Nur Talebeleri elhamdülillah, Fen Bilgisi kitaplarında Üstadımızın Mana-i Harfi bakışının, Din ve Fen ilimlerinin Mezcine ait çalışmalara başladılar! Bizler de yarım asırdır eğitimci olarak çalıştığımız Eğitim Kurumlarında; Türkiye ve Avrupa’da değişik seviyede öğrencilerle yapılan Okuma Programlarında bizzat tatbik ettiğimiz çalışmaları da temel alarak Mezcin bizce doğru örneklerini, yıllardır ciddi çalışmalarla hazırladık. Fen 8 örneği artık önümüzde hazır halde basılmayı beklemektedir.
Önce belki “Öğretmen Rehber Kitabı”, sonra “Yardımcı Ders Kitabı” ve “Ders Kitabı” olarak sunulacak formatta yazılmasına da çalışıyoruz. Taslak Çalışması olacak bir faaliyetin metinlerini, altta 3. ve son örneği olarak bir kısmını daha sizlere sunuyorum. Üzerinde çalıştığımız bu Fen 8 Kitabının Mezcde kullanılması için sahibi olan arkadaşlardan iznini bekliyoruz. İnşallah İfade ettiğim tarzda farklı formatlarda Türkçe ve İngilizce olarak yayınlamaya, Batı Ülkelerinden de böyle bir çalışmayı talep eden Müslüman Gruplara da göndermeye ciddi kararlıyız. Sizlerin de makbul dualarınızı bekleriz efendim.
***
Syf, 31-
18. Okyanus, göl, nehir ve toprakta bulunan suyun buharlaşması ve canlıların terlemesi ve gerçekleştirdikleri solunumu sonucu oluşan su buharı havaya karışır ve atmosferdeki su buharını oluşturur.
& BUMERANG
Başka yerlerde su bile bulunmazken, “O gezegenlerde şu gazlar yok, gezegen büyük olduğundan çekim gücünün fazlalığı, gazların küreye adeta yapışmasına; gezegen küçük oluğunda ise çekim gücü azlığı sebebiyle gazları tutamadığından kaçmasına sebep olarak, sıhhatli bir atmosfer teşekkül edememektedir” vb şeyler tespit etmek, söylemek problemimizi çözer mi? İlmin ileri basamağına da çıkılması gerekmez mi?
Bu engeller neden dünyada yoktur. Neden dünya âdeta hassas traş edilmişçesine uygun büyüklüktedir. Uygun gazlar uygun miktarlarda bulunmaktadır. Neden, neden? Faili, Öznesi nedir bunların. Kimin veya neyin İlim, Kudreti veya İradesi bu kadar büyük olabilir diye ilmen düşünme, mantık yürütmek şart değil midir?
Atmosferdeki su buharına havanın nemi, atmosferdeki su buharı miktarına da havadaki nem miktarı denir.
Nemli hava gökyüzüne yakın yerlerde yoğunlaşırsa yağmur, kar ve dolu gibi yağış şekilleri gerçekleşir.
& BUMERANG
Yağmur, Kar, Dolu yine sadece Dünyada meydana gelir amma, bir de onların Pazarcı Tentelerinde biriken sular gibi şaaar diye akmaması, yüksekten düşen şeylerin mermi gibi yere inmesi fizik kanunu olduğu halde, onların ya pamuk gibi uça uça kar olarak veya damla damla yağmur olarak çiçek yapraklarını bile zedelemeden inmesi, nasıl ve neden olmaktadır? Dolular eğer her zaman yumruk gibi, bomba gibi düşseydi halimiz nice olurdu?
Diğer gezegenler ve uydular, kireç çukurlarına, çocukların attığı taşların oluşturduğu oyuklar gibi asteroit veya gök taşı darbelerinin oluşturduğu çukurlarla dolu! Çok şükür bunlar bizim dünyamızda olmamaktadır. Bunu atmosferdeki sürtünmeyle o taşların yanmasına veya Jüpiter’in bizim yakınımızda konumlandırılmasıyla sebep açısından bir şeylere vermek bizi tatmin edebilir mi? Bütün mekanizmayı ne veya kim böyle faydalı halde kurup yönetebilir. Kim veya ne?
Syf, 32-
Bulutların yapısındaki su zerrecikleri soğuk havanın etkisiyle minik buz kristallerine dönüşür, bunlar birleşerek büyür ve yeryüzüne düşer.
Bulut içinde sıcak ve soğuk hava yer değiştirirken su zerrecikleri birleşerek büyür ve havanın içindeki su damlacıkları donarak yeryüzüne düşer.
Atmosfere ulaşan su buharı, soğuk hava ile karşılaştığında yoğunlaşarak çok minik su zerreciklerini oluşturur.
Bulut içinde sıcak ve soğuk hava yer değiştirirken su zerrecikleri birleşerek büyür ve yeryüzüne düşer.
