Bundan üç sene kadar önce, İsrail’in Gazze’ye yönelik vahşi saldırısının sürdüğü sıralarda, bu sütunda şöyle yazmıştım:
“Eğer bölgede daha fazla kan akmasın diyorsak, bunun tek yolu, Hamas’ın siyasetini değiştirerek İsrail ile ‘hudna’ dedikleri kalıcı ateşkese ve hatta barışa yanaşmasıdır. Bizim de bir yandan İsrail’in devlet terörünü protesto ederken, öte yandan da buna bahane yaratmaması için Hamas’a telkinde bulunmamız gerek.”
O sıralarda bu yoruma kızanlar olmuştu. Hamas’ın mücadelesinin her yönden doğru olduğunu, yöntem açısından dahi eleştirilemeyeceğini söylemişlerdi.
Oysa Arap Baharı’nın Ortadoğu’da estirdiği rüzgarlar, Hamas’ı da değiştirdi. Yakın zamana kadar İran-Suriye hattının etkisi altında kalan (ve bu hattın kendi siyasi menfaatleri uğruna körüklediği radikal çizgiye oturan) İslami Direniş Örgütü, Yeni Türkiye’nin, Yeni Mısır’ın ve Katar’ın da telkinleriyle, daha mutedil bir yol tutturdu.
Silahlara veda
Bu yolun birinci boyutu, Hamas-El Fetih uzlaşması oldu. 2007’den bu yana birbiriyle kanlı-bıçaklı olan bu iki Filistin örgütü nihayet barıştı.
İkinci boyut, Hamas’ın, bu sütunda çeşitli kereler savunduğum gibi, “silahsız direniş”i benimsemesi oldu. Gazze’deki Hamas sözcüsü Tahir el-Nunu, yaklaşık iki hafta önce duyurdu bu kararı. “İsrail bizi zorlarsa güç yoluyla kendimizi savunma hakkımızı saklı tutuyoruz, ama şiddet artık bizim için birinci seçenek değildir” dedi. Dahası “Gazze Şeridi’ndeki tüm Filistinli fraksiyonların İsrail’e füze ve bomba atmama konusunda anlaştığını” ilan etti.
Tüm bunlar, Filistin için hayırlı gelişmeler. Çünkü Filistinlilerin terör silahından vazgeçmesi, haklı davalarının uluslararası meşruiyetini daha da güçlendirecektir. Bugüne dek hep Araplar’ı “terörist” kendisini ise “mağdur” gibi resmederek Batı kamuoyunu arkasına alan İsrail, zor durumda kalacak, “iki devletli adil çözüm”ü kabule zorlanacaktır.
Türkiye’nin bu süreçte oynadığı olumlu rol ise, takdire değerdir. Hükümet, hem 2006’dan bu yana “Hamas’la niçin konuşuyorsunuz” diye küplere binen İsrail ve ABD’ye (ve aynı dalga boyundaki bazı yerli kalemlere) kulak asmamakla; hem de Hamas’a sadece radikalizm telkin eden İran’a (ve aynı dalga boyundaki bazı yerli kalemlere) rağmen örgütü mutedil bir çizgiye davet etmekle doğru yapmıştır.
Hamas lideri İsmail Haniye’nin Türkiye ziyareti, tüm bunları taçlandıran önemli bir gelişme oldu. Haniye, memleketimize hoşgeldi, safalar getirdi. Dahası, Filistin halkının barış ve özgürlük içinde yaşayacağına dair umutlarımızı yeşertti. Allah yardımcıları olsun.
Uludere’de ‘özür’ eksik kaldı
Gelgelelim, Hamas konusunda takdir ettiğim hükümete Uludere konusunda bir eleştirim var: Yapılan resmi açıklamaların hiçbirinde “özür” ifade edilmemesi.
Önce teslim edeyim ki bu olay üzerine hükümete yöneltilen suçlamaların çoğu haksız. Ortada ne yeni bir “33 üç kurşun” olayı, ne bilinçli bir “katliam” ne de (Ahmet Türk’ün akıl almaz tabiriyle) bir “soykırım” var.
Olayın bütün detaylarının aydınlatılması şart, ama 35 merhum vatandaşımızın “kasıt” değil “kaza”ya kurban gittiği açıklaması inandırıcı duruyor.
Fakat, olayın “kaza” olması, ne yaşanan büyük acıyı azaltıyor, ne de devletin duyması gereken mahcubiyeti.
Dolayısıyla; tamam, “baş sağlığı” ve “üzüntü” mesajları iyi oldu, “tazminat” açıklanması da yerindeydi. Fakat resmi ağızlardan bir kez bile “özür” kelimesinin çıkmaması büyük bir eksikliktir. Daha iki ay önce Dersim için özür dileyen bir hükümetten beklenen tavrın gerisinde kalmıştır.
AK Parti yönetimine dostça duyurulur.
Star Gazete