Cumhurbaşkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığına Açık Mektup

Halil KÖPRÜCÜOĞLU

(Türkiye'nin Geleceğini Kurtaracak Millî Eğitim Müfredatımız İle İlgili Teklif Mektubumuzdur)

Sayın Cumhurbaşkanımız,

Türkiye yüzyılına yaraşır Maarif Modelinin ilanını heyecanla ve umutla bekliyoruz.

Bu müfredatın, eğitimle ilgili ortaya koymuş olduğunuz, "Asım’ın Nesli" idealinize hizmet edecek, vasıta olacak bir çalışma olacağına ümidimiz kavi idi.

Gerek siz gerekse Milli Eğitim bakanımız, neslimizi ihya, medeniyeti inşa mefkûremize uygun bir müfredat için niyet ve gayret ettiğinizi biliyoruz.

Lakin son zamanlarda basına sızdırılan haberlerden, eğitimci arkadaşlarımızdan müfredatı hazırlayan ekiplerde, nispeten de olsa, tarihimizi son yüz yıldan ibaret gören, pozitivist, materyalist ve evrimci görüşlerin hâkim olduğuna, müfredata milli ve manevi değerlerin yeteri kadar işlenemediğine ilişkin duyumlar aldık.

Biz de Yayınlanan Müfredat Taslağında matematik gibi bazı teknik derslerde öncelik, seviye ayarlaması, ağır konuların kaldırılması gibi şeyler dışında farklı ve önemli bir şey yapılmadığını maalesef gördük.

Böyle bir husus sizlerin büyük gayeleriniz ve bu konudaki beyanatlarınızla ile komisyonlarda olanların yüksek muhtevalı gayelerinizden farklı olduğu ortaya çıkmaktadır.

Komisyonlardaki ciddi aksamaların, bilhassa Fen Derslerinde hala kendi kültürümüz, geleneklerimiz ve bilhassa inançlarımıza göre değil; bir kaç asırdır olduğu gibi Batı’nın Seküler Felsefesine göre devam ettirildiği söz konusudur!

Bu sebeple, müfredatla ilgili komisyonların nasıl, ne şekilde ve kimlerden oluşturulduğunun, devletimizin artık çok farklı gelişmelerinin yanında müfredatta milli ve manevi değerlerimizde neden yeterli tedbirler alınmadığının sorgulanması gerektiğine inanıyoruz!

Eğitim; tarihsel süreçte bütün milletlerin medeniyetlerinde öncelikle kendi din ve kültürü ile sosyal, siyasal ve ekonomik beklentileri doğrultusunda kendisine bağlı insanların yetişmesini amaçlamıştır.

Kilisenin dogmalarına karşı gelen insanlar materyalist yorumlarla ilmîn verilerini kiliseye karşı seküler temelli olarak kullandılar.

Geçmişten gelen kadim değer ve gelenekler yerine dünyaperest, seküler ve hatta dine mesafeli yeni insan yetiştirme anlayışı baskın hale gelerek bütün dünyayı ve bizleri de ciddi tesiri altına aldı!

Bazen ilimlerin keşiflerine bile safiyane tepkiyle bakanlar olurken; zamanla bu Fenlerin materyalist, seküler yorumlarla zedelenmiş, hakikatten uzaklaştırılmış şekline akıl ve kalben tâbi olanlar daha çok oldu! Bizim neslimizde de Tanzimat ile başlayan, Cumhuriyet dönemi ile devam eden bu anlayışın etkisinde kalmaya devam etmektedir.

Maalesef, şimdiye kadarki eğitim müfredatımızın, daha çok, kendi kadim kültürüne yabancı, fakat Batının sapkın felsefesini model alan, ülkesine ve manevi değerlerine yabancı bir nesil yetiştirdiğini görüyoruz.

Bizler, sizler gibi, bu müfredat çalışmalarını tarihi bir dönüm noktası olarak görüyoruz.

