(Şehr-i Urfa’nın kıymetli eğitimci ve yazarlarından Mehmet Sarmış hocam bizi -hiç layık olmadığımız halde- köşesine misafir etmiş. Bu nazik davranışından dolayı zât-ı âlilerine en kalbi hislerimle teşekkür ediyorum.)
“Şahin Doğan, bence Urfa'nın son yıllarda yetiştirdiği en önemli isimlerden biri. "Urfa'nın yetiştirdiği" sözü aslında lafın gelişi; yoksa o kendi kendini yetiştirmiş/yetiştiren biri aslında.
Tanışalı iki yıl olmadı. Zaman zaman bir araya gelip sohbet ediyoruz. Büyük keyif alıyorum ve istifade ediyorum.
Esas alanı sanat tarihi; ama o, din, kültür, edebiyat, bilim benzeri pek çok alanda okuyor ve yazıyor. Doğrusu çok okuyor ve çok iyi yazıyor. Benden 16 yaş küçük ama donanımı müthiş! Gıpta ediyorum.
Bugüne kadar birçok dergide, gazetede ve internet sitesinde yazmış, yazmaya devam ediyor. Ve yazılarını gruplandırıp kitaplaştırıyor.
İlk kitabı ilk görev yeri ile ilgili: Yozgat Kent Tarihi.
Sonra peş peşe kitaplar: "Ruhumun Masalı Şehr-i Urfa", "Entelektüel Yalnızlık", "Ezeli Mağluplar" ve son olarak "Hakikatin İzinde"…
İlki dışında hepsini okudum. Hem de büyük bir keyifle, hayranlıkla, istifade etmeye çalışarak…
Ruhumun Masalı Şehr-i Urfa: Kitabın başında bir sanat tarihçisi gözüyle Urfa'nın merkezindeki tarihi mekânları anlatıyor. Ama kitabın esas konusunu isminin başında geçen "Ruhumun Masalı" ibaresi ele veriyor; evet, esas konu yazarın kendisi...
Rızvaniye hücrelerinde başlayıp Damat Süleyman Paşa Camiinin hücrelerinde devam eden çocukluk ve gençlik dönemleri… Açlık, yoksulluk, ama en önemlisi yalnızlık ve sürekli bir iç hesaplaşma…
Risale'leri, bazı bölümlerini ezberleyecek kadar çok okumuş. "Nurcu"luğu zaman zaman övüyor, ama daha çok eleştiriyor, özellikle de "Nurcu"ları. Samimi bir şekilde içini döküyor.
Entelektüel Yalnızlık ve Ezelî Mağluplar: İçeriği itibariyle birbirine yakın iki eser. Her ikisi de büyük bir kültürel birikimin sonucu. Bizden ve Batı'dan pek çok isim ve onlardan yapılan alıntılar eşliğinde sağlam ve tabii olarak sübjektif değerlendirmeler, iddialı hükümler. Fakat hepsinin iyice okunduğu, sindirildiği belli.
Kitapların isimleri içerikleri hakkında ipucu veriyor. Kavram haritası içinde yalnızlık, anlaşılamamak, kadri bilinmemek, melal, melankoli, hüzün, araf en sık geçenler arasında.
Pek çok isim ayrı bir başlık altında ele alınıp okuyucuya doyurucu bilgiler veriyor.
Yazar yazdıklarının arasına kendisini de yakıştırıyor, yani o da bir "entelektüel yalnız" ve o da bir "ezeli mağlup". Çünkü bu birikime ve bu eserlere rağmen kendi tabiriyle bir "sükût suikasti"ne maruz kaldığını düşünüyor.
Hakikatin İzinde: Yazar, kitabını İslam fıkıh otoriterlerinden Ebu İshâk eş-Şâtıbî'nin (Öl. 1388) tasnifini esas alarak "Zâruriyât", "Hâciyyât" ve "Tahsiniyyât" diye üç bölüme ayırmış. Bu kavramlardan söz etmek bu yazının kapsamını aşacağından girmeyeceğim. Ancak ayrı bölümlerde olsa da konular aşağı yukarı bir bütün; hepsi, kitabın isminde de görüldüğü üzere yazarın hakikati arayışına dair; imanî ve itikadî konular…
İlk bölümde hakikat tek midir, çok mudur, mutlak hakikat var mıdır, hakikat arayışı gibi konular üzerinde duruluyor. Şu ibare konuyu özetliyor gibi: "Hakikat, benim bakış açımın bana gösterdiklerinden ibarettir" diyen, her şeyden önce hakikate zulmetmiş olur. Çünkü her insanın veya insan gruplarının bütüncül olan hakikati temessül (yansıtma, iletme) etme yetkileri var; temellük (mülk edinme, üzerine oturma) etme yetkileri yok. Olamaz da. Zira hakikati temellük etme yetkisi ve ehliyeti ve salahiyeti ve liyakati ve kudreti sadece Allah'ındır." (s.28)
Şahin Doğan, "Risalelere", künhüne vakıf olacak kadar hakim bir "Nurcu"; ama bildiğimiz klasik Nurcu'lardan çok farklı. Çok geniş bir okuma yelpazesi var. Buna bağlı olarak İslami kesimler arasında çok tartışılan mealcilik, tarihselcilik, ateizm, deizm, agnostizm, haricilik, modernizm, siyasal İslam/İslamcılık gibi konulara da giriyor ve bunlara yönelik eleştirilerde bulunuyor.
Ve tabii kendisinin de ifade ettiği gibi bütün entelektüeller gibi kendi kafası da karışık. Şu cümle bunu ele veriyor: "Yıllarca okuduğu kitaplardan kaptığı bir hastalık vardı: tereddüt, kuşkulanma, teslim olamama." (s.250) Sık sık Risalelere dönüp övse, olması gerekene (teslimiyete, itmi'nane, huzura) özlemini ifade etse de bunu becerememekten yakınıyor. Kitabın özellikle üçüncü bölümünde kendi iç dünyasını ele veren samimi yazılar ve itiraflar yer alıyor. Bu bölüm özellikle ilgimi çekti. Belki biraz da kendimi bulduğumdan.
Şahin Doğan'ın Üstad Said-i Nursî'ye bağlılığı hayranlık derecesinde. Onun dışında yerli yabancı pek çok ismi seviyor, övüyor ve fakat eleştiriyor da… Bunlar içinde belki en öne çıkan Cemil Meriç. Onun bilgi, birikim ve eleştirilerine çok değer veriyor. Sık sık atıf yaptığı ve sırası geldiğinde eleştirdiği Dücane Cündioğlu, Mücahit Bilici, Ahmet Hamdi Tanpınar da öne çıkan isimler arasında. Son zamanlarda onun da birçokları gibi İhsan Fazlıoğlu'nu keşfetmiş olduğu anlaşılıyor.
Yazarımızın dili ve üslubu da yerellikten çok öte, ustaca, dilde ve üslupta üstad kabul ettiği "Cemil Meriç'vari". Zaten ben kendisine şimdilik kaydıyla "Urfalı Cemil Meriç" diyorum. Ama inanıyorum ki vereceği eserlerle kıvamını bulacak ve çok yakında Şahin Doğan olarak sadece Urfa'da değil ülke çapında tanınan ve okunan bir isim olacak.
(Gap Gündemi, 02.05.2019)