& BUMERANG
Ayrıca uçakla seyahat edenler çoğu kez her tarafın bulutlarla dolu olduğunu görürler, bilirler. Fakat biz yerde iken her zaman bulutların öyle her tarafı kapladığını göremeyiz. Onlar çoğu zaman Güneş ışıklarına bile engel olmaz adeta görünmezler. Sanki gizlenirler. Fizik ilminin, onların belli bir yoğunlaşmaya sahip olmadan adeta görünmediğini söylemesi, bütün canlılar için zaruri olan ışığımızı kesmemesi bizi rahatlatır.
Ama bu faydalı işlevi kim onlara yaptırabilir sorusuna cevap vermek de gerekir! Bizlerin bunları da bilmek hakkımız değil midir?
Syf, 33-
DNA VE GENETİK KOD
2.ÜNİTE
NÜKLEİK ASİTLER
Bir canlının canlılık özelliği taşıyan en küçük yapı birimine hücre denir. Hücre; hücre zarı, sitoplazma ve çekirdek olmak üzere üç kısımdan oluşur. Canlıların yaşamlarını sürdürebilmek için gerçekleştirdikleri yaşamsal faaliyetlerin (beslenme, solunum, dolaşım, boşaltım, sindirim) tamamı hücre içindeki organeller tarafından yapılır. Hücredeki yaşamsal faaliyetleri yöneten, kontrol eden ve hücreye ait kalıtsal bilgileri bulunduran yönetim merkezi çekirdektir. Çekirdek içinde bulunan ve hücredeki yaşamsal faaliyetleri yöneten, canlıya ait kalıtsal özelliklerin nesilden nesile aktarılmasını sağlayan yönetici molekül DNA’dır. (Deoksiribonükleik Asit)
& BUMERANG
Dikkat edilirse, Hücrede, ilmen, çok karmaşık bir yapı, çok yüksek bir organizasyon, hayret edilecek bir Bilgi, Kudret ve İradenin hükmettiği inanılmaz bir faaliyetler bütünü görülmektedir! Bütün bu girift faaliyetleri ise hücrelerin organelleri diye isimlendirilen hücre zarı, sitoplâzma ve çekirdek gibi hiçbir tahsil görmemiş şeylerin yaptığını söylemek, aklımızı biraz zorlamıyor mu?
Kendilerinin ve vücudunda bulundukları Canlıların hayatlarını sürdürebilmek için gerçekleştirdikleri hayatla ilgili beslenme, solunum, dolaşım, boşaltım, sindirim gibi henüz fonksiyonları ve yüksek teknolojileri tam ortaya konamamış kompleks sistemlerin faaliyetlerinin tamamını yapmak için profesörlük seviyesinde bir ilim bile yetmezken, bu aciz, akılsız, ilimsiz ŞEYLERİN yapması pek de kolay olamaz değil mi?
HÜCRELERİN Atomlardan oluşması da çok gariptir. Henüz içi, elektronları bile asırlardır, Elektron Mikroskoplarıyla bile görülememektedir. Atom altı maddelere inildikçe, varlığı eksi üslü sayılarla ifade edilecek seviyede küçüldükçe, atom, madde olarak adeta yok olmaya yakın bir seviyeye gelince de en büyük ilim adamlarınca “saniyede adeta binlerce defa titreşimlerle, enerji ve madde arası değişimleri kalıyor” denen ATOM’ların Hücreleri meydana getirebilmesi de çok inandırıcı olamıyor. İşin en kritik yanı da bu değil midir?
Evet, görülen, dış görünüşle, zahiren organellerin yaptığı düşünülen (!) bu işlerin arkasında yine her zaman anlatmaya çalışılan çok yüksek bir İlim, çok büyük bir Kudret, çok tesirli ve her şeyi kapsayıcı mutlak İrade, Dileme, İstediğini tercih etme sıfatları, Kime veya Neye verilebilir. Bizler de ilim adamları da, bu sorulara sadece bazı isimler(!) vererek, dıştan görülenleri ilim veya bilim diye cümlelere dökmekle değil, mantıki, ilmî cevaplar vermemiz gerekmez mi?
İlkel ve basit yapılı canlıların hücrelerinde yani PROKARYOT hücrelerde DNA çekirdekte yer almayıp sitoplazma içinde dağınık hâlde bulunurlar. Gelişmiş canlıların hücrelerinde yani ÖKARYOT hücrelerde DNA çekirdekte yer alır.
& BUMERANG
İlkel ve basit yapılı canlıların PROKARYOT hücrelerinde, her şeyin mucidi(!) olarak kabul edilen DNA’nın SİTOPLAZMA içinde dağınık hâlde bulunması çok daha aklımızı karıştırmalıdır. Çünkü bir şehir, hatta bir ülke kadar karmaşık ve çok kompleks faaliyetlerin bir merkez olmadan bütün atomlar tarafından yapılması çok daha mantığı zorlayan bir tezahür, bir tecelli, bir akıl almaz fiil olmaz mı?