Müfredat çalışması, yüz yıllık klasik çalışmalar gibi gelecek on yılı değil, yüz yıl vizyonunun çerçevesini çizecek, gönül coğrafyamıza yön verecek bir müfredat olmalıdır. Ümidimiz ve gayretimiz, bu müfredatın kendi kadim kültürünü öğrenen ve benimseyen, inancı, gayreti ve mefkûresiyle medeniyet inşâ etme idealinde bir nesil yetiştirilmesidir. Bu cihetle geliştirilmekte olan müfredatı en büyük bir beka meselesi olarak görüyoruz.

Biz sizler gibi düşünen, eğitimciler olarak burada belirtilen hususların ve sizlerin tetkikatıyla ortaya çıkabilecek muhtemel problemlerin halli için sizin yüksek iradelerinize başvuruyoruz.

Bizler de sizinle tamamen örtüşen mefkürenize katkı sağlayacağını ümit ettiğimiz bu müfredat programlarının Fen Derslerinde nasıl olması gerektiği ile alakalı beklentilerimizi ve çözüm önerilerimizi bazı örnek metinlerle müşahhas halde arz etmek istiyoruz:

1. Müfredat çalışması klasik bürokratik çalışmalardan ayrı olarak, hem maddi hem de manevi değerleri beraber bulundurmalıdır. Batı orjinli sapmalara bilimsellik adı altında izin verilmemelidir.

2. Eğitim sistemimizin temelinde “hakkı, fazileti, yardımlaşmayı, din-vatan vb. ortak paydalar ve ruhun tekemmülü” yer almalıdır.

3. Müfredatta inancımıza ve hakikate zıt ifadeler, teoriler yer almamalıdır.

4. İlmin, yani bilmenin önemi anlatılmalı; ancak gerçekte ilmin maluma, gerçek olana tâbi olduğu; var olanı keşfettiği, ona ait kanunları tespit ettiği, açıkça bütün konularda ifade edilebilmelidir

5. Müfredatın tüm unsurları, kendi fıtri seyrinde, milli ve manevi değerlerimizle ilişkilendirilmelidir.

6.Kendi kadim kültürümüze katkı sunmuş, icat ve düşünceleri ile Batı medeniyetine yön vermiş Müslüman âlimlere ve icatlarına ağırlıkla yer verilmelidir. Böylece neslimiz aşağılık kompleksinden kurtarılmalıdır.

Türkiye, kültür ve eğitim alanında ilimlerin normal, doğru tespitlerine bağlı verilerini; Batı’nın seküler, materyalist yorumlarından ayıklayarak, temizleyip, safi, maluma tâbi gerçek verileriyle uyumlu, kendi medeniyetine özgü modeller üretmelidir.

Çünkü Batının seküler felsefeli anlayışı, eğitim teorileri Batı dışındaki bütün ülkelerde de zarardan başka bir sonuç vermemiştir.

Avrupalılar sadece İslam topraklarını işgal etmediler, aynı zamanda klasik İslam geleneğiyle irtibatını koparmış yeni siyasi ve fikri elitler ürettiler. Modernleşme adına bu elitler medeniyetlerinin değer ve yaşam biçimini bir tarafa bırakarak sekülerleşme pahasına Batıyı taklit etmeye maalesef devlet eliyle çalıştılar.

Son asırlarda, İslam Medeniyetinin uluslararası bir değer oluşturamamasının en önemli sebeplerinden biri küresel bir eğitim ve kültür vizyonunu tekrar ortaya koyamamasıdır.

Gazzeli kardeşlerimizin fiilleriyle gösterdikleri doğru İslama ait bazı haller, vatan için canlarını feda etmeleri, ölüme bile çok farklı bakış ve tahammülleri Batı’da Hristiyanları bile yüksek bir ahlakla ahlaklarına hayran bırakmış, ruhsuz devletlerine karşı ayaklandırmıştır.

