Risale Haber-Haber Merkezi
Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin çok sual soran sevgili talebesi ve nur talebelerinin kadim ağabeyi Emekli Yüzbaşı Refet Barutçu, 44 sene önce bugün, 2 Şubat 1975 tarihinde Ankara’da vefat etmişti... Refet ağabeyi hasretle, şükranla, minnetle ve rahmetle anıyoruz. Ruhuna binler Fatiha...
Ömer Özcan’ın 1969 ve sonrası yıllarda Refet Barutçu ağabeyden kaydettiği ve Ağabeyler Anlatıyor-1 kitabında yayınladığı uzun hatıralarından kısa bazı bölümler şöyle:
TELİF ANINDA KIBLEYE DÖNER, DİZ ÇÖKER; O ANDA…
Üstad risaleler yazılırken yanında Kur’an'dan başka kitap bulundurmazdı. Ama biz yanında devamlı kâğıt kalem bulundururduk.
Telife başlarken, O, risalenin nihayet hududunu gösterir, önce belirtirdi. Mesela ‘Yirmi Altıncı Lem’a, Yirmi Altı Rica’yı havidir’ gibi…
Telif anında kıbleye döner, diz çöker, ben karşısında yazardım. O anda ona sinek bile yaklaşmaz, biz gözümüzle sineklerin ‘vız’ diye döndüğünü görürdük.
Bir gün İhtiyarlar Risalesi/Yirmi Altıncı Lem’a’ya böyle başladık. Altıncı Rica’ya gelince ‘Bugünlük tamam kardaşım’ dedi. Birkaç hafta ara verdikten sonra kaldığı yeri bile sormadan gerisini tamamladık...
Biz bundan anlıyorduk ki risaleler ihtiyarla yazılmıyor, kalbe gelen sünuhat halinde aynen yazdırılıyordu...
BİR GÜN EVDE HANIMIMLA MÜNAKAŞA ETMİŞ, SONRA DA ÜSTAD’IN YANINA GİTMİŞTİM
Bir gün evde refikamla (hanımımla) münakaşa etmiş, sonra da Üstad’ın yanına gitmiştim. Tabii ben bu hususta Üstad’a hiçbir şey bahsetmedim. (Hadise Isparta’da 1934 veya 35 yıllarında yaşanmıştır. Ö.Ö.)
Neyse biraz sonra oğlum Bedrettin geldi, Üstad’ın elini öptü. Üstad ona: “Kardeşim! Git hemşireme selâm söyle, üzülmesin, baban haksızdır” dedi ve onu gönderdi.
Ben hayretimden âdeta donup kalmıştım... Nerden bildi, nasıl bildi? Şaşırdım kaldım... Anladım ki bu bir keramettir.
Zaten Üstad’ın o kadar çok kerametine şahit oldum ki anlatmakla bitmez... Fakat o bunun gibi şeylere hiç, ama hiç önem vermez, normal hayatını sürdürürdü.
RİSALE-İ NUR’U ANLADIĞINIZ KADAR YETER
Bir gün Refet ağabeye risale okuyuverirken aklıma geldi, sordum:
"Ağabey, bazı yeni kardeşler Risale-i Nur’u anlayamadıklarını söylüyorlar, ne dersiniz?"
Refet Ağabey şöyle cevap verdi: Aynı soruyu ben de Üstad’a sormuştum.
Üstad dedi ki: “Kardeşim! Risale-i Nur yalnız akla hitap etmez; kalp, ruh ve diğer hassalara da hitap eder, anladığınız kadar yeter” demişti.
YAZIDA TEMBEL, SORUDA KUVVETLİ REFET
Yine bir gün Re’fet ağabeye gülerek sordum:
Ağabey, Üstad sizin için “yazıda tembel, soruda kuvvetli Refet demiş?” Refet Ağabey uzun uzun güldü; “Ee, sormadan olmuyor ki! Ah Üstad sağ olsaydı, ben daha neler soracaktım” diye cevap verdi.
BU LATİFELİ HATIRA BARLA LÂHİKASI’NDA ÜÇ YERDE ŞU ŞEKİLDE GEÇMEKTEDİR:
“Aziz, sıddık kardeşim ve hizmet-i Kur’aniyede hakikatli bir arkadaşım Refet Bey! Bu defa istinsah ettiğiniz risaleler çok güzel olmuştur. Senin gayret ve samimiyet ve ciddiyetini bana gösterdiler ve Refet tembel değildir, ispat ettiler.” (Barla Lâhikası, 332)
“Aziz, sıddık, müdakkik, meraklı kardeşim Refet Bey! Sizin gibi hoş-sohbet bir kardeşimi, haksız olarak sual sormamaya ve sükûta davet ediyorum... Çünkü bugün dört saat mütemadiyen kâtibi bekledim ki bir mektup yazacağım, olmadı. Tâ ben yirmi dakikadaki mesafeye gittim. Bağsuyu başında bularak uykusuz yorgun buldum... Kardeşiniz Said Nursî” (Barla Lâhikası, 350)
“...Re'fet gibi bir müştakı susturmanın cezası olarak bir tokat yedim. Senin bu hafta edeceğin kolay, latif sualine bedel; Senirkent'li arkadaşlarımız müz'iç, Eski Said'in kuvve-i hâfızasına havale edilecek acib sualleri sordular.
Dedim kendi nefsime müstehak oldu, sen Re'fet'i dinlemedin, işte bunları dinle. Hâlbuki onlara cevab vermek lâzım geliyor; çünki onlara, böyle mes'elelerde dinsizler ilişiyorlar Mecburî gayet muhtasar ve nâkıs ve kısa cevab yazdım, fakat yine Re'fet'in hatırı için yazdım. (Barla Lâhikası, 351)