Yazımızın birinci bölümünde Hamza Emek Ağabeyin kısaca hayatına değinmiş ve Emirdağ Lahikası’nda imzası olan iki mektuptan bahsetmiştik.
Başbakan Menderes’e hitaben yazılan mektubun randevu alınarak Hamza Emek Ağabeyin de içinde bulunduğu heyet tarafından bizzat elle takdim edilmiş olduğunu ve olumlu bir görüşme yapıldığını hatıralardan anlıyoruz.
Devlet Arşivlerinden temin ettiğimiz mektubun üzerine eklenen pusulada Osmanlıca olarak talebin konusu, “Demokrat Partiye hizmet eden Bediüzzaman’ın serbest bırakılması ve kitaplarının satışına müsaade olunması taleb olunmakdadır” ifadeleriyle özetlenmiştir. Harf inkılabından 24 sene geçmiş olmasına rağmen Başbakanlıkta bazı görevlilerin Osmanlıcayı kullanıyor olması ilginç olsa gerektir.
Başbakana takdim edilen bu mektubu bir karşılaştırma yapılması açısından Emirdağ Lahikası’ndaki nüshasıyla birlikte veriyoruz. Söz konusu olan mektup Emirdağ Lahikası’na konurken tashihten geçerken ufak tefek değişikliklere uğradığı görülmektedir. Esasa ait herhangi bir farklılık yoktur. Mektubun meşveret sonucu alınan karar gereğince Başbakan Menderes’e yazıldığı anlaşılmaktadır. Emirdağ Lahikası’ndaki fazla isimlerin de birer meşveret üyesi oldukları, Başbakan’a giden mektupta bulunan beş ismin de sadece Demokrat Partiye üye oldukları için imza attıkları varsayılabilir. Ya da Üstad sonradan onları da ilave etmiştir diye düşünebiliriz.
3.7.1952
Sayın Adnan Menderes,
Otuz beş seneden beri siyaseti terk eden Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri, şimdi Kur'ân ve İslâmiyet ve vatan hesabına, bütün kuvvetiyle ve talebeleriyle, dersleriyle/risaleleriyle Demokrat Partinin iktidarda kalmasını muhafazaya çalıştığına, biz Demokrat Parti mensupları ve Nur talebeleri kat'î kanaatimiz gelmiştir.
Üstadımızdan, niçin Demokrat Partiyi muhafazaya çalıştığını sorduk.
Cevaben: "Eğer Demokrat Parti düşse, ya Halk Partisi veya Millet Partisi iktidara gelecek. Halbuki, Halk Partisi İttihatçıların bozuk kısmının cinayetleri ve hem Cumhuriyetin birinci reisinin Sevr Muahedesiyle ve çok siyasî desiselerin icbariyle on beş senede yaptığı icraatının kısm-ı âzamı /fena kısmı tamamıyla eski partiye yüklendiği için, bu asil Türk milleti ihtiyarıyla o partiyi kat'iyen iktidara getirmeyecek. Çünkü Halk Partisi iktidara gelecek olursa, komünist kuvveti aynı partinin [perdesi] altında bu vatana hâkim olacaktır. Halbuki, bir Müslüman kat'iyen komünist olamaz, [o zaman] anarşist olur. Bir Müslüman hiçbir zaman ecnebîlerle mukayese edilemez. İşte bunun için, hayat-ı içtimaiye ve vatanımıza dehşetli bir tehlike teşkil eden bu partinin iktidara gelmemesi için, Demokrat Parti'yi, Kur'ân ve vatan ve İslâmiyet namına muhafazaya çalışıyorum" dedi.