Bizler gibi düşünen:
Prof. Dr. Abdulhak Halim Ulaş;
Prof. Cihat Yaşaroğlu;
Prof. Dr. Koray Köksal;
Doç. Dr. Ahmet Kavlak;
Doç. Dr. Ahmet Özdemir;
Doç. Dr. Kasım Takım;
Dr. Mehmet Sürmeli;
Adnan Kalkan -Eğitimci Yazar -Sosyolog;
Ali Erkan Kavaklı – Eğitimci Yazar;
Ahmet Balı - Eğitimci;
Burhanettin Saygılı-Eğitimci;
Duran Çetin – Eğitimci Yazar
Mustafa Altınsoy – Eğitimci Yazar;
Orhan Göktaş-Eğitimci Yazar;
Ufuk Coşkun – Eğitimci Yazar;
Yusuf Altunbaş-Eğitimci

arkadaşlarımızın bu fikirlerinin tezahürü olarak; uzun yıllardır Prof. Dr. Osman Çakmak bey grubunun çok ciddi çalışmaları; Prof. Dr. Adem Tatlı grubunun Fen Kitapları çalışmaları; Prof. Dr. Nevzat Tarhan beylerin Yaratılış Sempozyumlarının Tebliğleri; Prof. Dr. Yunus Çengel beyin çok değerli makaleleri; Amerika’da çalışan Prof. Dr. Necati Aydın bey ekibinin konferans ve hazırladıkları ders kitapları… Hep bu eğitim sistemimizin doğru şeklini ortaya koymakta, ilmi -bilhassa Fen İlimlerini-doğru yorumlamaktadır.

Önceleri, Osmanlı Devletimizin son zamanlarında, ilme, materyalist, seküler yorumlar sebebiyle soğuk bakılırken; yaklaşık bir asırdır ise eğitim sürecinde adı konmamış zımni bir ateizm veya deizmin hüküm sürdüğünü söylemek de mümkündür. Bütün okullarımız ve bilhassa İHL’leri çok kötü bir örnek olarak önümüzde durmaktadır.

Öğrenciler türlü dersler vasıtası ile evren kitabının satır aralarında dolaştırılırken, harfler kâtipsiz, sanatlar sanatkârsız bir şekilde öğretilmektedir. Hâl böyle olunca malumat, marifete; marifet, muhabbete dönüşmemektedir!

***

FEN KİTAPLARINDA OLMASINI İSTEDİĞİMİZ MANALARIN İFADELERİNE AİT MÜŞAHHAS ÖRNEK TASLAKLARINA AİT TEKLİFLERİMİZ:

MEB’mızın hazırladığı Yeni Müfredatımızı bir grup eğitimci arkadaşla inceledik. Daha ziyade Fen Kitaplarıyla ilgili tekliflerimizin temel manalarını bazı örneklerle size arz etmek istedik.

Şöyle ki:

Fen Kitaplarımızın müfredatına şu temel felsefelerin, düşünce tarzının, eleştirel, analitik bakışın her konuda öğrencilere kazandırılması çok faydalı olacaktır diye düşünüyoruz.

Bu usulle, Türk Milli Eğitim Sistemimiz, Fen Dersleri ile çok büyük bir farklılıkla, bizi, esas milli kültür ve medeniyetimizle buluşturup insanlarımızı, asil milletimiz ve inançlarımızla hem huzura kavuşturup hem gayrete getirecektir!

* İlmîn, maluma, realiteye, gerçeğe tâbi oluşu; yani ilmin bir şeyi yoktan, yeniden yapmasının söz konusu olamayacağı; kainatta var olan bir hakikati, keşfedip, onu, kanunlarıyla birlikte ortaya koymasının söz konusu olduğu;

* İlmin doğru verilerinden, Materyalist, Seküler, Deist yorumların muhakkak çıkarılarak; ilmen, realitenin, görülen, bilinenin, safi gerçeğe ait verilerinin değerlendirilmesinin yapılması; her şeyin çok sanatlı, düzenli, olağan üstü halde ve herşeyle alakalı bir yapıda bulunmasına ciddi dikkat çekilmesi;

