İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sedat Özkan, hastalık karşısında erkeğin inkarcı ya da reddeden tutum benimsediğini, kadınların ise daha evhamlı, kaderci bir tavır ortaya koyduğunu belirtti.
Özkan, yaptığı yazılı açıklamada, kadın ve erkeklerin hastalıklara yaklaşımının birbirinden farklılık gösterdiğini anlattı. Özkan, kadınların sağlık sorunuyla ilgili araştırma yapıp, ilaçlarını düzenli almaya çabaladığını, erkeklerin ise daha farklı yaklaşım sergileyebildiklerini aktardı.
Hastalığa ilişkin tutumları etkileyen çok faktör bulunduğunu ve çeşitlerine göre tepkilerin değiştiğini vurgulayan Özkan, "Psikolojik olarak hastalığın algılanış şekli ve kişinin içinde bulunduğu durumun yanı sıra aile, yakın çevre ve sağlık ekibinin hastalığa ilişkin tutumları da çok önemli" ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Özkan, hastalığı ve cerrahi girişimleri, yeterlilik ve öz güvenlerine bir darbe olarak algılayan erkeklerin bu nedenle hastalıktan daha fazla korktuklarını belirterek, şöyle devam etti:
"Toplumun yapısı da erkeğin hastalığa yaklaşımını etkileyen önemli bir faktördür. Ataerkil yapı gereği erkek çalışan ve evin geçimini sağlayan kimliğinde, kadın ise bakım veren rolündedir. Bu nedenle erkekler daha çok girişimci ve atak olurken kadınlar daha özverili ve toparlayıcıdır. Erkek, hasta olunca inkarcı ya da reddeden bir tutum benimserken kadınlar daha evhamlı, kaderci bir tavır ortaya koyuyor. Her iki cinsiyetin de yaşam engellerine verdiği tepki birbirinden farklıdır."
- "Cerrahi işlemler erkeklerin psikolojisini bozuyor"
Prof. Dr. Özkan, cerrahi girişimlerin erkeklerin psikolojisini etkilediğini, kadının ise hastalığı çok daha kısa sürede kabullenerek ameliyat sonrası günlük yaşamını daha kolay yönetebildiğini vurgulayarak, şu değerlendirmede bulundu:
"Erkek için ameliyat sonrası hayat biraz daha zorlaşmaktadır. Kendini yarım insan hissetmeye başlayan erkeklerin çoğu cerrahi girişimi, yeterliliğine ve erkek potansiyeline bir darbe olarak algılamaktadır. Kadın ise hastalığı kabullenip günlük yaşamına daha kolay dönebilir. Bu kişilere, yeni bedenlerine uygun yeni bir ruh, yeni bir ego ve işlevsel yeni bir yaşam sağlanmalı. Hastalığın yarattığı kriz ve kayıplardan doğru muhasebe ve değerlendirme yapılarak, daha pozitif bir ruh halinin çıkarılması çok önemlidir. Krizler karşısında daha deneyimli, daha güçlü ve daha dirençli bir yapının oluşturulması gerekmektedir."
- "Tıbbi ve ruhsal tedavi eş zamanlı yapılmalı"
Sedat Özkan, tıbbi ve ruhsal tedavinin eş zamanlı yapılması gerektiğini bildirerek, hastalık ve operasyonların sadece kişiyi değil, ailesini ve yakın çevresini de etkilediğini anlattı. Ailelerin genellikle hastalıkla nasıl baş edeceğini bilemediğini ifade eden Özkan, bir kısmının abartılı bir koruyuculuğa yöneldiğini ve kişinin rehabilitasyonunu güçleştirdiğini kaydetti.
Ani kayıplar sonucu aile yakınlarını kaybeden çocuklarda da daha dramatik durumların yaşanabileceğine dikkati çeken Özkan, "Kronik hastalıklarda kişiler elimizden geleni yaptık duygusunu yaşayabilirler. Ani kayıplarda ise daha dramatik durumlar gelişir. Çocuklarda ciddi yas reaksiyonları ortaya çıkabilir. Bebekken annesini ya da babasını kaybeden bir çocukta büyüme ve gelişme bozukluğu görülebilir. İşte bu nedenle tıbbi tedavi ve bakımla ruhsal tedavi ve bakım eş zamanlı ve eş güdümlü sürdürülmelidir" ifadelerini kullandı.
aa