Hak ve hakikate konan tortuları temizleme adına-2
Aslında bu konuda fazla söze hacet yok; aşağıda mealleri verilen ayetlerdeki Hz. Peygamberin sünnetinin önemine işaret eden ifadelere bakmak yeterlidir.
“Hakikaten, Allah’ın Resulünde sizler için, Allah’a ve âhiret gününe kavuşmayı bekleyenler ve Allah’ı çok zikredenler için en mükemmel bir numune vardır.” (Ahzab, 33/21)
“Peygamber size her ne getirirse onu alın, sizi neden menederse ondan da sakının.” (Ahzab, 33/21).
“Kim Resûlullah’a itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur.” (Nisâ, 4/80).
“Ey iman edenler! Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin. Kur’ân’ı ve Resûlullah’ın öğütlerini işitip durduğunuz halde ondan yüz çevirmeyin!”(Enfâl, 8/20)
“Kim Allah'a ve Peygambere itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve salihlerle birliktedir. İşte bunlar ne güzel arkadaştır!”( Nisâ, 4/69).
“Allah ve Resûlü, herhangi bir meselede hüküm bildirdikten sonra, artık inanmış bir erkek ve kadının, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.”(Ahzab,33/36).
“Hayır, hayır! Senin Rabbin hakkı için, onlar aralarında ihtilâf ettikleri meselelerde seni hakem kabul edip, sonra da verdiğin hükümden ötürü içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın sana tam bir teslimiyetle bağlanmadıkça iman etmiş olmazlar.”(Nisâ, 4/65).
Aşağıdaki hadislerde de sünnetin dindeki yeri ve önemi vurgulanmıştır.
“Sözlerin en hayırlısı, Allah’ın kitabı Kur’ân’dır; tutulup gidilecek yolların en hayırlısı da Muhammed’in (a.s.m) yoludur, sünnetidir. İşlerin en şerlisi de, sünnete muhalif olarak, sonradan ortaya çıkarılan bid’atlardır. Her bid’at da dalâlettir.”( Müslim, Cuma 43).
“Benim sözlerimi işitip, iyice belledikten sonra başkalarına ulaştıran kimselerin Allah yüzlerini ak etsin.”(Ebu Davud, ilim, 10; Tirmizî, ilim, 7).
“Ümmetimden herkes Cennet’e girecektir, girmemekte direten müstesna.” Ashab, “Girmemekte direten kimdir yâ Resûlallah?” diye sordular. Allah Resulü de şu cevabı verdi: “Bana itaat eden Cennet’e girer; bana isyan edense Cennet’e girmemek için ayak diretmiş demektir.”( Buhârî, İ’tisâm 2).
-Özetle dediler ki; Sünnet Hz. Peygamberin vefatından 200-250 sene sonra –yazıyla kaydedilip-tedvin edilmiştir. Delil olarak da Buhari gibi muhaddislerin vefat tarihlerini gösterdiler.
Cevabımız:
-Bu düşüncenin yanlışlığı izaha muhtaç olmayacak kadar açıktır. Ykarıda hadislerin yazılması konusunda ifade edildiği üzere, Hadisin yazılması Hz. Peygamberin hayatında başlamıştır.
Nitekim Buharî aşağıdaki hadisi “Takyidu’l-ilm=ilmi yazıya geçirme” başlığı altında vermiştir.