Gelişmiş canlıların hücreleri olan ÖKARYOT hücrelerde DNA Çekirdekte yer alır. Yani Çekirdek, Devlet Merkezi gibi, bütün BİLGİLERE, her şeyi emrine alabilen bir GÜCE, her şeye sözü geçen bir İradeye, İsteme Kudretine sahip olan bir yapıdadır demek de aklımızı zorlamaz mı? İlmin bunları da sadece dıştan görülenlerle(!) ifade etmesi, bazı isimler vererek anlatması, akıl ve kalbimizi asla tatmin edemez, etmemelidir!
33-
KROMOZOM VE ÖZELLIKLERI
Hücredeki kalıtsal bilgilerin tamamı çekirdekteki kromatin ipliklerde bulunur. DNA molekülünün etrafına protein koruyucu protein kılıf sarılması sonucu oluşan uzun, ince ve iplik şeklindeki yapılara kromatin iplikler denir. Kromatin ipliklerin hücre bölünmesi sırasında kısalıp kalınlaşması sonucu oluşan yapıya kromozom denir.
KROMOZOMUN ÖZELLİKLERİ
• Bir canlı türünde bulunan bireylerdeki kromozom sayısı sabittir.
• Bir canlının yapısını oluşturan bütün hücrelerdeki kromozom sayısı aynıdır (üreme hücreleri dışında).
• Farklı canlı türünde bulunan kromozomlar farklı kalıtsal özellikler taşır.
• Kromozom sayısı canlı türünü, canlının büyüklüğünü ya da canlının gelişmişliğini belirlemez.
34-
& BUMERANG
Hücredeki organellere verilen müthiş işler(!) gibi; Kromozomları da böyle bir isim vererek anlatmak, kompleks yapısını, yaptıkları yüksek İlim. İrade ve Kudret gerektiren işleri onlara vermek bizleri tam tatmin edemiyor. Burada da Kim ve Ne hüküm sahibidir. Biyoloji ilminin geldiği yüksek düzeye uygun veriler bizleri hayretler içinde bırakacak seviyededir. Ama daha ileri basamaklara, adeta perde arkasındaki Özneye, Faile, Ustaya, Sanatkâra ulaşma yolunda ilmin kat etmesi gereken basamaklara artık çıkmamız gerekmez mi? Kriminoloji ilmi kadar akıllı davranmak ilme daha yakışmaz mı?
DNA MOLEKÜLÜNÜN ÖZELLİKLERİ
• Hücrelerdeki yaşamsal faaliyetleri yönetir ve kontrol eder.
• Canlılar arasında çeşitliliği sağlar.
• Canlıya veya hücreye ait kalıtsal bilgileri üzerinde taşır.
• Kalıtsal özellikleri, hücre bölünmesi sonucu oluşan hücrelere aktarır.
• Kendini eşleyerek hücre bölünmesini gerçekleştirir ve üremeyi sağlar.
• Çekirdekte bulunan kromozomları oluşturur.
• Görev birimi genlerdir.
• En küçük yapı birimi nükleotitlerdir.
& BUMERANG
Lütfen, ilmin bu anlattıklarının, verilerin tamamen maluma, görülene, realiteye tâbi şeyler olduğuna dikkat edilsin. Bütün ilimlerin ortaya koydukları olana, görülene ait tespitlerdir. Ve hakikaten hepsi de gerçekleri ifade eder. Ama mantığa uygun olarak bu görülenlerin harikalığı, müthiş intizamı, mucizevî oluşları kesinlikle basit adi SEBEPLERE verilemez; TESADÜFLERE havale edilemez; bütün oluşumların, varlıkların, tamamına verdiğimizi isim olan ve kendisi de YAPILMIŞLARDAN olan TABİATA verilip geçiştirilemez. İnsanlığın en önemli soruları, en önemli problemler bir isim verilip ört bas edilemez.
35-
DNA MOLEKÜLÜ (DEOKSIRIBONÜKLEIK ASİT)
Hücredeki yönetici molekül deoksiribonükleik asittir (DNA). Nükleik asitler bütün canlılarda bulunur ve hücrenin kendisi tarafından üretilir.
& BUMERANG
Siz kendi bilgi ve mantık seviyenizle Hücrenin kendi ürettiği (!) Deoksiribonükleik Asitin(!), yani DNA’nın bir ülke kadar karmaşık, kompleks yapıda olan Hücrelerdeki her işin başındaki YÖNETİCİ (!) oluşuna nasıl kanaat getirirsiniz. İlmin bunu iddia etmesi kesinlikle İLMÎ olamaz. Olsa olsa görülenin, eksik, sonuçsuz ifadesidir.
DNA VE GENETİK KOD
37-
İnsanın 46 Kromozom ile yapılıp yönetilmesi yanında Eğrelti Otunun 500 Kromozom ile yapılıp(!) yönetilmesi(!) çok ilginçtir!
