Kainata, hadiselere ve sosyal mevzulara imanın nuruyla bakabilmenin bazen bize nasip olmadığını vicdanen hissederiz. Geçtiğimiz günlerde siyaset canavarının bağrışmaları altında geçen 1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Bayramı, işçi ve emekçiler tarafından dünya çapında kutlanan, birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücadele günü. Dünya üzerindeki pek çok ülkede, resmî tatil olarak kabul edilmektedir. Türkiye'de ilk kez 1923'te resmî olarak kutlanmıştır. 2008 Nisan'ında, "Emek ve Dayanışma Günü" olarak kutlanması kabul edilmiştir. 22 Nisan 2009 tarihinde TBMM'de kabul edilen yasa ile 1 Mayıs resmi tatil ilan edilmiştir. Ama malumumuz ki siyasi çatışma havası ve tarafgirlik belası ile beşeri bir bayramı dahi hakkıyla kutlayamamaktayız. Ben emek ve iktisat kavramlarına iki vecihle bakmak ve öyle tefekkür etmek istiyorum. İslami paradigmalardan uzaklaşan ümmetin, bu tür dünyevi hadiselere İslami literatür ile ışık tutması gerektiğini düşünüyorum. Hele ki elimizde, İslami literatürü son asırda ayağı kaldırıp canlandıran Risale-i Nur gibi devasa ve büyük bir mana dünyası ile konuşan külliyat varken.
Nur külliyatında genelde iki ana umde ve iki ana bakış açısı mevcuttur. Birincisi zamanın hakim anlayışı ve muktezayı haline uygun bakış açıları değerlendirilirken öte yandan mesele ontolojik açılımları ile mesele zamanlar üstü ele alınır ve öyle değerlendirilir. Örneğin Risale-i Nur külliyatında adalet kavramının toplumsal ve beşeri yönleriyle ele alınma payı, ontolojik yönüne nazaran %15 civarında yer ya kaplar ya da kaplamaz. Yani Adl ismi, kainattaki mevcut bir çiçeğin yapraklarındaki tecellisi olan nizam ve denge yönüyle değerlendirilirken, nazar hemen sosyal açıdan devletler ve siyasetvari meselelerde boğdurulmaz, tefekkür kainatla zenginleştirilip kalp ve hislere devşirilir. Ama ‘Adalet’ vurgusu yer yer sosyal açıdan ele alınır, İslam tarihindeki meselelere değinilerek yerli yerine kelimeler ile gerekli vurgular yapılır. Örneğin bu noktada diğer bir çarpıcı örnek katli insan konusundan nazarımıza çarpmaktadır. Bir insanın öldürülmesi, bütün insanları öldürmek gibidir olan şeri hükmün aslında kainattaki ontolojik hakaik ile bir arka kuvveti olduğu pek aklımıza gelmez. Bir insanı yaratan kudretin sarf ettiği kuvvet ile bütün insanları yaratan kudretin sarf ettiği kuvvet aynı olduğu için bir insanı katletmek bütün insanları katletmek gibidir gibi kainatla bağlantılı bir kavram olduğu pek de aklımıza gelmez.
Aslında iktisat ve emek kavramları da böyle ele alındığında nurlanır ve öylelikle tefekkür dünyamıza daha yararlı olabilir diye düşünüyorum. İktisat ile ilgili Nur külliyatında geçen şu ifade bize iktisadın aslında kainat okulundan verilen bir ders olduğunu göstermektedir. ‘’İktisat ve kanaat, hikmet-i İlâhiyeye tevfik-i harekettir.’’ Evet kainat bizim için Kur’an’ın uygulama alanı ve onun tercümesi olduğu için kuranda geçen her hakikatın misali ve uygulaması kainatta mevcuttur. Mesela bir kuşun tüylerindeki iktisat ya da yaratılan her mahlukta var olan denge ve ölçü, kainatta israfa yer olmaması ile insana “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” diyen Kur’an’ın aslında ikinci emir olan kainata nazarı dikkate verdiği muhakkaktır. Hakiki emeğin ne olduğunu, aslında kainattaki çalışma kanunu ile Halık-ı Alem her an bize ders vermekte, nankör ve menfaatine düşkün insana, kainattaki hakiki emekçi! olan mahlukat ile ders vererek göstermektedir.
Abdullah Korkmaz