Şuna dikkat etmek gerekir ki, eskiden tıp bilimi gelişmemiş olduğundan, çocuklarda meydana gelen bazı psikolojik veya biyolojik rahatsızlıkları da rahatlıkla sübyan olarak adlandırabiliyorlardı.
Bizce, şekli ne olursa olsun çocuk rahatsızlığında, önce mutlaka bir çocuk uzmanı doktora göstermek gerekir. İcap ederse, daha sonra bir psikiyatriste götürmek lazımdır. Çünkü, diğer metotlarda çok suiistimaller olur, teşhislerin büyük çoğunluğu -tecrübeler göstermiş ki- yanlıştır. Örneğin çocuğun kusması, ağzından salyanın akması bu hastalığın belirtisi olarak kabul edilmektedir.(bk. Er-Rahmetu fi’t-Tbbi ve’l-Hikme, s.249). Halbuki bu günkü tıpta, bunlar çok daha farklı olarak değerlendirilmektedir.
Muska konusuna gelince:
"Muska" kelimesi bazı hastalıkları, kötülükleri ve nazarı uzaklaştırmak için boyna asılan veya üstte taşınan yazılı kağıt; üç köşeli şekilde katlanmış şey; üç köşeli bir nüsha manalarında kullanılır.
Muska kelimesinin aslı "nüsha"dır. Arapça "nüsha"dan Türkçeye bu şekilde, değişerek geçmiştir. Buna Kuzey Afrika'da "hurz", Doğu Arabistan'da "hamaya", "hafiz" yahut fa "maâza", Türkiye'de "muska", "nusha" veya "hamail" denir. Hadis ve fıkıh kitaplarında, "rukye" olarak geçmektedir.
Muska, genellikle olası bir hastalıktan korunmak veya tedavî amacıyle yazılarak taşınır. Çoğunlukla üçgen biçiminde meşin, teneke, gümüş ve altın kalplar içine konarak boyna asılır ya da kola takılır. Dört köşeli veya kalp biçiminde kaplara da konan hamail, bütün İslâm dünyasında yaygın biçimde kullanılmaktadır.
Muskalara yalnızca sûre, ayet, hadis veya bir dua yazıldığı gibi, Allah'ın, meleklerin, efsanevî kişilerin adları, anlaşılmaz tılsımlı sözler, simgeler, yıldız işaretleri, rakamlar, rumuz ve işaretler, insan ve hayvan resimleri ile garip harf şekilleri de yazılıp çizilmiştir. Sûre, ayet, hadis ve duanın yazıldığı muskalar İslâm dönemine; diğerleri ise, İslâm'dan önceki batıl inanç ve hurâfelere aittir.
Müslümanlar arasında muskalara 113. sûre olan Felak, 114. sûre olan Nâs, Yasin, Fâtiha süreleri, Âyetü'l-Kürsi (2/256), Âyetü'l-Arş (9/129), diğer çeşitli ayet, hadis ve dualar yazılır.
İslâm fıkhı âlimleri, zararı gideren şeyleri üçe ayırmışlardır: Birincisi, açlık için ekmek yemek ve susuzluk için su içmek gibi kesin olanlarıdır. İkincisi, tıbbî tedâvilerin bir kısmı gibi muhtemel (maznûn) olanlardır ve üçüncüsü de, okuyarak tedâvi gibi, etkisi ihtimalli olanlardır. Zararı gidereceği kesin olan şeyi kullanmak farz ve onu terketmek haramdır. Muhtemel olanı yapmak iyidir. Ancak onu terketmek haram değildir. Üçüncü türünü yapmak da caizdir (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, İstanbul 1970, IX, 6395 vd.).
Dolayısıyle İslâm'a göre nazar, korku ve benzeri bazı psikolojik hastalıklar için sûre, ayet, hadis ve duaları okumak ve yazıp bir yere asmak caiz kabul edilmiştir.
Her şeyden önce İslâm dini, insan sıhhâtinin korunmasına ve hastalandığı zaman tedâvî görmesine son derece önem vermiştir. Ebu Hureyre, İbn Abbâs ve İbn Mesûd'tan rivâyet edildiğine göre, birisi Hz. Peygamber (asm)'in huzuruna gelerek, "Ya Rasûlallah, gerektiğinde tedâvi olalım mı?" diye sormuş. Hz. Peygamber (asm) bu soru üzerine:
"Ey Allah'ın kulları tedâvi olunuz. Yüce Allah ihtiyarlığın dışındaki her hastalığın şifâsını da yaratmış." diye buyurmuştur. (Buhârî, Tıb, 1; et-Tirmizî, Tıb, 2)
Ebu Sâîd kanalıyla rivâyet edilen bir hadiste, Hz. Peygamber (asm)'in Muavvizeteyn* (Felak ve Nas) sûreleri nazil oluncaya kadar, insan ve cinlerin nazarlarından Allah'a sığındığı açıklanmaktadır (et-Tirmizî, Tıb, 16; İbn Mace, Tıb, 33).
Hasta olan bir insanın dua etmesi ve okuması câiz olduğu gibi, salih kimselere bunu yaptırmak da câizdir. Hz. Aişe (r.anha)'dan şöyle rivâyet edilmiştir:
Hz. Peygamber (asm) hasta olan akrabalarının üzerine okuyarak sağ eliyle onları sıvazlar ve şöyle derdi: "Ey Allah'ım, ey insanların Rabb'ı, şu hastalığı götür, şifâ ver, şifâ veren Sensin. Senin vereceğin şifâdan başka şifâ yoktur. Hastalığı ortadan kaldıracak bir şifâ ver." (İbn Mace, Tıb, 35, 36).
Bu ve benzeri rivâyetlere göre, okuma ve yazma sûreti ile tedâvî caizdir. Ancak bunun için bazı şartlar vardır. Bu şartları şöyle sıralamamız mümkündür:
1. Okunan ve yazılan şey sûre, ayet, hadis veya manası anlaşılan dua olacak.
2. Manası bilinmeyen bir takım isim, harf, resim ve işâretler kullanılmayacak.
3. Tıbbi tedâvide olduğu gibi, burada da şifâ verenin yalnız Allah olduğuna inanılacak; O'ndan başkasından hiç bir şey umulmayacaktır.
4. Sevdirmek veya nefret ettirmek gibi, tedâvi ile alakası olmayan şeyler için yapılmayacaktır. (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'ân Dili, IX, 6397).
Dikkat edilecek diğer bir husus da muska yazarken veya yazdırırken, İslâm'a muhalif olan her şeyden uzak durmak gerekir. Ölçü İslâm ve niyet Allah'ın rızası olmalıdır.
Âlimlerin çoğunluğu, okuma veya yazma yolu ile tedâviden ücret almayı câiz görmüş, bunu haram kabul etmemişlerdir (et-Tirmizî, Tıb, 20; el-Aynî, Umdetu'l-Kari, V, 647). Ancak bunu istismar etmemek gerekir.
Yukarıdaki şartlara uygun olarak yazılan muskaları kullanmak ve taşımak caizdir. İslâm dini açısından herhangi bir sakıncası yoktur; fakat bu şartlara aykırı olarak yazılan ve taşınan muskalar, Allah'a ortak koşma (şirk) anlamına gelebileceğinden, kesinlikle yasaklanmış, haram kabul edilmiştir.
Sorularla İslamiyet