MÜNAKAŞA: Çekişme niyetiyle soru sormak ve karşılıklı atışmak.
MÜNAZARA: Kuralına uygun olarak karşılıklı konuşmak, tartışmak.
MÜDAVELE-İ EFKÂR : Fikir alışverişi.
MUARAZA: Karşı tarafın ileri sürdüğü delile hücum etmeyip, onun zıddını ispat eden diğer bir delil getirmek.
MÜZAKERE: Birbirlerine konu hakkında hatırlatmalarda bulunmak.
MÜNAZAA: Ağız kavgası, çekişme, nizalaşma, mücadele.
Karşılıklı konuşmanın, tarafların niyetlerine, üsluplarına ve samimiyet derecelerine göre aldığı farklı isimler vardır: Bunların en yaygın olanları, münakaşa, münazara, müzakere, muaraza, münazaa ve müdavele-i efkârdır. Bunların içinde en verimsiz ve faydasız olanları “münakaşa” ve “münazaa”dır ve maalesef günümüzde en yaygın olanlar da bunlardır.
Müzakere ve müdavele-i efkar, yakın mânâ taşırlar. Müzakerede karşılıklı olarak bir konuyu konuşmak, birbirlerine konu hakkında hatırlatmalarda bulunmak söz konusudur. Müdavele-i efkârda da bir fikrin, farklı şahısların ruh âlemlerinde kazandığı yeni şekillerin, karşılıklı olarak ortaya konulması ve bir sonuca varılması hedeflenir.
Münazara, usulüne uygun ve belli kaidelere riayet edilerek yapılan ilmî tartışmalardır. Muarazada karşının fikrini doğrudan çürütmek yerine, kendi fikrini doğrudan savunma yolu tutulur. Yani karşı tarafın sözlerini cümle cümle ele alıp tahlil ve tenkit etmek değil, kendi görüşünü savunmak ve onu ispat etmekle karşıyı çürütmek esas alınır.
Münakaşada, karşı tarafla çekişme niyetiyle soru sormak ve karşılıklı atışmak söz konusudur. Niyet, ne pahasına olursa olsun, rakibini yenmek, meydandan muzaffer ayrılmaktır. Hangi tarafın haklı olduğu, sonucun taraflara ve dinleyenlere ne kazandırdığı hiç önemli değildir. Bu kör dövüşünün en yakın komşusu “münazaa”dır. Yani, ağız kavgası yapmak, çekişmek, nizalaşmak.
Münakaşanın en tehlikelisi ve en zararlısı, imanî konularda yapılan, kırıcı, yıkıcı ve sert tartışmalardır. Bu tartışmalarda, taraflardan birisi, meselâ, imanı savunurken diğeri küfrü savunur. Maksat, karşı tarafı mutlaka alt etmek olunca, küfrü savunan insan, dönüşü olmayan bir yola girmiş demektir. Böyle ölçüsüz bir tartışma, taraflara zarar vereceği gibi, o münakaşayı takip edenleri de şüphe ve tereddütlere düşürebilir. Bunun içindir ki Nur Külliyatında, “mesail-i imaniyenin münakaşa suretinde bahsi caiz değildir,” (Mektubât, 42) buyrulur.
Konunun devamında bu gibi meselelerin ancak “itidal-i demle, insafla, bir müdavele-i efkâr suretinde bahsi”nin caiz olacağı vurgulanır. (Mektubat, 45)
“İtidal-i dem” soğukkanlılık demektir. Sert ve asabî bir ortamda yapılan münakaşalardan hiçbir netice alınmayacağı açıktır. “İnsaf,” ortaya atılan makul bir fikri, hiçbir ön yargıya kapılmadan kabul etme faziletini göstermektir. Bu iki temel şarta riayet edilirse zaten, münakaşa yerini müdavele-i efkâra, yani fikir alışverişine bırakır. Bunun faydası ise tartışılmaz.