aileler var. İlk defa yapıp başladığı çanta yapımına da ara vermemiş. Perde ihracatı yapan oğlu ona bir sürü kumaş getiriyor. O da kah ihtiyacı olan birinin evine yastık, kah bir çanta, kah bir örtü, bir seccade dikiyor bu yaşında. Çantaların içine Kur'an cüzleri, tesbihler koyup camilerde dağıtıyor.

HER YERDE DAĞITIYOR

Sadece burada değil, hac için gittiğinde orada da dağıtmış Ayşe Teyze; kendi elleriyle diktiği çantaları, Kur'an cüzlerini, kıyafetleri... Perde ihracatı yapan oğlu da aynı geleneğe uyarak, İngiltere'deki arkadaşına dağıtılmak üzere onlarca Kur'an-ı Kerim göndermiş, Ramazan'da yapılan iftarlara yardımcı olmuş. Hacı Anne'yi görüp tanıyanlar da yardım için gayrete geliyor. Onun fakirleri tanıdığını bildikleri için zenginler yada gönlü zenginler yapmak istedikleri yardımları getirip ona teslim ediyorlar. O da yerine ulaştırıyor.

Altmış yaşından sonra Kur'an öğrendi

Hacı Anne'nin dokuz çocuğu iyi yerlere gelmiş. Gençliğinde imkan bulamadığı için ne okuma yazmayı ne de Kur'an okumayı öğrenemeyen Hacı Anne altmış yaşından sonra hem okuma yazmayı hem de Kur'an okumayı öğrenmiş. Üstelik okuma yazma kursunda birinci olmuş. Şimdi Hacı Anne her gün Kur'an okuyor, sureleri ezberlemeye çalışıyor. 30 yıldır her Perşembe oruç tutan Hacı Anne, herkes Kur'an'dan faydalansın diye Kur'an cüzleri dağıtmaya devam ediyor.

Yeni Şafak
 

İslam Haberleri