“Ebû Hureyre'den rivayet edildiğine göre;
Mekke'nin fethedildiği yıl Huzaa kabilesi, öldürülen bir adamlarına karşılık olarak Benî Leys kabilesinden bir adamı öldürdüler. Bu, Hz. Peygamber'e bildirilince o bineğine bindi ve şu konuşmayı yaptı:
"Allah Mekke'den öldürülmeyi (yahut fili) alıkoydu, onlara Allah'ın elçisini ve müminleri musallat etti. Dikkat edin! Mekke benden önce hiç kimseye helal kılınmamıştır, benden sonra da hiç kimseye helal kılınmamıştır. Dikkat edin! Mekke bana da yalnızca gündüzün bir anında helal kılınmıştır. Dikkat edin! İçinde bulunduğum şu anda Mekke haramdır. Onun dikeni kesilmez, ağacına balta vurulmaz. Yitiğini, sahibini aramak maksadı dışında kimse alamaz. Bir kimse Öldürüldüğünde (onun velisi) şu iki şeyden birini seçme hakkına sahiptir: Ya kendisine diyet ödenir, ya da öldürülenin yakınları kısas yaptırır"
Bunun üzerine Yemenli bir adam gelerek: Ey Allah'ın elçisi bunu (bu konuşmayı) benim için yazınız" dedi. Hz. Peygamber de "Bunu falan kimse(Ebu Şah) için yazınız" buyurdu(Buharî, ilim, 112).
Bu sahih hadis rivayeti bizzat Hz. Peygamber tarafından hadislerin yazdırıldığının en açık delilidir.
- Daha önce de ifade edildiği gibi, Hadislerin hıfz edilmesi ve yazılması Hz. Peygamber zamanında başlamıştı. Ancak ezber ve dağınık yazıların bir araya getirilip kitap halinde düzenlenmesinin adı olan “Tedvin” işi daha sonra olmuştur. Bu işlem bile –iddia edildiği gibi, Hz. Peygamberin vefatından sonra 200-250 senelerinde değil, hicri birinci asırda başlamıştır. Nitekim, İslam kaynaklarının bildirdiğine göre, bu işi ilk defa Ömer b. Abdulaziz (ö.101/719) düşünmüş ve bütün vâli ve âlimlere mektup göndererek hadislerin yazıya geçirilmesini emretmiştir. Emrin gereğini ilk gerçekleştiren ünlü alim imam Zührî (ö.124/741) olmuştur(İbn Hacer, Fethu’l-Barî, 1/208).
-Dediler ki, “Sünneti Kur’an’a arz edin…”
Cevabımız:
Bu hadis rivayetinin tamamı şöyledir: “Benden size gelen şeyi, Allah'ın Kitab'ına arzedin Ona uygunsa, onu ben söylemişimdir Ona uygun değilse, ben onu söylemedim ”
-Beyhakî, “el-Medhal ilâ Delâili'n Nübüvve” adlı eserinde şöyle der:
“Hadisin Kur'an'a arz edilmesinin gereğine işaret eden hadis rivayeti sahîh değildir, batıldır Batıl olduğu, hadisin kendisinden ortaya çıkmaktadır Çünkü, Kur'an'da, sünnetin Kur'an'a arz edilmesine dair hiç bir âyet yoktur ”
Alimler bu hadis rivayetinin sahih olmadığını, hatta uydurma olduğunu belirtmişlerdir
-İmam Şafiî konuyla ilgili şöyle der: Rasûlullah'tan (a.s.m) gelen bazı hadisleri reddeden bir kimse bana şu hadisi delil olarak gösterdi: “Benden size gelen haberi Kur'an'a arz edin Ona uyuyorsa, onu ben demişimdir Uymuyorsa onu ben dememişimdir ” O kimseye şöyle dedim: Az çok rivayeti sahîh olan hiçbir kimse bunu rivayet etmemiştir Bu meçhul bir kimseden gelen munkatı' (senedi kopuk) bir rivayettir Biz ise böyle rivayetleri her hangi bir konuda delil olarak kabul etmeyiz”(Şafii, er-Risale, s.224-225).
Çağımızda en büyük hadis otoritelerinden biri kabul edilen Ahmed Muhammed Şakir de İmam Şafii’nin sözlerini teyit sadedinde şu görüşlere yer vermiştir.“Böyle bir bilgi ne sahih ne de hasen olarak bilinen herhangi bir kaynakta yer almamıştır. Konuyla ilgili rivayetlerin hepsi ya çok zayıf veya tamamen uydurmadır”(er-Risale, a.g.y-ilgili dipnot).
-Hafız Heysemî de Taberanî’nin –el-Kebir’de- konuyla ilgili sözkonusu ettiği rivayetinin münker olduğunu vurgulamıştır(Zevaid,1/170).