* Mesela; Çok hürmete layık olan ilim adamı Arşimet’in “suya kaldırma gücü, özelliği” kazandırmadığı; insanların ağaç kütükleriyle, Su Kabaklarıyla çok önceleri suda yüzebildiği; Bu saygıdeğer alimin sadece harika bir zeka ve ciddi çalışmaları neticesinde “Gerçekte var olan, Suyun kaldırması ile ilgili kanunları da keşfedip detaylı tespit ettiği:

* Bütün “İlmî Verilerin” böyle değerlendirilmesi gerektiği; ancak “keşfedilen” bütün varlıklara ait özelliklerin, Kanunların, çok önemli olduğu ve insanlarca onlara uymanın zarureti; ilmîn değerinin kabul edilmesinin zorunluluğu;

* Yaratılışın, materyalist yorumla, sebeplere verilmesinin; ilim, irade ve güçten yoksun olan “sebeplere.” verilemeyeceği;

* Bütün kâinatın birbiriyle çok sıkı ve ince ilişkilerle yardımlaşılan bir Eko Sistem oluşu; bütün evrene hükmeden sonsuz bir İrade ve Güç bulunduğu;

* Görülmeyen Özne veya Ustanın bütün sıfatlarıyla Güneş kadar açık görüldüğü;

* Olasılık hesaplarının, bütün varlıklardaki yüksek özellikleri asla izah edemediği;

* Kâinattaki bütün varlıkların kendi kendine oluşmasının mümkün olamayacağı; kriminoloji ilmine göre de asla izah edilemeyeceği;

* Yaratıcı gibi görülen Tabiatın ise yaratılmışlar, yapılmışlar bütünü oluşu;

* ⁠”Tabiat”, mana olarak, Tab, Fıtrat, “sahip olunan güçler” olarak algılanıyor ise, ilmen cansız, cahil, tahsilsiz kabul edildiği belli, şuursuz ilimsiz sebeplere böyle bir Tabiat, Özellik, Vasıflar bütünlüğünün verilmesi, “Yaratıcı” kabullenilmesinin asla mümkün olamayacağı;

* Anne karınlarında bir damla sudan meydana gelen yavruların çok hassas organlar ve sistemlerle donatılmasının arkasında sonsuz bir güç ve ilmin gerektiği;

* Kışın adeta ölen yeryüzünde çekirdek, yumurtalardan, kemik gibi odunlar halindeki ağaçlardan canlı hayvanların, sebze ve meyvelerin ham de çok sanatlı ve düzen içinde harika güzellik ve yüksek hassasiyetteki sistemlerle ortaya çıkıvermesinin, analitik bir akılla ortaya konması;

* Mesela; Tıbbın asırlardır süren çalışmalarla ortaya koyduğu şifa veren ilaçların tamamen kainatta “var edilmiş şeylerdeki özelliklerin, elementlerin sıfatlarının” harika çalışmalarla keşfedilip ortaya çıkarılması olduğu, dolayısıyla, şifanın, o bitki ve minerallerle değil, sınırsız bir ilim, irade ve güç sahibi bir Özne, Fail ile alakalı olması gerektiği;

* Aspirinin ana maddesi olan Söğüt ağacının kabuğu, yaprakları ve gövdesinden elde edilen Salisilik Asitteki belli şifa verici özelliklerin, Söğüt ağacına değil de; o ağaca o özelliği verebilecek İlim, Güç ve İrade sahibi bir Şifa verici Failin, Öznenin olmasının zorunlu olduğu;

* Zehirli bir böcek olan Arıya Balı yaptıran; Otu, canlı bir fabrika gibi inek, koyun, keçi gibi akılsız, iradesiz hayvanlara ete çevirten, ve kanla fışkı arasından bembeyaz çok gıdalı Sütü çıkartanın, ilmen o hayvanların olamayacağı; bu insanın bile aciz kaldığı işlerde, sonsuz bir İlim, Kudret ve İrade gerektiği;

