15 Temmuz vesilesiyle, Risale-i Nur’a yapılan, neredeyse kırk yıldır süren, sessiz ve sinsi, sistematik ve sürekli ‘darbe’yi görmemiz gerekiyor. Bu darbenin acı meyvelerini 17/25 Aralık’tan sonra biraz tattık. Korkum o ki, 15 Temmuz sonrasında daha derinden tadacağız. Buna hazırlıklı olalım ve sabırla mukabele edelim. Her yönden gelecek, sessiz ve isimsiz fitneye kırmadan ve nezaketle direnelim.
1.Risale-i Nur talebeleri, bir süredir, özel bir grup tarafından, ya bilmeden ya kasten, “Fethullahçı” diye etiketleniyordu. Bunun tam da Gülen üzerinden elde edilmeye çalışılan sonuç olduğunu da hatırlatmakta yarar var. Çünkü samimi Nur talebelerine ait “Nur Cemaati” markası, 28 Şubat darbesiyle, Fethullah Gülen’in zimmetine geçirildi, Gülen Örgütü tarafından gasp edildi. (Yetmişli, seksenli ve doksanlı yıllarda, bazen tevazu görüntüsü altında, bazen de üzerinden hiç eksik olmayan korku ve öfke saikiyle Bediüzzaman’la ilişkilendirmeyi şiddetle reddeden FethullahGülen, ilk defa, 28 Şubat darbesi sonrası, “Bediüzzaman Said Nursi’den M. Fethullah Gülen’e Nurculuk” başlıkları altında sunulan nehir söyleşilerle, “Nurcu” olarak anılmayı kabul etti ve sanki B. Said Nursi’nin halifesi rolünü üstüne aldı.)
2.Üstad’ın bin bir emekle inşa ettiği, samimiyet kokulu, zarafet ve edep markası, “şakird” kelimesi, Gülen ve taraftarlarının iyice sırıtan ikircikli tavırlarıyla eşleştirildi, açıkça kirletildi. Oysa, Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ), Risale-i Nur’un saf güzelliğini, gönül çelmek ve adam kazanmak için yem olarak kullandı. Risale-i Nur’a olan muhabbeti sahih ‘nüve’ olarak kullanıp etrafında sistematik bir kalpazanlık sistemi kurdu. Çünkü her türlü sahtekârlığın, iftiranın, fitnenin, ‘sahih bir nüve’ye ihtiyacı vardır ve ne yazık ki, Risale-i Nur’un cezbesi ve canlılığı güçlü bir malzeme olarak seçildi.
3.Risale-i Nur talebelerinin, Üstad’ın sürekli vurguladığı ‘istiğna mesleği’ni doğru ve ciddi okuyarak, örgütsel davranış sergileyen hiçbir yapıyı ‘hizmet’ diye tanımlamamaları, bu sisteme dâhil olmamaları gerekir. Elbette ki Nur Talebelerinin de dernek ve vakıf kurma hakkı vardır, radyo, televizyon yayını yapabilirler, gazete ve dergi çıkarabilirler. Bu vatandaşlık hakkıdır, insanlık görevidir. Mesele, bu tür kurumlar üzerinden, Nur Talebeliğini, bir cephe haline getirmek, kurumlara ve yapılara münhasır kılmaktır. Asıl sorun, herkesin su ve ekmek gibi hakkı olan iman hizmetinin bir ‘taraf’a indirgenmesi, Kur’ân talebeliğinin ‘küme’leştirilmesidir. ‘Nefsini seven’ herkesi, rahle-yi tedrisine çağıran Üstad’ın talebesi olmak, sektörleşmeye ve klikleşmeye asla izin vermez.
4.Risale-i Nur mesleği emir-komuta zinciriyle, şeyh-mürid silsilesiyle yürümez. Hizmette “abi-kardeş” ilişkisi hürmeten vardır, mutlak itaat eksenli değildir. Üstad’ın kendisini bile Risale-i Nur’un önüne koymaması, elini öpmeye gelenlere “Risale oku kardeşim!” deyişi, Risale-i Nur’un yeterince “abi” olduğunun ispatıdır. Bizi Kur’ân talebesi yapan Risale-i Nur’un sayfaları aracısız ve vesayetsiz, protokolsüz ve ön-şartsız olarak herkese açıktır. Yeryüzünde imanın izzetiyle yaşayan, secdeye baş koyan her müminin, bundan da öte, şaşkınlık içinde çırpınan, varoluş sancısıyla sızlanan her insanın düşüncesine alt-yapı olacak kadar kuşatıcı ve kucaklayıcı düşünce demetidir Risale-i Nur. Bununla beraber, Risale-i Nur’un bugünlere ulaşmasında kelleyi koltuğa alarak mücadele eden, feragatlerinin binde biriyle bile sınanmadığımız saff-ı evvel Nur Talebeleri, ağabeylerin hatırı ve hürmetleri her şeyin üzerindedir.
5.Sahte Nur Cemaati olarak tasarlanan Gülen Örgütü, belli ki Nur Talebelerinin duru ve diri yürüyüşünü gölgeleme ve tökezletme projesidir. Risale-i Nur’un Kur’ân’a dayanan diriltici üslubuna, Üstad’ın tavizsiz ve şanlı yürüyüşüne karşıdan saldırmanın faydası olmayacaktı. Ne yazık ki, bu durumda, işin uzmanlarının çok iyi bildiği biricik etkili yöntem uygulandı. Karşısına değil, yanına geçilerek önü kesilmeye çalışıldı Risale-i Nur’un. İtinayla çakması icat edildi. Önce Nur Cemaati’nin yanına konuşlandırıldı Gülen Örgütü ve vakti geldiğinde de yerine geçirildi. Gülen’in, süreç içinde, Risale-i Nur’un sembol isimlerine yakın kişileri yanında tutması bu işin ne kadar ustalıkla yapıldığının delilidir. Çok değerli elmasın, cam parçalarıyla karıştırılabilir hale gelmesi, elmasın değer kaybetmesi için tek yoldur. Öyle değil mi?
