Yakın tarihimiz iyi incelendiğinde görülecektir ki; CHP zihniyeti, hiçbir zaman millete ve milletin değerlerine karşı saygılı olmamış; zorba ve dayatmacı tavır ve politikalarla halkın karşısında olmuştur. Halkı kendi menfaatini bilemeyen, neyin zararına neyin de yararına olduğunu ayırt etmeyen, göbeğini kaşıyan bidon kafalı, aklı kıt insanlardan müteşekkil, güdülmeye muhtaç bir sürü olarak algılayan bu zihniyet, halk ve halkın değerleri ile sürekli çatışma içerisinde ve kavgalı olmuştur. Onun için de halk “kendisinden” olarak göremediği bu zihniyeti ve mensuplarını asla sevememiş ve yakınlık duyamamıştır.
Bu soğuk ve mesafeli duruşu Bediüzzaman, “Bu asil millet hiçbir zaman o partiyi (CHP) kendi ihtiyarı (serbest kararı) ile iktidara getirmez.” Değerlendirmesi ile ifade etmektedir. Bu gerçeğin farkında olan CHP zihniyeti ise, sürekli baskı, anti-demokratik ve totaliter tutumlarla iktidarda kalma ve ideolojisini halka dayatarak zorla yaşatma yoluna gitmiştir.
Halkın destansı mücadelesi ve “Eyyüp Peygamber sabrı” ile “koltuk put”undan düşen ve bir daha da asla oraya oturamayacak olan bu zihniyet, milletine karşı bitip tükenmeyen bir psiklolojik savaş içine girmiştir. Bu psikolojik savaşı Prof. Dr. Atilla Yayla şöyle yorumlamaktadır: “Türkiye’deki propaganda mekanizması taklit ettiği totaliter sistemlerdeki kadar gelişmiş ve incelmiş olmamakla beraber, ülkenin egemen cumhuriyet söylemi ve bu söylemi çeşitli unsurlarıyla halka taşımada kullanılan yol ve yöntemler ve bu esnada sergilenen tarzlar totaliter sistemlerdekilere birçok bakımdan benzemektedir. Ancak, ülkemizde hem totaliter propagandanın komikliğe ve toplumu terörize etmeye varacak ölçüde abartılması hem de açık toplum alanının klasik totaliter sistemdekilere göre daha geniş olması sayesinde insanlar totaliter propagandanın pompaladığı bilgi ve görüşlere teslim olmamakta, onları devamlı sorgulamakta ve alternatif kaynaklardan edinilen bilgi ve görüşlerle karşılaştırmakta ve test etmektedir. Bu yüzden, totaliter cumhuriyetçiler, bütün çabalarına rağmen, toplumu arzu ettikleri ölçüde manipüle edememekte, beyinleri tam olarak ve geri dönüşü olmayacak şekilde yıkayamamaktadır. Bu başarısızlık onları çok öfkelendirmekte ve propagandayı koyulaştırmaya itmektedir. Sonuçta totaliter cumhuriyetçiler fasit bir dairenin içinde dolanıp durmaktadır.”
Bazı çevrelerin ısrarla kullandıkları ve dış devletlerin ve bilhassa Yahudi ve Masonların da medyatik ve ekonomik destek verdiği; “Cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkma” sözünden CHP’nin 6 okunu koruma ve kollama ile halka dayatmaya devam etmeyi anlamak gerekiyor. “Cumhuriyet elden gidiyor” diyenlere inanmamak ve itibar etmemek lazım. Zira cumhur halk demektir. Halkın da “ne dediği, ne istediği seçim sandıklarında görülmektedir. Şunu iyicene bellesinler ki; cumhuriyetin hiçbir yere gittiği falan yok. Sadece CHP gidiyor. Tarihin derinliklerine gömülüyor. Halka soğuk, yabancı ve halka karşı duruşu ile her geçen gün mum gibi eriyip yok oluyor. Burada Büyükdoğu Mecmuasının belki de şu manşeti herşeyi tüm çıplaklığı ile ortaya koymaktadır:
“27 yıl millet fare, Halk Fırkası Kedi oldu, miletle oyun oynadılar. Kan kusturdular. Bu “Halk Partisi zihniyeti” gebermeden millete rahat yok!”