Bir otomobil veya bilgisayarın yapılması, pek çok sahaya ait bilgileri, yüksek teknolojiyi, üstün alet ve fabrikaları, mühendis ve ilim adamları gerektirdiğini hepimiz görüyoruz.
Ama onların içindeki bir vidanın, bir Kartın, bir elektronik devrenin, veya içlerindeki, yapılarındaki bir parçanın, stoplazma, kromozom, çekirdek veya daha ilginci DNA gibi vazife yapması söz konusu olabiliyor mu?
Böyle bir parça yapılamıyor, bulunamıyorken, Mitoz bölünme denen bir tabir, bir isimle ifade edilen bir işle, aniden bütün hassas, ince, üstün özelliklerin, bu parçalar veya organellerle kazanması bizleri ciddi ciddi düşündürmelidir. İlmin artık bu sorulara da cevap vermesi şarttır. İlim, ulaştığı bu basamakta durmamalı, akıl ve kalpleri de tatmin edecek, durultacak ileri ufuklara da uzanmalıdır!
38-
Fen ilmimizin, insan dahil bütün canlıların çok farklı özelliklerini DNA’nın, Kromozomlarının alt yapısını oluşturan, Genlere vermesi; onların da altındaki Nükleotitlerden bahsetmesi, İki zincir etrafına dizilmelerinden, kenarlarda Şeker Fosfat, iç kısımlarda organik Bazlar bulunmasını anlatması, bunlara, Adenin, Timin, Guanin, Sitozin nükleotiti diye isim verilmesini belirtmesi ve orda sonaulaşmış gibi durması yine ilme yakışmamaktadır. Perdeler hala kapalıdır. Böyle basit sebeplere, adeta tesadüflere havale ediliş insanlığı tatmin etmemektedir.
Basit üç maddenin farklı şekillerde dizilişi, bu faaliyeti gösteren basit, akılsız, ilimsiz şeylerden canlıların bütün farklı özellikleri, organ ve sistemleri kazanması, bölünmelerle bütün ince ve hassas özelliklerin yeni hücrelere, bedenlere aktarılması sizce bu kadar basit sebeplerin yapacağı iş midir? Mutlak seviyede bir ilim, Kudret ve İrade gerekmez mi. Neden bir ileri basamağa, Neden ve Niçinlere, Failin, Öznenin ne olduğuna bakmayız.
*****
39-
Buradaki işler, ilim adamlarının aklını da karıştırmaktadır! Çünkü biz insanların asırlar sonrası ulaştığımız İLİM ile bile, çok kısa sürede bu kadar ince hassas özelliklerin, bir anda, milyonlarca yeni hücreye aktarılabilmesine kabul etmekte zorlanıyor, tam tatmin olamıyoruz.
Bir şehir veya saraydaki faaliyetlerden, eylemlerden daha fazla işlerin, çok modern makinelerdeki daha karmaşık, daha kompleks faaliyetlerden çok daha ilerisinin varlıkların ortaya çıkmasına, oluşturulmasına izah, açıklama olarak önümüze konmasına akıl tam ulaşamıyor, ermiyor. Bu faaliyetler; Baz, Şeker, Fosfat gibi yapısında ilim, kudret, iradenin olmadığı bilinen sebeplere nasıl verilebilir. Tesadüfen bu yüksek faydalı işler oluşur mu? Olasılık hesapları bu karmaşada kaos olmasını ortaya koyarken bu yüksek hassas kopyalamayı Kime Neye verebiliriz?
Syf, 40-
OKUMA PARÇASI
Bir “Değerler Çalışması” konferansında bir öğretmen bey, şöyle bir olayı video görüntüsüyle anlatmıştı:
Şehrin futbol sahasına binlerce insan çağrılıyor. Ortaya bir tuğla konuyor. Tuğla aniden titremeye başlıyor. Vazifeliler, “tuğlalarda MİTOZ BÖLÜNME başlıyor …” diye, ses ve büyük levhalarla bilgiler veriyor. Bilim Kurgu filmlerini çok aşan bu bölünme süratle iki, dört, sekiz, on altı…tuğla oluşarak devam ediyor.
Binlerce tuğla olunca tuğlalar bir usta olmadan, dikliğini düzenleyen bir şakül kullanılmadan, alet ve makine olmaksızın yerde oluşan temel çukuru gibi bir çukura tam da duvar ustası maharetinde, mükemmel, o sahanın kanunlarına uygun olarak, üst üste ve yan yana. görülmeyen bir plana tâbi olmuşçasına diziliyor. Tuğlaların aralarındaki kısımlar betona benzer bir hale dönüşerek, onları adeta birbirlerine yapıştırıyordu!
