Hacı Bayram’dan hapse Risale-i Nur hattı

Ankara Hacı Bayram’daki Barla Kitapevinin sahibi Duran Çalışkan, Risale-i Nur’a olan ilgili anlattı

Röportaj: Dursun Sivri

Hacı Bayram Camii ve çevresinin farklı bir mânevi atmosferi vardır. Toplumun her kesiminden insanların akın akın gelip geçtiği oldukça hareketli bir yer. Sonradan yapılmış Hacı Bayram Çarşısı caddeye bakan kitapçı dükkanlarının da bulunduğu iki katlı çoğunluğu pasaj içinde yer alan 46 küçük iş yerinden oluşan küçük bir alış veriş merkezi. Çoğunluğu kitapçı olmakla birlikte beraberinde dini hayatın aksesuarı, hac malzemeleri, Kur’an ve ilahi kasetleri, cd’leri, takke, tesbih, yüzük vb. gibi daha birçok küçük hacimli ürünün satıldığı bir çarşı. Her nesne kendi lisan-ı haliyle dini mesaj veriyor.

Zaten Hacı Bayram çevresinde belirli bir alan içine girdiğinizde otomatik olarak mânevi bir hava kuşatıyor insanı. İnsanların dış görünüşü toplumun bir kesiti… Fakat o iklime giren insanlar zihin kalp, ruh, niyet, düşünce davranış olarak kendilerini o mânevi atmosfere göre kalibre etmiş gibidirler.

Bu işyerlerin biri de Barla Kitabevi’dir. Pasaj türü işyerlerinin iç kısımları genelde daha sakin olur. Üstelik üst kat olunca sükunet daha belirginleşir. Fakat Barla Kitabevi’nin konumu müstesna. Hem üst kat hem de ücra köşede 6 metrekare bir dükkan. Diğer dükkanlardan hem küçük hem de raflarında Risale-i Nur ve bazı dini kitaplar var. Dıştan bakıldığında iki kişi iki-üç büyük bavula tüm kitapları doldurup götürebilecek kadar satılan ürün ve kitap var.
Bu küçük dükkanın esneyip genişlediği oluyormuş. Raflar ve kasa olarak kullanılan masadan kalan boşluk alanda 24 kişi oturup sohbet edilebildiği vaki olmuş. Açılıp kapanan eski tip taburelere oturarak o kadar insan sığabilmiş.

Duran Çalışkan abimiz, bu küçük dükkanda açık öğretim okulu gibi bir faaliyet yürütüyor. Kızı Saide hanımefendi ile birlikte satış işi yanında çok daha önemli hizmetler görüyorlar. Kitap satışı sanki ikinci derecede tali bir iş gibi kalıyor
Asıl işleri ise saymakla bitmez. Psikolojik rehberlik danışmanlık mı dersiniz, aile danışma merkezi mi dersiniz, dini konuların müzakere edildiği kültür merkezi mi, Medrese-i Nuriye mi dersiniz, çok yönlü işlevi olan bir geniş mekan!
Evet yukarıda bahsi geçen faaliyetler abartı değil gerçekleşmiş işler. Bunların yanında kitap ve benzeri dini aksesuar denilebilen ürünler de satılıyor.

Çok enteresan intibah, ihtida, hatırları gerçekleşmiş bu görünüşü küçük keyfiyeti büyük dükkanda. Çokların imanlarının kurtulmasına, aile hayatlarının düzene girmesine, kişisel ve sosyal hayatında olumlu anlamda keskin değişimlere vesile olmuş bir mübarek mekan.
Mekâna mânevi anlam kazandıran şüphesiz ne maksatla faaliyet yapıldığı. Ve o faaliyetleri yapan insanların niyetleri, samimiyetleridir.
Kırk küsür yıldan fazla Hacı Bayram bölgesinde esnaflık yapan, 16 yıl öncesine kadar terzilik şimdi kitabevi olarak faaliyet gösteren Barla Kitabevi’nin İşletmeicisi Duran Çalışkan abimizle mini bir röportaj yapmak istedik.

Duran Çalışkan abi 1968’de Risale-i Nurları tanımış. Daha önceki terzilik dükkanları Zübeyir Gündüzalp ağabeyin, daha sonra 1977’ye kadar Bayram Yüksel abinin de kaldığı “27 numara” ile bilinen dersanenin karşısında imiş. “O zamanlar kitapları kumaş toplarının arasında, arkasında saklardık, isteyene oradan verirdik” diyor.
Avukat Bekir Berk abi Ankara’ya geldiğinde mutlaka uğrar çantasını bu dükkana bırakırmış. 

