Haşir Risalesi sanatlı bir dille sanatın ve estetiğin kuram ve kuralları ile yazılmış bir eser. Bediüzzaman ifade ve teknikte de eserinin tek olmasını sağlamıştır, konu olarak çözümsüz ve tıkanmış bir konuyu açıklığa kavuşturduğu gibi teknik ve tematik olarak da selefe fark atmış ve taklid edilemez mührünü de vurarak orjinalliğini ortaya koymuştur. Çünkü haşir sıradan sanatçıların tek düze ve geometrik düzeni ile yazılmamıştır, kaotik bir düzen ile yazılmıştır. Küçük eserler merdiven gibidir büyük eserler ise uçsuz bucaksız ve geometrisi ve haritası çıkarılamayan eserlerdir.
Selimiye’nin mimarisini çözmek için bir Avrupalı mimar günlerce caminin ortaya yerine yatar yukarı bakar. Yine de eserin matematik ve mimari sırlarını çözemez. Sıradan sanatçılar düşünürler, eksersiz yaparlar, yazarlar, tashih ederler, düzenlerler bütün bunlar uzun zaman alır ama büyük sanatçılar birden yazar ve bütün estetik ve sanatsal kuralları eserlerinde gösterirler çünkü onların akli ve kalbi melekeleri bizim hızımızda çalışmaz, onlar bir kalem yazma anında bütün özellikleri düşünecek bir büyük zekaya ve hafızaya ve denetleyici bir büyük zekaya sahiptirler. Şimdi ben bu eserin teknik ve tematik düzenini ortaya bir şema ile çıkaramam, neyi, ne zaman, nasıl, nerede anlatmış, neden anlatmış? O kadar çok soru ve sorun var ki, şahıs ve tema örgüsüne kattığı elemanlar veya cüzler nasıl yerli yerine konmuş akla zarar bir düzeni var.
Bu yazıda teknik yapının değil de kullanılan dilin sanat ve estetik kuramlarına göre özel olarak seçilmiş ve ayıklanmış olduğunu görmekteyiz.
Sanatçılar eserlerini galerilerde halka arzederler, Bediüzzaman anlayışsız adama dünyayı anlatırken onu manalandırır ve der ki “hem sanayi-i garibe-i sultaniyenin meşheridir.” Sultanın garip sanatlarının teşhir yeri yani galerisidir, dünyayı kendi sanat eserlerini göstermek için bir sergi düzeninde yaratmıştır. Sergi kelimesi estetik bir kelimedir, sanat eserleri sergilerde sergilenir, anlayışsız adama hitap eder akıllı adam.
“Bu sergilere bak, ve şu ilanlara dikkat et ve bu dellallara kulak ver ki muciznüma bir padişahın antika sanatlarını teşkil ve teşhir ediyorlar. Kemalatını gösteriyorlar. Misilsiz cemal-i manevisini beyan ediyorlar. Hüsnü mahfisinin letaifinden bahsediyorlar, demek onun pek mühim hayret verici kemalat ve cemal-i manevisi vardır. Gizli kusursuz kemal ise takdir edici, istihsan edici, Maşaallah deyip müşahade edicilerin başlarında teşhir ister. Mahfi nazirsiz cemal ise görünmek ve görmek ister. Yani kendi cemalini iki vecihle görmek, biri muhtelif ayinelerde bizzat müşahade etmek, diğeri müştak seyirci ve mütehayyir istihsan edicilerin müşahadesi ile müşahade etmek ister. Hem görmek hem görünmek hem daimi müşahade hem ebedi işhad ister.
“Hem o daimi cemal müştak seyirci ve istihsan edicilerin devam-ı vücutlarını ister. Çünkü daimi bir cemal zail bir müştaka razı olmaz. Zira dönmemek üzere zevale mahkum olan bir seyirci zevalin tasavvuruyla muhabbeti adavete döner, hayret ve hürmeti tahkire meyleder. Çünkü insan bilmediği ve yetişemediği şeye düşmandır. Halbuki şu misafirhanelerden herkes çabuk gidip kayboluyor. O kemal ve cemalin bir ışığını belkibir zayıf gölgesini bir anda bakıp doymadan gidiyor.Demek bir seyrangah-ı daimiye gidiliyor.”
Sergi, ilan, dellal sanatın elemanlarıdır. Sergilerde eserler sergilenir, teşhir edilir, veya teşkil edildikten sonra teşhir edilir. Onbirinci sözde teşkil ve teşhirin safhaları anlatılır, çünkü önce dünyanın bir sergi ve teşhir yeri şeklinde yaratılması söz konusudur. Mesela dağlar kenarlara konmuş bulutlar semaya asılmış, ağaçların sair aksesuvarın yerleri tam yerinde ve zamanında, hayvanlar nasıl dağıtılmış velhasıl bir sergi olduğu her haliyle ortada. İnsan hem sergileyen hem de sergilenmiş bir canlıdır, güzellikleri sergiler kendisinde de ahseni takvim özellikleri sergilenmiştir. Risale-i Nur bir sanat mektebi, sanat fakültelerinde okutulacak kadar çok sanat metni var. Dünya da felsefenin büyük sanat dahileri bile bu kadar harika metinler ortaya koymamışlar.