Sonra bazı tuğlalar temelin çelik çubuklarına dönüşerek, Radyan Temeli oluştururken: bazı tuğlalarda dikine kat hizalarında Mimar ve mühendislerin çizdikleri bir plan olmadan, ustasız, çelik çubuklara, hem de maslahatlı şekil ve miktarlarda, Etriye Sıklaştırmalarıyla kolon ve kirişleri meydana getiriyor. Bazı tuğlalar da, yüksek kalitede çakıllı betona dönüşerek o çelik telleri yeterli kalınlıkta hem ustasız, hem de bir kalıp olmadan, kaplıyordu.
Yedi katlı bir apartman seyircilerin dehşet dolu hayretli bakışları altında oluşur gibi iken Mitoz Bölünme ile yeni oluşan tuğlalar dairelerin ara duvarlarını hem de duracaklara yer için kalınlık ve ısı yalıtımlı hale dönüşerek ayni olağan üstülükle ustasız döşeniyordu.
Bu arada tuğlaların daire içlerine ve binanın dışına isabet eden kısımları kaliteli bir sıvaya dönüşürken, sıva üstleri de yine tuğlardan oluşan kaliteli bir boyayla kaplanıyor. (Burada birileri buna Endoderm, Ektoderm, Mezoderm denir, fazla heyecanlanmayın, hayret de etmeyin, diye ilan ediyorlar!) Çatının oluşması, kapıların meydana gelişi, su borularının, musluk, batarya ve evyelerin, lavaboların uygun yerlerde yine büyük bir maharetli ustasız oluşması herkesi feryat ettirecek bir hale getiriyor! Aynı tuğlalardan elektrik boru ve tellerinin, fayans ve seramiklerin, pencere doğramalarının ve camlarının vb her şeyin oluşması gözümüz önünde gerçekleşiyordu!
Fakat işin ilginci, bütün bunlar, önce küçük boyutta, bir maket gibi meydana geliyordu. Sonra da bir bitkinin fidanı gibi yavaş yavaş ama sistem bozulmadan, altın orana yakın bir hassasiyette, insanların oturabilecekleri büyüklüğe kadar ulaşıyor. Yine bir kalıp, bir makine veya alet, bir usta veya mühendis ve görülen bir plan olmadan çok mükemmel şekilde oluşuyor(!) Bu arada tuğlalar, önce dikiş iğnesi kalınlığındaki çelik çubuklar oluştururken, sonra tığ kalınlığında, daha sonra şişler gibi, daha sonra da inşaat demirleri kalınlık ve büyüklüğüne demirler oluşturup, hem de değiştirilmeden büyümeleri, yine büyük bir hayretle gözler önünde oluvermişti(!)
Bunları bir videoda, Çizgi Filmin kaliteli bir örneğiyle izledik…
Konferansçı video biter bitmez daha yüksek sesle adeta bağırarak esas efkârını ortaya koyuyordu:
“Ben yeminle ve ilmi verilerle bütün bitki ve hayvanların böyle ÇEKİRDEK ve YUMURTALARDAN oluşuverdiğini (!) hatta insan ve hayvanın bir DAMLA SUDAN(!) anne karınlarında, bütün müthiş organlarıyla, yüksek teknolojiyi aciz bırakan sistemlerle donatıldığını size ispat edebilirim”, diyerek, Biyolojinin tespit ettiği ilmî verileri yine videolar ile ortaya koydu.
Hele Lenfositlerin trilyonlarca hücreyi her gün onlarca defa şifre kontrolünden geçirmesinin dramatizesi benim yükses sesle heyecanımı ortaya koymamı gerektirdi.
Bunu bir otomobilin, bir vidanın tuğla gibi bölünmelerle bütün parçalarıyla meydana gelmesini anlatan bir video takip etti.
Yine yüksek bir sesle bütün bu garip oluşumlar(!) insan, hayvan, bitki gibi bütün varlıklar için aynen böyle mucizane olduğunu Biyoloji ilmi anlatıyor. Fakat nedense bir adım ötesine, perdelerinin ardına geçmiyor, inatla geçemiyor,
İlim bunlarla uğraşmaz deyip sanki Materyalizmin büyüsüne kapılmışçasına, Adalet mekanizmasında, Kriminoloji İlminin yaptığı gibi bu mucizevî oluşumların arkasındaki sırrı, İlmi, Kudreti, İradeyi sınırsız haliyle ortaya koymamakta inat ediyor. Kendi ortaya koyduğu ihtimal, olasılık hesaplarına aykırı, mantığın dışındaki inanılmaz fiillerin Failini, Ustasını, Öznesini, Ne olduğunu, İLİM insanlığın önüne koymalıdır.
KALITIM
44-
MENDEL’IN
KALITIMA KAZANDIRDIĞI BILGILER VE YAPTIĞI ÇALIŞMALAR
Canlılardaki kalıtsal özelliklerin oğul döllere nasıl aktarıldığını inceleyen kalıtım bilimi ile ilgili ilk çalışmalar 1860–1866 yılları arasında Avusturyalı bilim insanı Gregor Mendel tarafından yapılmıştır. Mendel, kalıtım ile ilgili çalışmalarını bezelye bitkisi üzerinde yapmıştır.