* Ot, çöp, böcek yiyen Tavuk denen varlığın üç-beş cm’lik bir tünelde Yumartayı o harika özellikleriyle çok sanatlı yapması, ona da et üretmesinin asla o akılsız Tavuğa verilemeyeceği;

* Hiçbir Gezegende suyun damlasının bulunmamasına rağmen, bizim Yeryüzümüzün ortalama 3/4’nün sularla kaplı oluşu; asırlardır buharlaşma ve yağışlarla miktarının hep dengede tutulmasının çok dikkatle değerlendirilmesi;

* Bütün varlıkların su bazlı oluşunun tesadüf olamayacağı;

* Yeryüzünün büyük bir kısmını kaplayan suların kışın donunca, Özgül ağırlığının değişerek, hafifleyip suyun üstünü adeta yorgan gibi örtüp, hayatımız için çok önemli olan, alttaki milyarlarca canlının +4 derecede, hayatlarının devamının sağlamasınlar sular, buzlar, insanlar tarafından asla gerçekleştirilemeyeceğini;

* Dünyamızdaki Oksijen, Azot, Karbondioksit gibi temel gazların hayat için tam da uygun miktarlarda bulunmasının çok dikkat çekici oluşu; başka gezegenlerde asla böyle bir ortam bulunamayışından ciddi sonuçlar çıkarılmasının gerektiği;

* Samanyolu Galaksimizdeki 250-300 milyar Yıldızın, onlara ait Gezegenlerin ve onların Uydularının binlerce km hızla hareketlerine rağmen, ateş veya taş parçaları olarak, çok büyük kütleler halinde iradesiz, cansız, ilimsiz halleriyle çarpışmadan dönmesi; milyarlarca sayıdaki diğer Galaksilerde de aynı işlerin gerçekleşmesinin arkasındaki ilim ve iradeye muhakkak dikkat çekilmesi;

* Bitkilerin, bütün İlimsiz, İradesiz, Şuursuz, Güçsüz halleriyle İlmîn asla yapamadığı su, ışık ve Karbondioksit gibi basit şeyler ile Fotosentez yaparak, kendilerine ve bütün canlılara gıda üretmesi, gıdaları tamda onların ihtiyaçları olan mineral ve vitaminlerle hem de çok sanatlı ve albenili çok güzel, lezzetli, süslü, uygun zamanlarda yapmasına dikkat çekilmesi;

* Bitkiler, hayvan ve insan solunumundan çıkan zehirli gazı onlardan alırken; insan ve hayvanlara oksijen üretmesinin kainat çapında bir müthiş yardımlaşma oluşu;

* Suyun buharlaşıp, daha küçük birimler halinde milyonlarca ton olarak “havaya bindirilip” binlerce km uzaklara gönderilişi; genel kanunlar gereği yere mermi gibi şiddetli yağması gerekirken hiç zarar vermeden damla damla yağmasının ortaya konması;

* Kar ve yağmurun yağarken, yeryüzüne çok yüksek kalori vermesi; buharlaşırken de kalori almasının hayat için zorunlu oluşunun önemi ve suda merhametin olamayacağı, göremediğimiz Ustanın bu sıfatını gösterdiği;

* Yıldırımlarla, milyonlarca ton olarak bitkiler için çok önemli Azotun adeta toprağa şırınga edilmesi… ilmen, kültür ve medeniyetimize uygun anlatılmalı, bu harikalıklara dikkat çekilerek böyle bir mantığın kazandırılması;

* Sadece Proton sayısının değişikliği ile atomlarla 113-118 Elementin meydana gelmesi; bütün canlıların sayısız zorunlu ihtiyaçlarının böyle garip bir açıklama ile giderilmesini mümkün olamayacağı, aklı ikna edemeyeceği; muhakkak bu manayı analitik bakışla değerlendirilmesi;