-Aclunî de değişik hadis otoritelerinden naklen bu hadisin uydurma olduğunu belirtmiştir(Aclunî, 1/86)
Aşağıda mealleri verilmiş hadis-i şeriflerde -anlayanlar için- güzel bir cevap vardır:
“Haberiniz olsun! Bana Kitab(Kur’an) verildi ve onunla birlikte onun bir misli/gibisi(sünnet) dahi verildi”(Ebu Davud, Sünnet,6).
“ Sakın herhangi birinizi –karnı tok-, koltuğuna kurulmuş olup, kendisine emir veya nehiylerimden biri gelip de ‘Biz, onu bilmeyiz; Allah’ın kitabında ne bulursak ona uyarız.’ derken görmüş olmayayım”(Ebû Dâvûd, Sünnet, 6).
“Sizden koltuğuna kurulup hadislerimi reddeden kimse, Allah’ın yalnızca Kitab’ıyla mı haramlarını bildirdiğini zannediyor! Şunu dikkatle belleyin ki, benim- vallahi- size vaaz ve nasihat ettiğim, emrettiğim yahut yasakladığım şeyler de Kur’ân kadardır veya daha fazladır”( Ebû Dâvûd, İmare, 33).
“Şunu iyice belleyin ki, muhakkak ki Allah’ın Resulü’nün haram kıldığı da Allah’ın haram kıldığı gibidir.”(Tirmizî, ilim, 10).
-Dediler ki; Halife Harun Reşid İmam malik’ten Muvatta adlı kitabını bütün ümmete tamim edilmesini istedi. İmam Malik, (özetle) “Kur’an’ın yanında benim kitabımın lafı mı olur?” dedi. Bu da onun Kur’an’ın yanında başka bir kitabın kaynak olmasını istemediğini gösterir.
-Cevabımız:
Eğer İmam malik, hadislerin/sünnetin Kur’an’ın yanında bir değerinin olmadığı kanaatinde idiyse, neden Muvatta adlı hadis kitabını yazdı? Bunun cevabı şüphesiz havada kalır.
İmam Malik’in sözleri de konuşanın iddiasını destekleyecek şekilde değiştirilmiştir:
Bu hikayenin doğrusu şudur: İmam malik kendisi anlatıyor: Abbasi halifesi Ebu Cafer el-Mensur, hac ziyareti münasebetiyle (Hicaz’a geldiğinde) beni çağırdı. Sohbet ettik, bazı sorularına cevap verdim. Sonra şunları söyledi: “Senin yazdığını kitabın(Muvatta) hakkında bir düşüncem var. Onun nüshalarının çoğaltılıp bütün İslam alemine gönderip Müslümanların –başka alimlerin görüşleriyle değil- yalnız onunla amel etmelerini emretmeyi düşünüyorum, çünkü ilmin aslı ve kaynağını Medine halkının rivayeti ve onların ilmi olduğunu görüyorum”. Ben (İmam Malik) cevap olarak; “Ya Emîre’l-müminin! Böyle bir şey yapmayın. Çünkü, insanlar şimdiye kadar değişik rivayetler duymuş, farklı sözler işitmiştir. Her topluluk doğruluğuna inandığı ve onunla amel ettiği bir ilim kaynağı vardır. İnsanları doğruluğuna inandığı eski itikatlarından ayırmak, farklı bir yöne sevk etmek zor ve sorunlu bir iştir” dedim. Bunun üzerine halife: “Eğer sen de razı olsaydın bu dediğimi kesin olarak yapardım” dedi”( el-Muvatta, mukaddime, s. zk).
Görüldüğü gibi, bu hikayede hadis rivayetlerinin Kur’anla karşılaştırılmış durumundan hiç bahsedilmemiştir. Yani İmam malik, “Kur’an bize yeter” düşüncesinde olduğu için değil, -İlimde tekelcilik, başka alimlerin hukukuna tecavüz, başka yorum ve içtihatların hakkına saygısızlık olacağını düşündüğü için Kitabının tamimini istememiştir.