& BUMERANG
O da diğer harika işler yapan, keşiflerde bulunan ilim adamları gibi kâinattaki bazı örnekler üzerinde uzun süren gözlem ve araştırmalardan sonra onlardaki KALITIMIN nasıl gerçekleştiğinin sırlarını bir derece çözmüş, bunları insanlığın hizmetine sunmuştur.
45-
İNSANLARDA CINSIYETIN BELIRLENMESI
İnsanların vücut hücrelerinde bulunan 46 (23 çift) kromozomdan 44’ü (22 çifti) vücut özelliklerini belirleyen vücut kromozomları, 2’si (1 çifti) cinsiyeti belirleyen cinsiyet (eşey) kromozomlarıdır. Cinsiyet kromozomları erkeklerde XY, kadınlarda XX şeklinde gösterilir. İnsanlarda cinsiyeti Y kromozomu belirler. Hücrelerinde Y kromozomu bulunduran bireyler erkek, bulundurmayanlar ise dişidir.
& BUMERANG
Varlıklardaki pek çok farklılıkların bulunduğu Cinsiyet Değişikliğini bir Kromozom çifti ile belirlenmesi de akılları elbette tatmin edemez. Yine çok büyük, her şeyi kapsayan bir İrade, İlim ve Güç gereken bu meseleyi de isim vererek, malumu görüleni tespit edip söyleyerek değil, her şeye hükmeden gücü, usta veya faili bulmak gerekmez mi?
Bunda bir de Kaplumbağalarda yumurtaların konduğu kumların sıcaklığının derecesiyle dişilik ve erkekliğin oluşması sizce yeterli bir sebep olabilir mi?
Bunlarla ilgili çok teferruatlı organ teşekkülleri, bunala ait ciddi arzu ve hislerin bulunması, alının lezzetler, yavrulara karşı inanılmaz merhamet ve şefkatlerin oluşması, içlerimizde müthiş dürtü veya isteklerin olası vb şeyler de değerlendirilir ise bu meselenin arkasındaki bütün vücutlara, maddelere, hislere hükmeden Kim ve Ne olabilir? Kâinatın ilk ortaya çıktığı andan beri bu özeliklerle var olmamız arkasında Ne vardır?
53-
Modifikasyon Örnekleri
Aynı özellikteki yeni doğmuş iki kedi yavrusundan iyi beslenen iyi gelişir; beslenmeyen kedi cılız kalır, gelişemez.
& BUMERANG
Bu mesele de kâinattaki bir gerçeğin ifadesidir, gözlemler sonucunda öğrenilmiş, ilim olarak ifade edilmiştir. Biz, öyle dedik diye böyle olmamıştır. İlim ciddi araştırmalar ve asırların ilmi birikimlerini de kullanıp, resmin tamamını görmeli, resmin tamamına ulaşarak insanlığın Failli ilgili büyük sorusuna cevabı vermelidir.
…
Bir kovandaki kraliçe ve işçi arılar aynı döllenmiş yumurtalardan oluşurlar ve yumurtalardan çıkan arı larvalarının hepsi aynı özelliktedir.
Bu arı larvalarından arı sütü ve bal ile beslenenler kraliçe arı, polenle beslenenler işçi arı olur.
& BUMERANG
Bunu hem de ömrü 4-5 hafta olan işçi arıların bilmesi, hatta daha hayata başlarken adeta öğrenip, tahsil etmişçesine gelişi de akılları zorlamaktadır. İlgili grupları böyle beslemesi, balın, arı sütünün üretilmesi, polenlerini bitkilerce onlara adeta sunulması da bizleri elbette ciddi ciddi düşündürmekte, bu harika işlerin arkasındaki merhametli, şefkatli esas FAİL kim veya NEDİR diye ciddi araştırmaya sevk etmelidir. İlmin Namusu bunu zaruri hale getirmeli, ilim adamlarımızı gayrete sevk etmelidir..
55-
Mutasyona Neden Olan Faktörler
- Sıcaklık artışı
- Radyasyon etkisi
- Kimyasal maddeler ve ilaçlar
- Ortamın asitlik ve bazlık (pH) derecesi
- Alkol, sigara ve uyuşturucu
- Hava ve su kirliliği
- Ateşli hastalıklar
& BUMERANG
Burada da görüldüğü gibi bu tür işler düzenin bozulduğu, sisteme zarar verildiği, o sahadaki kanuna aykırı haller olduğunda ortaya çıkmaktadır. Burada normal tezahürlerin çokluğu da göz önüne alınırsa plan ve programın harikalığı, üstünlüğü, hassaslığı, yaptırım gücündeki yükseklik anlaşılır. Bunu da en ufak bir noksanlıkta görmemiz sebebiyle yine temel kanunların arkasındaki ilim, irade ve Kudretin mutlaklığını, sınırsızlığını gösterir ki asla tesadüflere verilemeyecek kadar mükemmellik tezahürüdür denilebilir.