Duran abi işyerinizden biraz bahseder misiniz?

Burada şu anda 46 esnaf var. Her türden, her fikirden insanlar var. Üstad’la ilgili Risale-i Nur’la ilgili sual olduğu zaman bize sorarlar veya buraya göndeririler. Artık bildiğimi anlatıyorum. Çok hoş oluyor. Bizi severler. Biz burada gelen herkesle her şeyimiz, çorbamızı bile paylaşırız?  Her gelene tevafuk yetiyor. Sır işte, Üstad’ın sırrı gibi. Üstad’ın bir kilo pirinç, bir kilo yıldız şehriyesi bir sene devam etmiş. Bizim aklımız almıyor bunu. Üstad’a Allah, kanaat bereketi vermiş. Biz de öyle yaşıyoruz, Allah’a şükürler olsun. Manevi hizmet olunca maddi hizmeti Allah veriyor.

Ben buraya ne zaman uğramışsam içerisi tıklım görüyorum. Siz ne yapıyorsunuz? Ne dağıtıyorsunuz? Buranın cazibesi nerden geliyor?

Bize gelen müşteriler mutlaka bize soruyorlar. “Risale hakkında bir şeyler anlat” diyorlar. Ne geliyorsa aklıma her şeyi anlatıyorum.

Bu daracık alana kaç kişi sığıyor?

Bizim burada 24 kişi oturarak ders sohbet yaptığımız zamanlar oldu. Bir seferinde buradaki sohbetlerden Risaleleri tanımış bir hanım telefondan aradı. 60 kişi geliyoruz diye

Nereden geliyorlarmış?

Yozgat’ın Akdağ Maden’den. Burada bizim yıllarca yetişmiş o derslerdeki talebeler var ya görev almış, öğretmen olmuş lisede ve üniversitede, 60 talebesi, bir-iki minibüs geliyor, ne yapalım? Geçen sene oldu bu olay.

Altmış kişi buraya, bu altı metrekarelik yere geliyorlar

Nisa Hanımefendiye diyorum ki; “Nisa Hanım, sen bu misafirlerin otuzunu Hacı Bayram’a götür. O manevi havayı alsınlar, türbeyi ziyaret etsinler, namazlarını kılsınlar.” Diğer kalan 30 kişi ile burada içerisi tıklım tıklım sığmayanların bir kısmı dükkanın dışına taşıyor. Bu ortamda sohbet ettik, ders yaptık.
Sonra camii ziyaret eden grup geliyor buradakiler camii ve türbeyi ziyarete gidiyorlar. Bu sefer ikinci grupla ders yapıyoruz, sohbet ediyoruz.
Burayı da kapatıyor, ilgileniyoruz. İkramlarda bulunuyoruz tesbihattır, cevşendir. İkramlar bazen maddi olur bazen manevi. Türkiye’nin her yerinden geliyorlar. Öyle gelenler var ki, ‘biz buraya lisede iken geliyorduk, evlendik, çocuklarımız oldu, görev aldık, öğretmen olduk, okul müdürüyüz’ diyorlar. Ve o çocuklara toplu ders veriyorlar.

Toplu gelirler. On sekiz, yirmi, otuz neyse. “Bize bir ders yap amca, Risale oku” diyorlar. Yarım sayfa okuyoruz, bir sayfa okuyoruz. Gelen ağabeylere okutuyoruz. Dua ediyoruz. Namaza başlayanlar o kadar çok oldu ki.

Buraya geldikten sonra namaza başlayanlar.

Tabi. Derslere başlayan. İntihardan dönen üç tane kızımız var.

İntihardan dönen mi dediniz?

Görev aldı, ilahiyatçıyla evlendi. Torunumuz oldu. Hap almış, hap yutmuş. Evine gittik, yıllar önce tabi. Âcizane girdik, cemaatle namaz kıldık, ders yaptık, çayını içtik, geldik. İrtibat kesilmedi, o kız kurtuldu. Küçük kardeşi de şimdi dershanede sohbette. Bunalım vardı, o yıl insanlarda manevi bir sıkıntı vardı. Risale-i Nur, bunu hallediyor. Medya şehir merkezlerinde boşanma oranının yükseldiğini yazdı.

