Nazif Ay adında bir züppe!-1
3 Mart 1924 alelâde bir gün değil, bir milletin bütün inançları, bütün değerleri, bütün tarih ve irfâniyle Meclis çatısı altında gırtlaklandığı gündür. O gün; Hilâfetle birlikte Şer’iyye, Evkaf ve Erkân-ı Harbiye vekâletleri kaldırılmış, dünyanın en parlak medeniyetlerinden birinin kurucu omurgası olmuş, târihin en şerefli âilelerinden biri olan Osmanlı hanedanının -kundaktaki bebelerinden, yatalak hastalarına kadar- mücrimler gibi vatan dışına sürülme fermanları çıkarılmış, “Tevhid-i Tedrisat” denen ve milletin şuur felcini netice verecek adımların atıldığı gündür. (Geniş Bilgi için, “Cumhuriyetin ilk yıllarında Devlet Terörü” adlı kitabımıza bakabilirsiniz.)
Sureta eğitimde birliği tesis edecekmiş gibi telkin edilen bu kanun ile medrese ve tekkelerin kapatılması için ilk adım atılmış, ihdasına çalışılan yeni lâ-dinî rejimin temellerini din kisvesi altında güçlendirecek, dini Kemalizme payanda yapacak İmam-hatibler ile İlahiyat fakültelerinin açılması karar bağlanmıştır.
Bu İlâhiyat Fakültelerinde Müslüman ilim adamları değil, Kemalizme din süsü verecek İslâm düşmanları yetiştirilmiştir. Neda Armaner, Turan Dursun ve emsallerini tâkib edenler, aynı kaynaktan fışkıran zehirli ırmaklardır. Zaman zaman, çok mecbur kaldıkça aslında kabili hitab olmayan bu heriflerin habis dünyalarına eğilmek zorunda kaldığım için size karşı üzgün ve mahcubum. Ne var ki, hak ve hakikatin de her şeyden çok yüksekte tutulmaya, müdafaa edilmeye liyâkat ve hakkı vardır. Her mü’min için bir vecibe olan bu vazifeyi deruhte ederken kullandığım bazı tariflerden dolayı müsamahanızı rica ediyorum.
Son yıllarda mabedin duvarına hayasızca bevletmekten habis bir zevk yaşayan şöhret budalalarından biri de ikide bir Üstad Bediüzzaman Said-i Nursî ve aziz talebelerine her türlü iftira, hakaret ve küfrü reva gören Nazif Ay isimli mahlûk. Soy ağacı hakkında bir tesbitte bulunamadığım ama sünni bir âileden geldiği çok şübheli, isminin aksiyle müsemma bu kirli adam, önce İmam-hatibde okumuş, sonra İlahiyat Fakültesinden zındıklığını tahkim edecek bir varaka alarak yazar ünvanıyla sahneye fırlamış.
Turan Dursun gibi din düşmanlığını, Doğu Perinçek ve Aydınlık’ın kanatları altında serbestçe icra eden bu mahlûk, dine ve dindarlara saldırmakta hiçbir fırsatı kaçırmayan Oda Tv’de neşredilen son yazısında bir daha kirli ve müteaffin dilini Üstad Said-i Nursi’ye uzatmış. Yazının başlığı: “Asıl sorun Said-i Nursî, anlamadınız mı?”
Yazının muhtevasına eğileceğiz ama önce başlığın hakkını teslim edelim: Doğru, Said-i Nursî gerçek bir “sorun”dur. Bütün din düşmanlarının, bütün zındıkların, bütün Kemalistlerin kurtulmaya çalıştıkları gerçek ve büyük bir “sorun”; ehl-i imanın, bütün Müslümanların ve insanlık tarihinin yüz akı bir “sorun”!..
Daha fazla uzatmadan Ay’ı dinleyelim mi?
“Fetö 15 Temmuz sonrası tamamen yurtdışında, özellikle Amerika ve Almanya’da örgütleniyor. Hoşgörü, Hizmet, Himmet ve Dinlerarası Diyalog havarilerinin dış ülkelerde diaspora oluşturup, şimdilerde tedavüle çıkarmak istedikleri yeni dinsel planın adı, ta en baştan Said Nursi’nin hedef olarak gösterdiği ‘Müslüman İseviler’ ya da öteki ismi ve açılımıyla ‘Hem Müslüman hem Hristiyan inanlılar’ manşetli projesidir.”