* Bütün kâinatta Dünya gibi hayata uygun bir yerin olmayışının, Magması ile Güneş Radyasyonuna kalkan oluşu, Ozon gazının üç mm.’lik inceliğiyle Dünyamızı atmosferde yirmi-yirmi ikinci km’lerde bütün zararlı ışınlardan koruması; Bütün gazlara aykırı olarak sadece sağa-sola hareket edebilmesi; aşağı yukarı çıkmadan nöbetçi gibi bekletilmesinin insanımıza dikkatle aktarılması;

* Bütün hayvan, bitki gibi canlıların bulundukları ortama uygun vücut ve sistemlerle oluşunun “adaptasyon” diyerek geçiştirilmeyeceği; bütün varlıkları, taşıdıkları sistemlere kadar kazandıkları uygun özelliklerin onların kendilerince yapılamayacağı; insanın 21. YY’da bile bunu yapamadığı;

* Su kaplumbağasının daha yassılaşması, ayak yerine kürek gibi yüzgeçlere, suda görebilen gözlere, solunum sistemine sahip oluşu;

* Ördek ve kaz gibi hayvanların adeta ayak yerine rahat yüzmeleri için Paletli doğması, vücutlarının kolay yüzme için kayık gibi şekillenmesi; tüylerinin yağlanması, adeta ıslanmaması dikkatlere sunulmalı;

* Köpek, sırtlan, aslan vb. hayvanların ağzındaki kemik kıran kemikler olarak çıkan, var edilen dişlerin onların annelerine, kendilerine, DNA ve RNA gibi kendisi yapılmış şuursuz, iradesiz şeylere verilemeyeceği; böyle bir mantığın kabul edilemeyeceği;

* Bazı çürümüş şeylerin yok edilmesinde çalışan bazı Bakterilerin Oksijensiz solunum yapmasının cahil, şuursuz basit bakterilere verilemeyeceği;

* Atomun eksi üslü sayılarla ifade edilen çok küçük hallerinde, yapılarında, maddenin adeta yok olup titreşimler halinde enerji-madde arası değişimlere yerini bırakması ile atomun da ilimsiz, iradesiz, şuursuz hatta cansız bir varlık(!) olarak asla her varlığın ustası, öznesi olamayacağı;

* Besin zincirindeki harika ve hikmetli, maslahatlı düzenin asla o varlıklarla yapılıp ayarlanamayacağı…

MANALARINI,

on altı büyük devlet kuran, imparatorluk yapan, insanlığı çok yüksek bir medeniyet devrine ulaştıran Türk Milletinin Kültürü, Geleneği, inancı, bütüncül bir İLİM anlayışı olarak Fen Derslerinde doğru şekilde ortaya konmalıdır.

Yoksa bu harika çalışmalar bizim ilk, orta, lise eğitimimizden ve bilhassa İHL’lerinden Deist, Materyalist, Vatanın sevemeyen, bir türlü Ecdadı gibi olamayan neslimizi kurtaramayız.

Bu ve buna benzer, ilme de Aykırı olmayan “yüksek ve doğru, gerçeği ifade eden manaların” daha güzel metinler halinde “okuma parçaları” olarak, Öğretmen Rehberi Kitaplarında, Fen Derslerinin Metinlerinde Materyalist Yorumların temizlenmesi ile birlikte bir Doğru Fen Felsefesi olarak kitaplarımıza konması milletimizin eski yüksek kültürüne ve gücüne ulaşması için çok faydalı olacaktır.

* ⁠Bunlar, İlmen, kültür ve medeniyetimize uygun, inançlarımızla da örtüşür şekilde açtıkça anlatılmalıdır.

Kâinatın adeta bir büyük Kitap olarak değerlendirilmesi, ilmin verilerinin doğru değerlendirilmesi, geçmişteki büyük ilim adamlarımızla örtüşen bir Fen Dersleri Usulü olarak artık bizim büyük milletimize ve ilme büyük bir saygı olacak, bütün milletleri, medeniyetleri ve insanlığı harika bir basamağa çıkaracaktır inşallah.

Gereğini arz ederiz.

Eğitimci Arkadaşlar Adına Halil Köprücüoğlu
Eğitimci-Yazar
Manisa

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (6)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.