Ama, Heyhat ! Millet uyandı. Artık herkes her şeyin farkında. Halk, oyuna ve tezgaha gelmiyor. Haklarının ve sorumluluklarının bilincinde. Artık toplumsal mühendislik projeleri işe yaramıyor. Halk, egemenliğin, Cumhuriyetin gerçek sahibi olmak istiyor. Onun için de demokrasi diyor ve demokrasiye sahip çıkıyor.
Cumhuriyet elden gidiyor diyenlerin derdi cumhuriyet falan olmadığını, artık dışarıdan bakanlar da görmeye başladı. Onlar yıkılan saltanatlarının ve gizli iktidarlarının derdinde. Bunun için yurt içinde (ve hariçte 6 devlette) Milli iradeye destek mitingleri yapılmaya başladı. İnşaallah “şerden hayır çıkar” hadisi mucibince bu son olay büyük hayırlara, müslümanların kardeşliğine, dayanışmasına ve tesanüdüne fiilen yol açacaktır.
Dikkat ediniz, taksimdeki zihniyet; yol, üniversite, havaalanı, metro, hızlı tren, sanayi, fabrika, iş, aş, istihdam…vb. istemiyor. Ya ne istiyor; halktan arındırılmış bir cumhuriyet, sokaklarda sallanarak içebilecekleri rakı şişelerini, kokteyl ve protokollerde halka üstten bakacakları “bayram törenlerini”, çocukların kesintisiz eğitim adı altında “marksist ve materyalist” bir ideolojik eğitim almalarını, Kur’an’ın ve müslüman milletimizin örf, adet, töre, kültür ve ahlakın yer almadığı bir laik müfredatı istiyor CHP gençliği. Kendilerine Mustafa Kemal’in askerleri diyorlar.
Bakınız Patrik Gregoriüs, Rus Çarı Aleksandra gönderdiği ve Sultan Mahmut tarafından ele geçip asılmasına neden olan mektubunda şöyle diyordu:
“…Türklerde evvela itaat duygusunu kırmak ve manevi rabıtalarını kesmek, din metanetlerini zaafa uğratmak icab eder. Bunun da en kısa yönü, milli ve manevi değerlerine uymayan harici fikirler ve hareketlere onları alıştırmaktır… Yapılacak olan, Türklere bir şey hissettirmeden bünyelerindeki bu tahribi tamamlamaktır.
Bugün son olaylara, yakıp yıkmalara, devlet ve vatandaşın malına zarar vermelere, son yıllarda hızla yükselen ekonomik imaja zarar verici tavırlara, hiçbir zaman halkın yanında yer almamış bir kısım medya gurubunun yayınlarına ve uluslar arası yayın kuruluşlarının savaş muhabirleri ile naklen dehşetin ve vahşetin hakim olduğu imajını pompalayan zoraki haberlerine ve tüm şer kuruluşlarının özellikle yahudi ve mason kesimin alkışlamalarına bakıp bir vicdan muhasebesi yapmak, her müslüman gencin manevi bir vazifesidir.
Sözümüzü Bediüzzaman hazretlerinin şu hitabıyla bitirelim:
”… Ey eski çağların cihangir Asya ordularının kahraman askerlerinin torunları olan muhterem din kardeşlerim! Beşyüz senedir yattığınız yeter; artık Kur’an’ın sabahında uyanınız. Yoksa, Kur’an-ı Kerim’in güneşinden gözlerinizi kapatarak gaflet sahrasında yatmakla, vahşet ve gaflet sizi yağma edip perişan edecektir…”