Sözler’de, “Bütün mevcudatın hakaikı, bütün kâinatın hakikatı; esma-i İlahiyeye istinad eder” denilmektedir.
Hayat, rızk, suret bu âlemde birer hakikattirler. Bunlar, sırayla, Muhyi, Rezzak ve Musavvir isimlerine dayanırlar, onların tecellisiyle ortaya çıkarlar.
Bilindiği gibi hak, “inkârı caiz olmayan gerçek” mânâsına geliyor.
Eşyanın varlığı haktır. Güneşin cazibesi, yerin çekimi, radyoaktif dalgalar da haktır.
Mahiyet, hakikat ve hüviyet kelimeleri Seyyid Şerif Cürcani’nin "Tarifat" adlı kitabında şöyle özetlenir:
“'O nedir?' sorusunun cevabı olan özellik, makûl olması bakımından mahiyet, hariçte sübutu bakımından hakikat, başkalarından farklılığı bakımından ise hüviyet diye adlandırılır.”
“Hakikat”, edebiyatta, “mecaz olmayan” manasına gelir. Yani, bir kelimeyle, mecazî bir mânâ kast edilmeyip o kelime kendi asıl manasında kullanılıyorsa, buna “hakikat” denilir. Mesela, aslan kelimesi “yiğit kişi” manasında mecazen kullanılır. Ama “Ormanda bir aslan gördüm” dediğimizde bu kelimeyi hakikat olarak kulanmış oluruz.
Hakikat kelimesi, eşyanın yahut hâdiselerin içyüzü manasında da kullanılır. Hastalık bir hâdisedir; onun suretini hastanın perişan halinde görür gibi oluruz.
Mahiyeti, sıhhatin bozulmasıyla ortaya çıkan arızalı hayattır. Hakikati yani içyüzü ise, insanlar için bir imtihan vesilesi olması, sabredenlerin derecelerini artırması ve günahlara kefaret olmasıdır.
"Hakiki hakaik-i eşya esma-i ilahiyedir" hükmünce, bu hakikatin de hakikati Allah’ın bir ismine dayanır. Cenab-ı Hakk'ın “hastalık verici” manasına gelen bir ismi mutlaka vardır; çünkü bu fiil sürekli olarak icraat göstermektedir.
Lügat-ı Naci’de, mahiyetin hakikatten daha umumî olduğu, nitekim hakikatin sadece mevcut şeyler için kullanılmasına karşılık, mahiyetin madum yani yok olan şeyler için de istimal edilebildiği yazılır. Bu son ifadeye bir misal vermek gerekirse: Şirkin hakikati yoktur. Ama “Şirk nedir?” sorusunun, “Allah’a ortak koşmaktır” şeklinde bir cevabı vardır. İşte şirkin mahiyeti bu cevapta kendini gösterir.
“İnsan nedir?” sorusuna “hayvan-ı natıktır” yani “İdrak sahibi bir canlıdır.” Şeklinde cevap vermekle insanın mahiyetini anlatmış oluruz. Bu bir mânâ olarak akıllarda yer eder. Bildiğimiz, gördüğümüz insan ise bu mahiyetin hakikatidir. Bir insanı diğer insanlardan ayıran özellikler ise onun hüviyetini teşkil ederler.
“O nedir?” sorusu, insan için sorulabileceği gibi onun her bir organı için de sorulabilir. Eli göstererek, “Bu nedir?”, dediğimizde alacağımız cevap onun mahiyetiyle ilgilidir. O mahiyetin hariçte tahakkuk etmesi cihetiyle de elin bir hakikati vardır. Yine o eli başkalarından ayıran bir hüviyeti ve sureti olduğu da açıktır. Böyle düşünüldüğünde bir tek varlığın bile nice suret, mahiyet, hüviyet ve hakikatlerle adeta kaynaştığı anlaşılır.
Sorularla Risale