6.Risale-i Nur hizmeti, hasbî bir harekettir, hesabî değildir. En büyük projesi, insanın imanla kabre girmesidir. ‘Gülen Örgütü’nün ‘imam’lar üzerinden yürüyen, sonu sorgusuz sualsiz emir-komuta zincirine dökülen hiyerarşik yapısının küstahlığa varan güç zehirlenmesi ve bugünkü hezimeti, ‘Cemaat’ kelimesinden ne anladığımızı gözden geçirmek için fırsattır. Yazık ki gelinen süreçte, çok değerli ve doğurgan olan, bereketin ve muhabbetin kaynağı olan ‘cemaat’ kelimesi de kirlendi ve kısırlaştırıldı. Nur Talebelerinin, istişare üzerinden yürüyen, herkesin hakikate doğrudan ulaşabildiği ‘sahabe mesleği’ temsilcileri olarak, söz konusu örgütten, sadece siyasal tavır olarak değil varoluş boyutunda da ayrışmaları elzemdir. Bilerek ya da bilmeden, Gülen’ın ‘kirli fiziksel başarısı’na özenilerek hedefe konulan ‘büyüme’ ve ‘güçlenme’ söylemleri İhlas Risalesi ekseninde gözden geçirilmelidir.
7.Hakiki Nur Cemaati, sivildir. Herkesin yanındadır. Siyasal mevzi kazanma hedefi yoktur, adam devşirme, taraftar artırma diye bir hesabı yoktur. Her doğrunun tarafında, her yanlışın karşısında olmaya çalışır. Grup taraftarlığı üzerinden değil, hakka taraf olmak üzerinden genişler. Adresi yoktur; halkın kendisidir. Kurumu yoktur; her insanı çatısı altına alır. Risale-i Nur adına, herhangi bir cephe açılamaz ya da örgüt kurulamaz. “Elimizde topuz değil nur var” demenin anlamı, Nur Talebeleri, taraftar ve tarafgir değildir demeye gelir. Topuz, güç eksenli bir duruşu temsil eder. Nur ise hak eksenli bir duruştur.
8.Risale-i Nur, Kur’ân’a talebe olmanın doğrudan yolu olarak herkese aittir. Eğer Risale-i Nur üzerinden insanları ötekileştiriyorsak, Risale-i Nur’u yanlış okuyoruz demektir. Eğer Risale-i Nur’u ‘bizim’leştiriyorsak, Risale-i Nur’un, her insanı düştüğü yerden kaldıran evrensel çağrısını duyamamışız demektir.
9.Yukarıda zikredilenler, elbette ki, Nur Talebelerinin siyasi olaylara ilgisiz olduğu anlamına gelmiyor. Üstad, haksız siyasi oluşumlara karşı tavrını yüksek sesle ve açık olarak ortaya koyar. Nur Talebeleri’nin bugün milleti kahramanca sokağa çıkaran, tanka ve tüfeğe canıyla karşı koymasını sağlayan imanî cesareti ve şehadet şuurunu besleyen binlerce şehidi vardır. Darbe girişimine ilgisiz kalmak, darbeye taraftar olmaktır. “On beş Temmuz”un ilk saatlerinde oğullarıyla sokağa fırlayan, altı gündür meydanlarda her partiden insanla beraber olan, yakın arkadaşlarını tank altında, acımasız kurşunlara şehit vermiş olan biri olarak söylüyorum ki, biz İşarat’ül İ’caz’da Kur’an inceliğini yazarken at sırtında savaşan gönüllü alay komutanı Said Nursi’nin talebesiyiz. “Müsbet hareket” haksızlığa tepkisiz olmak diye yorumlanamaz. Kur’ân’ın her harfinin hatırını soracak kadar incelik ve suskunluk içinde iken, gerekirse, tanımlanmış savaş cephesinde seve seve yer almaya hazır olmaktır Nur talebeliği. “Müsbet hareket”i pısırıklık, lakaytlık olarak yorumlayarak ortaya koyanlar Üstad’ı tanımıyorlar.
10.Söylenecekler bitmez ama bugün Risale-i Nur okumanın daha çok Kur’ân okumaya vesile olduğunu bir kez daha, bin kez daha vurgulama vaktidir. Üstad, Kur’ân adına yazılan eserlerin, zaman içinde, şeffaflığını kaybedip adeta Kur’ân yerine geçmesinden şikâyetçi olduğu için kaleme almıştır Risale’yi. Çok rica ediyorum, istirham ediyorum, bundan sonra daha çok Risale okuyalım ve bunu Kur’ân’ın diriltici nefesini insanlığa dokundurmak niyetiyle yapılmasını önceleyelim. Hayata taşıralım Risale-i Nur’u. Dersimizi insanlığa sunalım. Risale-i Nur üzerindeki bu meş’um karartmanın, bu zehirleyici zifirin kalkması için, pırıl pırıl, net ve açık, akıcı ve berrak, tarafgirlikten uzakta ve propaganda kokmayan Sözler’i kalbimizin gündemi yapalım. Bu vesileyle, iman hizmetinin öncelikli telaşımız olduğunu unutturan meşguliyetlerimi gözden geçiriyor, bu sırada kalbini kırdığım ne kadar kardeşim varsa, hepsinden tek tek özür diliyorum. Ayrıca, benim Nur talebeliğimi sorgulayarak, doğru bilgilenmeden, iyi niyetle bana hakaret eden kardeşlerime de hakkımı helal ediyorum.