"Milletçilere gelince: Eğer bu partide sırf İslâmiyet esas olsa, Haşiye Demokrat Partiye yardım ettiği gibi, muhalif ve muarız olmayarak, iktidara gelmesine/gelmeye çalışmaz. Eğer bu parti[de], ırkçılık ve Türkçülük/Turancılık fikri esas ise, birden hakikî Türk olmayan ki (bu vatandaki ekseriyetin ancak onda üçü Türk’tür, kalan kısmı da başka milletlerle karışmıştır.) O zaman, Hürriyetin başında olduğu gibi, bu asil ve mâsum Türk milleti aleyhine bir milliyetçilik tarafgirliği/milliyetçilik ve tarafgirlik meydana gelecek. O vakit hakikî Türkleri, ecnebîler boyunduruğu altına girmeye mecbur edecek. Veya Türkleşmiş sair unsurdan olan ve bu vatanda mevcut ırkçılık ve unsurculuk damarıyla bir ecnebîye istinad ile masum Türk milletini tahakkümleri altına alacaklar. Bu durum ise, dehşetli, tehlikeli olduğundan, Kur'ân ve vatan ve millet hesabına, dindar demokratlarla talebelerine bütün kuvvetleriyle ve dine hürmetkâr Demokrat Partinin iktidarda kalmasını temin etmeleri için ders veriyorum" dedi.
Sayın Adnan Menderes,
Bütün gayesi vatan ve milletin selâmeti uğruna çalışan ve ders veren Üstadımız Bediüzzaman gibi mübarek ve muhterem bir zatın Demokrat Partiye yaptığı bu yardımı kıskanan Halk Partisi ve Millet Partisi elemanları, iktidar partisi yapıyormuşçasına çeşit çeşit bahane ve eziyetler yaparak Üstadımızı Demokrat Partiden soğutmak için var kuvvetleriyle çalıştıklarına kat'î kanaatimiz gelmiş. Sizin gibi "Dînin icaplarını yerine getireceğiz; din bu memleket için hiçbir tehlike teşkil etmez" diyen bir Başvekilden vatan, millet, İslâmiyet adına, partimize maddî ve mânevî büyük yardımları dokunan bu mübarek Üstadımızın kitaplarının ve kendisinin tamamen serbest bırakılarak bir daha rahatsız edilmemesinin teminini saygı ve hürmetlerimizle rica ediyoruz.
Haşiye
İslâmiyet milleti her şeye kâfidir. Din, dil bir ise, millet de birdir. Din bir ise, yine millet birdir.
Demokratlar âzalarından Nur talebeleri
Mustafa, Nuri, Nuri, Hamza, Süleyman,
Hasan, Seyda, Receb, İbrahim, Faruk,
Muzaffer, Tahir, Sadık, Mehmed. (Emirdağ Lahiksası, s. 422-23)
Hamza Emek, Süleyman Dolu, Mehmet Acet, Hasan Çalışkan, Seydi Koçer
“Acib Bir Hadise” (s. 429-30) diye başlayan mektubun sonunda geçen isimlerin üst tarafına “Demokrat Nur Talebeleri Namına” ibaresinin konması da Demokrat Parti üyesi olduklarını göstermemekte, İslam dininin geleceği adına demokrasi fikrine sahip çıkanlar anlamına gelmektedir.
Yine Hamza Emek Ağabeyin adının geçtiği “Kalbe ihtar edilen içtimaî hayatımıza ait bir hakikat” (s. 386-87) başlıklı mektupta ülkedeki partileri inceleniyor ve olaya sosyolojik bir nazarla bakılıyor. Gerek Osmanlıdan gelen, gerekse zamanın ahvaline göre oluşan sosyal anlayış ve akımların siyasi arenadaki temsilcileri gibi görünen siyasi partilerin hakikatleri izah ediliyor, Üstad ve talebeleri içine girmiyorlar, pencereden seyrediyorlar.