61-
ADAPTASYON
Canlıların bulundukları ortama uyum sağlayarak yaşamlarını sürdürebilmek için çeşitli kalıtsal özellikler kazanmalarına adaptasyon denir. Adaptasyonda canlının sahip olduğu özellikleri belirleyen genler değişir ve adaptasyon sonucu canlılar çevreye uygun genetik özellikler kazanır. Canlıda meydana gelen değişimler uzun zamanda oluşur. Canlılardan çevreye adapte olanlar (uyum sağlayanlar) yaşar ve nesillerini devam ettirir, adapte olamayanlar ise yok olur.
& BUMERANG
Burada da ilim yine maalesef gerçeği söyleyememekte, esas faili, Özneyi hala bulamamaktadır.
Canlıların bulundukları ortama bütün varlıklarıyla uyum sağlaması, genlerini ciddi değiştirmesi, adaptasyon sonucu çevreye uygun genetik özellikler kazanması örneği fosillerde bile HİÇ gözlenmemiş, halen de örnekleri görülememektedir.
İlmin genellikle artık ret ettiği, doğru dürüst bir mikroskobu bile olmayan, daha ziyade felsefi fikirler ortaya koyan DARVİN ve takipçileri adaptasyonun, yavaş yavaş asırlar içinde görünüp ortaya çıktıklarını iddia etmektedirler.
Ancak maymunların tüyü azalan, tüyü daha çok azalan, tüyü iyice azalıp yok olan; kuyruğu kısalan, daha da kısalan, adeta yok olup insana biraz benzeyen, biraz daha benzeyen, insan gibi olanı hiç görülememiş, fosillerine de rastlanmamıştır.
Su Kaplumbağaları sulardan çıkıp Kara Kaplumbağasına mı; karadakiler denizlere girmek için Su Kaplumbağalarına mı ADAPTE(!) olmuşlardır? Kara Kaplumbağalarında ayakların kalkıp paletlere dönüşmesi, solunum sisteminin su altına adaptesi, vücudun yüzme kolaylığı için daha da basık, yassılmış hale evrilmesi veya bunun tam tersinin olması o kadar kolay mıdır? Kaplumbağalar, onların genleri, kromozomları, Fosfat, Şeker ve Bazlarla vb ilimsiz, iradesiz, güçsüz aciz, basit maddelerden meydana gelen şeyler tarafından yapılır, denmesi, gerçek olabilir mi? Burada da ara örnekler hiç görülmemiş, fosillerine de hiç rastlanmamıştır. Halen de örneği görülememekte, bulunamamaktadır
Hele balıkların sulardan çıkıp, ayaklar çıkarması, kanatlar oluşturması, solunumlarını, dolaşımlarını adapte edip, pullarını yok edip, tüylerle donanması, kılçıklardan oluşan iskeleti yerine içleri boş, hafif kemikler donanması ve kuş olması o kadar kolay mıdır?
Hem bunların tamamının hep beraber değişmesi gerekmez mi? Yeni solunum sistemi olmadan karada yaşaması nasıl mümkün olabilir? Suya adapte olmuş tam değişmeden hayatı nasıl devam ettirebilir. Bu kadar gülünç iddialara ilim denmesi çok utanç verici bir hurafe olmaz mı?
Çok uzaklardan görmesini sağlayan dürbün gibi gözler yapması, Baykuşa dönüşürse kanat uçlarına öyle bir ince düzenleme yapıp adeta sessiz uçma kabiliyeti kazanması, özetle adaptasyonla kuşa dönüşmesi gibi gülünç ve ilmin namusuna aykırı iddialar kesinlikle ilmî değildir! Sadece dıştan zahiren görüneni, bazı tabir ve isimler takarak hakikate aykırı olarak aktarmak ilmî olmaktan çok uzaktır. Türlerin değişmesi asla söz konusu bile olmamış, olamaz.
Köpeğin ağzına kemik kıran bir kemik halinde farklı bir diş takan, Ördek ve Kazlara arkasındaki bir yağ bezesinden yağlatarak ıslanmayan tüyler, yüzmeye uygun vücut şekli, ayaklarına rahat yüzmelerini sağlayacak Paletler takılması;
Memeli olan Balinaların diğer hayvanlardan farklı olarak yavrusunu başından değil de kuyruğundan doğurması, kuyruklarının zaman zaman suyun altına, zaman zaman su üstüne rahat çıkması için diğer balıklardan farklı olarak suya ve vücuduna paralel olması,
Köpek balıklarında 6 ayda bir yeni takım halinde dişler çıkması, her şeye saldıran ama dişleri kırık, eksik bir halden merhamet, şefkat ve adalet ile kurtarılması(!)ADAPTASYONLA anlatılamaz.
