Haricilerin günümüzdeki uzantısı “IŞID Teröristleri”

Vehbi KARA

Değerli bir gazeteci, IŞID Örgütünü İngilizlerin ortaya sürdüğünü hatta daha da ileri giderek Vehhabiliğin dahi İngilizlerin icadı olduğunu ileri sürmüştür. Bunun doğru olmadığını bizzat Bediüzzaman’ın eserlerinden istifade ederek rahatlıkla ileri sürebiliriz. Zira Bediüzzaman özellikle Vehhabiler konusunda çok açık ve net ifadelerde bulunmuştur.

Vehhabililer İngiliz icadı olmayıp az bir kısım Necid ahalisindendir. Necid, Orta Arabistan'da bir coğrafi bölge olup bedevi Arap kabilelerinin bulunduğu bölgeye verilen addır.

Vehhabiler hakkında Bediüzzaman "Vehhabi hadisesine yalnız Vehhabilerin Ehl-i Sünnete karşı müfritane bir tecavüzü nazarıyla bakmayacağız. Belki Ehl-i Sünnet, bir sû-i hareketiyle kadere fetva vermiş ki, Vehhabileri Ehl-i Sünnete taslit etmiş. Vehhabiler zulmeder; çünkü, hem çok müfritane, hem intikamkarane, hem Haricilik namına ettikleri için, cinayet ediyorlar" diyerek onların gerçek mahiyetini ifade etmiştir.

Yine aynı eserinde (28. Mektup 6. Kısım) "Koca alem-i İslamın havz-ı kebiri içinde ya erir, ya itidale gelir; çünkü menbaı hariçte değil ki, alem-i İslamı bulandırsın. Menbaı hariçte olsaydı, çok düşündürecekti" diyerek Vehhabilerin kökeninin İngilizler olmadığını menbaını başka yerlerde aramamak gerektiğini ifade eder. Tarihe müracaat edilse görülecektir ki Vehhabilerin kökeni haricilere bakar. Hz. Ebubekir ve Hz. Ali (Radiyallahu anhüm) zamanında yalancı peygamber Müseylimeyi Kezzab’ı öne çıkarmalarından ve zekat vermeyi reddetmelerinden dolayı bu topluluğa ağır darbeler indirilmiştir. Halid Bin Velid ve Hazreti Ali bunların savaşçılarını kılıçten geçirmiş tecavüzatlarını kırmıştır.

Harici denilen bu taife tamamen ortadan kaldırılamamış ve ecdadına karşı yapılan muameleden dolayı Hulefa-i Raşidin’e  (Dört Halife’ye) karşı bir kin ve düşmanlık beslemişlerdir. Bu topluluğun düşünceleri ve taraftarları zamanla azalmış lakin hiçbir dönemde ortadan kalkmamıştır. Adeta güç olarak incelmiş fakat tamamen bitmemiştir. Küçülerek günümüze kadar uzanmış bu topluluğun günümüzde söylenegelen adı ise “IŞID” olarak geçmiştir.

18. Asırda Vehhabilik olarak tekrar ortaya çıkan bu bedevi Arap taifesi, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa tarafından büyük ölçüde yıpratılarak kontrol altına alınmış ise de I. Dünya Savaşı esnasında İngilizlere aldanarak Osmanlı'ya ihanet eden Mekke Emiri yüzünden; yeniden güç kazanmıştır. Fırsatı iyi değerlendiren Vehhabiler, Mekke Emirini yenerek Mekke ve Medine başta olmak üzere Arabistan'ın büyük bölümüne hakim olmuşlardır. Bugünkü Suud Rejiminin dayandığı köken Vehhabi sülalesidir. Başkentin Riyad yani Necid coğrafyasında olması Vehhabi kökenli olmaları nedeniyledir.

Son dönemde bu harici uzantısı akımlar Suud Rejimininde nefretini kazanmıştır. Haricilerin tahribatlarını tarihi gerçekleri inceleyerek fark eden Suud ailesi, Ehl-i Sünnet’e karşı daha da olumlu bir tavır göstermektedir. Mekke, Medine ve Cidde şehirlerinde yerleşik bir hayat sürmeye başlayan bedevi Arap toplulukları şehirleşme ile birlikte bu aşırı düşünceden uzaklaşmaya başlamıştır. Nitekim Irak ve Suriye’de açıkça IŞID Örgütüne karşı Suudi Arabistan yönetimi savaşa girmiştir.

Vehhabiliğin günümüzdeki uzantısı olan IŞID örgütüne de "harici" gözü ile bakılmasında çok büyük bir hata yoktur. Zira Hariciler gibi mezar ve türbelere karşı aşırı bir hürmetsizlik hatta düşmanlık göze çarpmaktadır. Kendi düşüncesinden olmayanlara karşı İslam’ın kebair olarak yani büyük günah olarak kabul ettiği “insan öldürme fiilini” çok rahatlıkla gerçekleştirmektedirler. Zaten bu insanlara Suriye'de "harici" denilmekte bu isimle çağrılmaktadırlar.

Kendilerini yaptıkları İslam dışı uygulamalardan dolayı gayet yakından tanıyan Suriye ahalisi diktatör Esed rejiminin bunları besleyip büyüttüğünü de bilmektedir. Kendi rejimini meşru göstermek için “işte bana karşı savaşanlar bu teröristler” demeye getiren Esed zulümde IŞID Örgütünden geri kalmamaktadır. Fakat Batılı ülkeler Suriye'de zaman zaman rejimle mücadelesinden dolayı bu harici uzantısı örgütü farklı bir şekilde ele almakta “algı oprerasyonlarıo” ile özellikle İslam'ı "şiddet dini" olarak göstermek istemektedirler. Bu IŞID denilen ve kan dondurucu eylemleri ile tanınan örgüt bu konuda Batılılara istemedikleri kadar malzeme vermektedir.

Halbuki İslam "Silm" kelimesinden türetilmiştir ve kelime manası barış, huzur ve selam manasındadır. İslam’ın şiddet ile uzaktan ve yakından alakası yoktur. Müslümanlar "aslah tarik sulhtur" diyerek barışı önemsemiş Hudeybiyede şartlar lehine olduğu halde savaştan kaçınmışlardır. İslam’ın bir barış dini olduğu güzel ahlak ve fazilet dersi verdiğini asıl maksadının da Allah rızasını kazanmak olduğunda İslam alimleri müttefiktir.

İslam devletleri ve Müslüman topluluklar, kendisini ortadan kaldırmak için yola çıkan düşman ordularına karşı da aman vermemiş defalarca düşman ordularını savaş meydanlarında hak ile yeksan eylemiştir. Zannedildiği gibi İslam’ın yayılması bu savaş zaferleri ile değil güzel ahlak ile meydana gelmiştir. “La ikrahe fiddin- Dinde zorlama yoktur” ayetine uyarak savaşta yenilgiye uğramış dahi olsa düşman topluluklarının inançlarına dokunulmamıştır. 1400 Yıllık İslam tarihi buna şahittir. IŞID gibi nice terör örgütleri İslam’ın adını lekeleyemez sadece Cehennemde odun vazifesini görmek üzere çalışırlar, o kadar. Elbette bu olaylardan gerekli dersler çıkarmalı ve İslam’ı bize en güzel şekilde anlatan eserlerden istifade etmeliyiz. İşte Bediüzzaman ve Risale-i nur külliyatı bu konuda tam bir şaheser olarak karşımızda durmaktadır. İstifade edilmesi dileğiyle… 

 

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.