Nefse rüşvet vererek halk üzerinde hâkimiyet sağlamak isteyenlerden, milliyetçiliğe dayalı hareket edenlerden, din ve İslam birliği için çalışan sosyal akımlardan bahsediliyor. Bunların hiç birinin çıkış yolu olamayacağı, geçmiş tecrübelere dayanarak ispatlı ve delilli olarak izah ediliyor. Sonuç itibarıyla bütün sosyal akım ve anlayışlara kucak açan, kitlelere hizmet etmeye söz veren, özellikle de yıllarca tahrip edilmiş olan İslam şeairini ihya noktasında bu millete yardımcı olan Demokrat Partinin desteklenmesi konusunda tahşidat yapılıyor.
Bu mektuplara adını yazdırmayarak siyasete girmediğini bilfiil gösteren Bediüzzaman, şahsını geri çekerek bu işi sivil toplum kuruluşu gibi bir şahs-ı manevinin üstlenmesi, meşveret kararı olarak Hükumete muhatap olmaları, hem maslahat açısından, hem de memlekette söz sahibi olduklarını ve oylarına sahip çıktıklarını göstermesi açısından önemlidir.
“Kalbe ihtar edilen içtimaî hayatımıza ait bir hakikat” başlıklı mektubun içe yani cemaate dönük olarak yazıldığı muhakkaktır. Çünkü o zaman Demokrat Partinin içinde bulunan bazı zararlı adayların seçimde desteklenip desteklenmeyeceği konusundaki bir tereddüdü de ortadan kaldırmaya, cemaate istikamet vermeye ve toplu hareket etmeye yöneliktir. Hatta “Acib Bir Hadise” başlıklı mektupta da belirtildiği gibi Bediüzzaman’ın ve Risale-i Nurların memlekette çok geniş etki alanındaki kitlelere de bir mesaj vermektir:
“Şöyle kanaatımız geldi ki: Üstadımız Said Nursi siyasete katiyen karışmadığı ve insanlarla görüşmediği halde, Risale-i Nur'un Anadolu ve Şark vilayetlerinde ve hatta alem-i İslamda fevkalade hüsn-ü kabul görmesi ve Ankara'da hükümetin müsaade teyidiyle büyük mecmuaların resmen tab' edilmesi ve bütün mahkemelerinden beraat kazanması sebebiyle, Risale-i Nur'la alakadar olan çok büyük bir kütle Demokrat lehinde olarak hareket ettiklerinden ve bilhassa bu vaziyet şark vilayetlerinde pek zahir müşahede edildiğinden, Nur Talebeleriyle hükümetin mabeynini bozmak için bazı zındıklar ve eski parti taraftarlarının planıyla bu yeni kaymakamı, asayiş ve din aleyhinde olan, böyle muameleye vesile yapmışlar.” (s. 429-30)
İsmet İnönü seçimi kaybettiğinde “Beni Nurcular yıktı” sözü ile Bediüzzaman’ın bu etki alanını teyit etmiştir.
Bediüzzaman’ın tek derdi iman ve Kur’an hakikatlerinin, İslam şeairinin ve ahlakının ihyasıdır. Zulme, imansızlık ve ahlaksızlığa karşı savaş açmış, Kur’an’ın etrafındaki dağılan surların yeniden örülmesi için hayatını vakfetmiş, aşayişin temini için bütün zulümlere sabır göstermiş, kendisine zulmedenleri de Risale-i Nurlarla imanlarını kurtarmaları şartıyla affetmiştir.
Bediüzzaman işte böyle büyük bir insandır. Yanında ona hizmet eden ve çektiği bütün sıkıntılardan nasibini alan Nur Talebeleri de birer büyük insandırlar. Tarih onlarla iftihar edecektir.
Siyaset noktasında Bediüzzaman’ın temsilciliğini yapan Hamza Emek Ağabey de Caner Kutlu kardeşimizin dediği gibi “büyük siyasetçi”dir. Onların açtığı damardan yürüyen ahrar-demokrat siyaseti, Risale-i Nurların devlet eliyle neşri ve Ayasofya’nın ibadete açılmasıyla büyük mesafe katedecektir ve onların aziz ruhlarını ebediyyen şâd edecektir.