Kızımla birlikte, kaç tane boşanmadan geri gönderdiğimiz kişi var. Buraya geliyor, kavga etmişler, adliyeye gidecek. Manen ilgileniyoruz. Karnını doyuruyoruz. Beraber sofra kuruyoruz. Masamız var, açıyoruz. Ehl-i dünya olsun biz olsun o sofradaki manevi havayı alıyor, vazgeçiyor, neşeleniyor, ilgileniyoruz. Kitabı yoksa veriyoruz. Bazen evlerine yemek götürüyoruz. Bu, onlarda manevi bir atmosfer oluşturuyor. Ehl-i dünya bile bizimle yemek yese, otursa biz Bismillah diyoruz, o da diyor. Ekmeğe banarak yediğimizi sünnete uygun görüyor.

Hapishaneden bir çocuğumuz var, mektupları var. Nur Talebesi oldu hapishanede. Bir Meyve Risalesi göndermemiz bu hale getirdi çocuğu. On beş tane mektubu geldi ve hapishanede bu çocuk. On sekiz yaşında girdi, beş yıldır yatıyor. On bir yıl almış. Bir Meyve Risalesi çocuğu bu duruma getirdi.

Siz, Meyve Risalesi’ni hapishaneye gönderdiniz.

Hapishaneye gönderdik. Annesiyle okusun diye. Bu çocuk şu anda imamlık yapıyor, dışarıdan ilahiyat okuyor.

Dışarıdan mı okuyor?

Hapishaneden devam ediyor. Kapalı cezaevi. Ağlayan ana şimdi gülüyor. “Oğlum namaza başladı, Kur’an öğrendi, şimdi Kur’an öğretiyor” diye. Manevi bir havaya girdi. Külliyat, kutusuyla gitti. Külliyatın tamamını hapishaneye gönderdik. Müspet kitapların hepsi gitti. Belki yedi koli kitap gitti. Tesbih, takke, misvak. Onlar bize yazıyor, şunlar lazım diye, gönderiyoruz.

Bakın hapishaneden gelen mektuptan bir bölüm okuyayım:
“Aslında size bu satırları aktarmamın sebebi hem bayram tebriki hem de birkaç isteğimi size iletmem. İki kardeşime Kur’an öğrettim ve İslam yolunda ilerlemekteyim. Hem de büyük adımlarla. İki kardeşimiz de Kur’an okuyor. Fakat okuyacak Yüce Kelamımız yok ellerinde. Başka koğuşlarda oldukları için, Ramazan ayı münasebetiyle ödünç olarak gönderdik Kur’an. Şu an dört adet Kur’an’a ihtiyacımız var. Tesbih, takke ve esans ayriyeten de ihtiyaçlarımızın içinde.”

Meyve Risalesi’ni kimin vasıtasıyla gönderdiniz?

Annesiyle. Annesiyle tanışıyoruz. Ziyaretine giderken verdik, okusun diye. Okuyor ve mektup geliyor. İlk mektubu da göreceksin, kitaplar gönder, bir daha Risale gönder. Şunu göndermiş, sattık. Çocuğa harçlık gönderdik. Bunun parasını gönderdik biz oraya. Onunla geçiniyor. Fakir bir aile çocuğu. Ama manevi olarak bize de destek oldu. Teşvik etti. Bizi hizmete yönlendirdi. Bu da Ramazan’da geldi. Bakın şöyle yazıyor:
“İnanın sizlere de mahcubum. Ama inanın Ramazan’ın telaşesi, iş güç, dersler derken, zaman kazanmayı bırakın uykumdan zaman çalıyordum. Erdoğan, Turan amcamla Saidenur abla da mektup yazmamı bekliyor dedi. Ben de bayramda kitap getirdiklerinin içinde notlar var,  demişlerdi. Onları beraber yazarım, dedim.”
Bizden mektup bekliyor, biz daha mektup yazamadık. Kitapla, Risaleler ve gönderdiğimiz şeylerle teselli bulsun, bize yönlenmesin.

Cezaevine girmek rahmet olmuş.

Rahmet oldu. Ramazan’da Kur’an öğreniyor ve Kur’an öğretiyor. İmamlık yapıyor. İkinci bir cezaevine girdi. Orada da aynı hizmeti yürütüyor.

www.RisaleHaber.com 

Röportaj Haberleri