Anlatılsa bu zahirin, dış görünüşün, gerçeğin, realitenin ifadesi olur. Ama ilmî gerçeği olamaz. Faili, tesadüf, anne balık, DNA, Kromozomlar filan olamaz. Bunlar bu büyük ve faydalı çok ince ayarlamaları asla yapamazlar.
Yine perde arkasındaki mutlak ilim, mutlak kudret ve iradenin sahibini, öznesini, ustasını, ilmin ortaya koyması zaruri olan SIR olarak hala ortada durmaktadır. Lütfen hepimiz ilmin verileriyle bu eksik hatta yanlış yorumlardan kurtulalım.
…
ADAPTASYON VE ÇEVREYE UYUM
62-
& BUMERANG
Çöl ekosisteminde yaşayan develerin ayaklarının kuma batmamak için geniş olması, susuzluğa tahammüllü halde bulunuşu, hörgüçlerindeki şeyleri suya dönüştürebilmesi, göz ve burunlarının kum fırtınalarına karşı korunacak hale gelmesi, koca vücuduyla bir merkebin arkasından gidecek yumuşak bir karaktere sahip bulunması;
Kutup ekosisteminde yaşayan Penguen uygun özelliklerde ortada durması;
Kutup Ayılarının her şeyleriyle, kış uykularıyla, adeta biyolojik yapılarını durdurmaları, kürkleri, daha ziyade et obur olmaları, yağlı vücutları; sadece ADAPTASYON demekle geçiştirilecek kadar basit şeyler değildir. Ne anneleri, ne genleri, ne atomlar, ne elementler asla bu ince, hassa değişimleri onlara merhametle, şefkatle veremez.
Bitkilerin fotosentezi de, köklerin taşları delmesi de, yüksek ağaçların odun soymuk borularından sıvıların en tepelerine çıkması da hep eksik kalmış tespitler olup Kriminoloji ölçüleriyle tekrar kâinat laboratuarında incelenmeli, gözlenmeli arkasında her şeylerine hükmeden FAİL, Özne, Usta vb. ne ise ortaya çıkarılmalıdır.
63-
DOĞAL SEÇİLİM
Canlılar yaşama ve üreme şanslarını artırabilmek için bulundukları ortama uyum sağlamak zorundadırlar. Canlıların; doğadaki yaşam şartlarına uyum gösterenlerinin yaşaması, gösteremeyenlerinin ise ölüp, yok olmasına doğal seçilim denir. Adaptasyonlar, doğal seçilim sonucu ortaya çıkmıştır. Doğal seçilim sonucu çevresel şartlara daha dayanıklı ve uyum yeteneği gelişmiş canlılar oluşur.
& BUMERANG
Bu DOĞAL SEÇİM de tamamen meselenin kapanıp gitmesi için ortaya konmuş gibidir! Görünen, realite, yanlış bir yorumla ilmin verisini zedelemiştir. İlim maluma tabidir. İlmin bütün hayvan ve bitkilerin görünen özelliklerini bilmeye, tespit etmeye ait vazife ve yetkileri varken; bazı ilim adamları, bu sınırların dışına çıkıp; hep bu gibi hassas yerlerde, kendi şahıslarına, hatta materyalizme ait, kimseyi tatmin etmeyen eksik, yanlış mantıklarıyla insanları birkaç asırdır oyalamaktadırlar.
Bizim on altı devlet kurmuş, imparatorluklarla ilmin merkezi haline gelmiş, Harran ismiyle ilk Dünya Üniversitesinin kurulduğu, 12-14 asır önce Göbekli tepe’de bir Mabedin olduğu, hemen bütün dinlerin ortaya çıktığı bu vatan topraklarında derin birikimimiz bu problemi artık düzeltecek; Millî Eğitimimiz Fen Bilimlerindeki bu büyük sapmayı ortadan kaldıracak güçtedir.
…
DOĞAL SEÇİLİME NEDEN OLAN FAKTÖRLER
• Beslenme ilişkileri
• Hastalıklar
• Canlılar arası rekabetler
• İklim şartları (fırtına, kuraklık, yağışlar)
• Göçler
• Yangınlar
& BUMERANG
Burada da yine görünen şeyler tespit edilmiş, bilimimize, bilgilerimize dahil edilmiş ama ayrı bir yoruma yönlendirme yapılarak yanlış yapılmıştır.
Çünkü burada “Doğal seçime neden olan faktörler” canlıların NORMAL hayatları için görülen, bilinen ortadaki kanunlara aykırı şeylerdir, beslenememek, hastalık, besin zincirinin üstünde olanların müdahalesi, tehlikeli fırtına ve yağışlar, yangınlar karşısında ilmen de yapılacak çok şeyler vardır. Bizler eksik veya hatalı davranışlarımızla bunların mahkûmu olursak, hayat kanunlarına aykırı halimiz sebebiyle elbette yok olur gideriz. Durumun böyle anlatılması daha gerçekçi olur.