Düşünen adamı yok Bediüzzaman’ın bu garip bir düşünen adam cühelanın elinde esir, vallahi ve hem billahi. Üzülme Yusuf’u kardeşleri kuyuya attılar. Elması demirci çöplüğüne atmaya çalışan ruhsuz inceliksiz adamlar. Şimdi metne bak güzellik ve estetik ıstılahlarından kelimelerinden ahirete gidiyor, nerede böyle bir ahiret anlatımı bul da beri gel.
Sergiler, ilanlar ve dellallar ne yapıyorlar, padişahın kemalatını gösteriyorlar, benzersiz gizli güzelliğini beyan ediyorlar, gizli güzelliklerinin inceliklerinden bahsediyorlar. Çünkü onun hem mühim hem hayret verici kemalatı ve manevi güzelliği vardır. Hayret de bir güzellik kelimesi eserler karşısında şaşırmak demek, manevi güzellik ve kemalat hep bunlar estetik asıllı kelimeler. İnsanın yeryüzündeki seyahatı Bediüzzaman’a göre bir güzel olmak, güzeli görmek, güzel işler yapmak seyahatidir. “Ben evreni güzel yarattım da ki siz de güzel işler yapasınız” -inna cealne maalelardi ziyneten leha lineblüvehüm ahsenü amela- ayeti bu dünyayı güzel işler yapmaya teşvik eden bir ayettir.
Seyirci bir sanat elamanıdır, insan bir seyircidir dünyada , seyrederken, takdir eder, beğenir, istihsan eder, maşallah der. Bütün bunlar Bediüzzaman’ın özelliğidir, her gün dağlara kırlara ilahi kainat sinemasını seyretmek için çıkar ve onları yüz sinema ve tiyatroya değiştirmediğini ifade eder. İşte u seyirciler güzellik seyirlerinin bir süre sonra bitmesi ile toprağa girip kaybolurlarsa ne seyirci olduklarının ne de seyrettiklerinin güzel olması onları memnun etmez, sinema çıkışında asılan seyircilere benzerler.Ölüm de bir sinema çıkışıdır.
Allah’ın mahfi yani gizli ve nazirsiz cemali güzelliği vardır. Çünkü bütün mahlukat perdeyi gayptan güzel biçimleri ile giyinir ve süslenir dünyaya gelirler, sanki toprağın arkasında bir estetik ve güzellik merkezi var ki öyledir, işte ölüm o güzellik merkezine tasarım ve biçimlendirme merkezine seyahattir. Bütün çiçekler ve güzellikler toprağa koş diyor bize biz bu güzellikleri oradan giydik buraya geliyoruz diyorlar. Bu güzel elbiseyi nereden aldın, filan yerden der gibi , bu güzel elbiseyi nereden giydin sen toprağın arkasından o zaman toprağa girmekten korkma biz ordan güzel çıktık dışarı sen de gir ve güzel ol. Bütün güzellikler hem güzeli gösterir hem güzelin kaynağına davet eder insanları .Topraktan çıkan güzel ona giren neden çirkin olsun, yanılsama.
Mahfi nazirsiz cemal görünmek ve görmek ister. Bir ressamın gizli ressamlık kabiliyeti dışarıya bir sanat eseri olarak çıkar, çünkü o kabiliyet dışarı çıkmak ister, çocuk doğmak isteyen anne gibidir sanat hissi de dışarı çıkmak ister, hapsolmaktan rahatsız olur. Hem görünmek ister hem de görmek ister, bunlar estetiğin genel yasalarıdır, ressam kendi yapar kendi seyreder, sonra başkasına seyrettirir ve zevk alır.
Müştak seyirci ve mütehayyir istihsan edici insandır, sanatseverdir, Bediüzaman’ın terminolajisinde insan sanat severdir, çünkü bu koca kainatı sanatlı yaratan insana da iki sanattan anlayan göz ve estetik ve güzelden anlayan bir dimağ vermiştir, göz bir hassedir ki ruh bu alemi o pencere ile seyreder derken neyi seyreder bütün güzellikleri. “insan gözü asgari düzeyde güzellikleri hisseden bir şekilde yaratılmıştır” der. O kendi sanatseverdir, talebelerini de sanat sever gibi yaşamalarını ister, bir gün arabada cevşeni unutan Zübeyr Abi’ye bugünde kainat sinemasını seyredelim der.
Bütün bu seyirci faaliyetleri ancak devamlılık ile olur, yoksa seyirciyi bir süre seyrettikten sonra toprağa gömmek güzele ve güzelliklere aşina ve güzellikler için kainatı yaratmış bir ilahın güzellik felsefesine uymaz, aksine tam çirkinlik olur.
Yine estetik bir cümle kurar. “Hem bütün raiyyet padişahın kıymettar ihsanatının nümunelerini ve harika sanatlarının antikalarını sergilerde temaşa etmek için şu teşhirgahta birkaç dakika durup seyrediyorlar.” Harika sanatlarının antikalarını sergilerde temaşa etmek, tamamen estetik kurgulu cümle , temaşa etmek nerede sergider, nerede teşhirgahta, teşhirgah galeri demek kainat güzel sanatlar galerisi. Sanat , sergi , antika, temaşa, teşirgah seyretmek tamamen estetik menşeli ve estetiği ve sanat terimleri lügatlerinde sayfalarca bunlara dair izahlar var. Bediüzzaman felsefenin sanata hizmet eden yönü ile dost olduğunu söylüyor, işte böyle . Estetik tarihinin sadece donuk güzelliklere hasrettiği güzeli Bediüzzaman ahirete kapı yapar.