Fetö yapılanması ile hezeyannamesine giriş yapan Ay’ın maksadı, birinci hüküm veya tesbit değil, Said-i Nursi’yi aynı mezbelegâha çekmeye çalışan ikinci kısımdır. Hıristiyanlıktan hidayete gelip Müslümanlığa geçen İsevileri tesmiye için Üstadın kullandığı “Müslüman İseviler” tabirini şeytaniyetinin tabiî iktizası olarak, yaşaması imkânsız bir hilkat garibesine çevirip “hem Müslüman hem Hıristiyan” diye takdim ediyor. Semâvî din ve inançlarla hiçbir alâkası kalmamış, küfrün en karanlık ve en aptalca şeklini almış Hıristiyanlık ile İslâmiyeti omuz omuza getirmeye çalışan bu hezeyan ve ahmakça iftiranın maksadı, Gülen’in habis günahlarını Bediüzzaman’a yüklemekdir. Hiçbir salim aklın kabul etmeyeceği bu iftira ile başlayan bir yazıyı tahlil etmek belki abes ama mecburiyetle devam edeceğiz.
Risâle-i Nurları okuyan herkes bilir ki, Bediüzzaman’ın Hıristiyanların ruhanî dindarları ile geçici bir ittifak arayışı tavsiye eden ifadelerinin tek yeri ve tek maksadı vardır: O günün şartlarında bütün dünyayı tehdid eden küfr-ü mutlak komünizmin istilâ gücüne karşı ittifak etmek. Kısacası, taktik bir arayış sadece… Bu ittifakın maksadı ne Müslümanları bozup Hıristiyanlaştırmak, ne de Hıristiyanları, muharref dinlerine bağlı kaldıkları halde Müslüman gibi takdim etmekdir. Yüzlerce delil, yüzlerce sahife bilgi ve günlerce devam edebilecek izahlarla anlatılabilecek bu ve benzeri meseleleri makalenin mevzuu görmediğim gibi, böyle bir müdafaa vaziyetine de hiçbir şekilde ihtiyaç yoktur. Milyonların hür akıl ve kalblerinin teyidindeki bu bedihî hakikat Nazif Ay gibi mürtedlerin de malumudur. Sadece şenaatinin gereğini yapıyor.
Gülen’in Nurculukla bir alâkasının olması şöyle dursun, bugün güneş gibi ortaya çıkmıştır ki, bu habis adama din düşmanlarının başından beri tevdi ettikleri birinci vazife, içerden görünüp Nurculuğu bozmak ve tahrib etmek, dolayısıyla da İslâmî inkişafa bu harekete darbe vurarak büyük zarar vermekdir. Nurculuğun milletlerarası bu tertibin hedefi olarak seçilmiş olması, küfür dünyasının, bu büyük hareketin zaferini bizden önce görmüş olmasıdır. Bin yıllık İslâm fetretini dağıtacak bu aydınlık hareketin, küfrün bütün şimşeklerini üstüne çekmesi boşuna değildir. Defalarca bu hususta makaleler yazdığımı biliyorsunuz, hiçbir şekilde tartışma ve şüpheye açık olmayan bu mevzuda söyleyebileceğim tek şey var:
FETÖ, Ak Parti ve devletten çok Nurculuk hareketine zarar vermiştir, varlık sebebi de bu dehşetli zararı netice vermekdir.
Sığ suların cüce balığı dikkat çekmek için büyük gürültü çıkarma derdiyle devam ediyor:
“İsterseniz bir soru da, ‘Fethullahçılar aslında nurcu değildir’ safsatasına sarılıp, nurculuğun hain yüzünü kapatmaya çalışan ve 15 Temmuz’dan önce destek verdikleri Fethullahçı terör örgütüne olan bağlantılarını gizlemeyi hedefleyen, milleti de ahmak yerine koymaya gayret eden nurcu cenaha olacak, ‘Halen, o hocaefendiniz Fethullah Gülen’in ve üstadınız Said Nursi’nin masumane hareket ettiğine gerçekten inanıyor musunuz?’”
Önce, küfrî ve şeytânî bir maksaddan fışkıran bu sual kılıklı hezeyana cevab verelim, ama ondan da önce şu Nurculuğa “hain” bir yüz geçirme ahlâksızlığına:
Hain, seninle birlikte aynı ruh ve dimağı taşıyan hempalarındır, nezafetten mahrum kirli Ay! Bediüzzaman ve talebelerine “hain” diyen ya şuursuz, ya küfr-ü mutlak ile mefluç bir şuur veya hasta bir ruhtur. Aklı başında hiçbir insan, hiçbir vatanperver Nurculara bu ağır iftira ve hakarette bulunamaz.
Sualin cevabına gelince: Gülen ile ilgili cevabımı yukarıda verdim. Said-i Nursi ise ağababan Kemalist ve din düşmanlarının hışmına uğramış, dünyanın en ağır zulümlerini maruz bırakılmış, insanlık tarihinin kaydettiği en büyük mazlum ve masumların son büyük yüz akıdır.
Not: Nazif Ay’ın küfür ve iftiralardan hezeyannamesine devam edeceğiz.