RİSALEHABER
Latif Erdoğan, küresel ilaç sanayiini ellerinde tutan güruhun şifa yerine hastalık üretmekle meşgul olduğunu belirterek, "onlara göre asıl olan hastanın şifası değil, ilaçlara bağımlı hale gelmesidir" dedi.
Yeni Akit'teki yazısında Hastalar Risalesi'ne dikkat çeken Erdoğan, kapitalist sistemin nasıl işlediğini şöyle anlattı:
Hastalar Risalesi isimli deva yüklü eser
"Bediüzzaman Said Nursi, Hastalar Risalesi isimli deva yüklü eserinde, hastalığın psikolojik yönleri üzerinde ısrarla durur, korkunun, endişenin, evhamın, ümitsizliğin hastalığı nasıl tetiklediğini bir bir örnekler vererek anlatır. Aslında hakiki tıp ilmi de aynı şeyleri söyler, bu tür negatif hallerden uzak durulmasını önerir.
"Ancak insanı bir ticaret metaı haline getiren kapitalist sistem aksini yapar. Rasyonellik maskesi altında gizlediği şeytani yüzüyle önce hastanın aklını sonra da parasını alır. Ölümü gösterip sıtmaya razı etme taktiğini kullanır. Küresel ilaç sanayiini ellerinde tutan malum güruh, bilindiği gibi şifa yerine hastalık üretmekle meşguldürler. Onlara göre asıl olan hastanın şifası değil, ilaçlara bağımlı hale gelmesidir. Dünyada sağlık sektörü maalesef bu fasit daire içinde dönmeye mahkûm edilmiştir. İyi niyetle bu sektöre girenler bile, bir süre sonra rekabet edebilmek uğruna aynı sarmalın bir parçası olmaktadır.
Koronavirüs musibetinin öğretici ve eğitici yanları
Günümüzde salgın hastalıkların küresel güçler arasında gerçekleşen savaşın bir parçasına dönüştüğünü belirten Latif Erdoğan yazısını şöyle sürdürdü:
Dünyayı saran ve sarsan bir illetten, koronavirüsten bahsediyoruz. Böylesi musibetlerin öğretici ve eğitici yanlarından istifade edebilmenin de tam zamanıdır. Disiplinli bir hayat sürmenin, lüzumsuz ve fantastik sarfiyattan uzak durmanın, kendimize, ailemize, yakınlarımıza vakit ayırmanın, uzak-yakın bütün dünya vatandaşlarının dertleriyle dertlenmenin zorunlu tecrübelerini yaşıyoruz. Sağlığın, sıhhatin, afiyetin ve bunları bütün yönleriyle besleyen şifanın varlık hikmetini, hastalıkların ikaz ve uyarılarıyla daha bir derinden hissediyor; hakiki şifa veren Yüce Zata yönelişlerimizi daha samimi, daha ihlaslı gerçekleştiriyoruz.
Musibetlerin aynı zamanda duanın da vakti
Musibetlerin aynı zamanda duanın da vakti olduğunu biliyor, böylesi zamanlarda duanın bütün katmanlarına yükselişin pratiklerini yaşıyoruz. Bir taraftan fiili dua yapıyor, koruyucu bütün tedbirleri alıyor; diğer taraftan ıstırari duanın enginliklerinde ulaşacağına inandığımız ilahi yardımı rasat edip gözetliyor; bir başka taraftan da ülfet sebebiyle gizlenen kavli duaların sırlı perdelerini aşarak aklımızı, kalbimizi, ruhumuzu ve mahiyetimizi oluşturan bütün his ve duygularımızı inkişaf ettirmenin yollarını araştırıyoruz. Acizliğimizi, hiçliğimizi idrak ile nefsimizi, benliğimizi terbiye ve tasfiye ediyoruz.
Ehl-i iman için ölüm, vazife-i hayat külfetinden bir terhistir
Dünyanın fani ve geçici lezzetlerini, zevklerini acılaştırarak bizi ahiretin gerçek ve ebedi hazlarına, lezzetlerine yönlendiriyor böylesi musibetlerle yüzleşmek bir de. Hadiste çok anın diye ferman buyrulan ölümü hatırlatıyor, onun bize bizim de ölüme çok yakın olduğumuzun uyarısını yapıyor. Bir taraftan da ölümün hakikatine uyanmamızı sağlıyor:
“Ehl-i iman için ölüm, vazife-i hayat külfetinden bir terhistir. Hem dünya meydanındaki imtihanda, talim ve talimat olan ubudiyetten bir paydostur. Hem öteki âleme gitmiş yüzde doksan dokuz ahbap ve akrabasına kavuşmak için bir vesiledir. Hem hakiki vatanına ve ebedi makam-ı saadetine gitmeye bir vasıtadır. Hem zindan-ı dünyadan bostan-ı cinana bir davettir. Hem Halık-ı Rahimin fazlından, kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret etmeye bir nöbettir.” (Hastalar Risalesi)
Cenab-ı Hakk’ın lütuf ve ihsanıyla Türkiye, aldığı tedbirlerle ve işin başından beri sergilediği risk yönetimi başarısıyla koronavirüs belasını en az hasarla atlatacak ender ülkelerden biri olarak görünüyor. Bu başarı, zatında değerlidir ve başka ülkelerin başarısızlığına mukayese ile elde edilmiş nispi bir başarı da değildir. Bu sebeple de söz konusu başarıda emeği geçen herkesi yürekten kutlamak ve milli hafızada birer yad-ı cemil olmalarını temenni etmek durumundayız. Zaman, birlik, beraberlik, dayanışma, yardımlaşma ve dualaşma zamanıdır.