بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
Evde kapana kısılmış gibi otururken; yiğit arkadaşım öğretmen Sungur'un telefonu geldi. "Caddede çınarın altında bekliyorum" dedi.
Gece eğitimindeki asker gibi hızla caddeye indim. Bu sefer kucaklaşamadık.
Yüzüne baktım tam görev emri konumundaydı.
Zübeyr, Ceylan kararlılığında görünüyordu.
Omzunda orta boy deri bir çanta vardı.
Kararlı adımlarla otobüs durağına yürüyorduk. Caddede insanlar maskeli ve gergindi.
Biz de maskeliydik. Bu şekilde otobüse bindik. (10 Nisan 2020 saat 11:00)
Antalya Araştırma Hastanesi önünde inip genel giriş kapısının uzağında; dış kapıya yakın uzun bir saksının kenarına çantamızı koyduk.
Hastaneye gelenler son derece azalmıştı.
İçinden Hastalar ve İhlas Risalelerini çıkarıp kenara dizdik. Sonra dezenfektan ve kolonyayı çıkarıp ellerimizi ovduk.
Ardından ellerimize aldığımız risaleleri tanıtmaya başladık;
-Geçmiş olsun Hastalar Risalesi hediye ediyoruz
-Sağlıkçı ve doktorlarımıza takviye.
-Hastalar Risalesi hediye, manevi takviye.
Önce doktorlar, sonra hemşire ve çalışanlar almaya başlayınca sevindik.
Hasta yakınları da alıp teşekkür etmeye başladıkça sevincimiz çoğaldı.
Mesafeyi korumaya özen gösteriyorduk.
Risale hediye ettiğimizde, "başkalarının kolonyası güzel kokarmış" deyip fısfıslıyorduk.
Tebrik ve takdir edenler, sevgiyle bakanlar da çıkıyordu.
Tam bir ilkbahar havası ortalık günlük güneşlikti.
Başhekimden izin alma gereği duymadık. Çünkü hastanenin tüm personeline gönüllü katkı yapıyorduk. Zararlı bir şey yapmadığımız gibi yasal ve meşru bir iş de yapıyorduk. Sonra yaklaşan hastane güvenlikçilerine kolay gelsin deyip hediyemizi sunduk. Teşekkür ettiler.
Hasta ve sağlıkçılara destek olduğumuzu, Said Nursi Hazretlerinin bu eserin yazarı olduğunu açıkladık.
Bu şekilde şevkle 100 adet eser dağıtmak nasip oldu.
Bu arada kapı iç kısmında oturan iri bir hademe yanımıza yaklaşıp; hastane dış kapısına çıkmamızı, burda dağıtmanın yasssak olduğunu söylemesin mi?
İzah ettik, anlattık içeri gitti.
Yanımızdaki temizlikçiye doktorların girip çıktığı kapıyı sorduk. Acil tarafını gösterdi.
O tarafa gittiğimizde doktorlar açık kantinde çay içip sohbet ediyordu.
"Kolay gelsin, afiyet olsun" deyip Hastalar Risalesi hediye ettiğimizi, sağlıkçılara yardımcı olduğumuzu belirtip kitap hediye ettik karşılıklı teşekkürle ayrıldık.
Sonra acil önündeki dış kapıda sağlıkçılara hediye ettik.
Acile giren hasta yakınlarının dikkati yoğun olduğundan tekrar genel giriş kapısının dışına dış duvarın iç kısmına gittik.
Bu arada uyuşturucu için kan ve idrar tahlili veren iki gence de hediye ettik.
Memnuniyetle alıp hastane duvarına yaslanıp okumaya başladılar. Ciddiyetle okudukları belliydi. Ayrıca onlarla simitlerimizi paylaştık.
Oldukça yoksul görünüyor ve Roman'a benziyorlardı.
Duruma göre İhlas Risalesi'ni beraberce alanlar da oluyordu.
Derkeen iki özel güvenlikçi kararlı adımlarla yanımıza gelip dışarda dağıtmamızı söylediler.
Sungur alttan alıp sağlıkçılara ve hastalara manevi yardım yaptığımızı belirtip; 1. Deva'dan okudu. Hem de "size yardımcıyız" diye ekledi.
Yeşil gözlü ve yakasında Arda yazan çok kararlıydı.
"Siz göreviniz yaptınız sağ olun" dedik.
Arda biraz uzaklaşınca yanındakine:
“bak ne güzel gümüş yüzük takmışsın, sen bari yardımcı ol” dedi Sungur.
O güvenlikçi hiçbir şey demedi. Kararsız gözüküyordu. Yeşil gözlü bir yerlere telefon ediyordu...
Az sonra bir jandarma uzman ve bir polis gelip; "yassah hemşerim dışarı" demesin mi...
Aramızda uzun ve bazen yüksek sesli konuşmalar oldu. Yasadışı, paralı bir şey yapmadığımızı izah ettiysek de ikna edemedik.
Tartışmalı konuşmalara çevredekiler de ilgi gösterdi. Hatta duvar dibinde okuyan gençler konuşmalarıyla müdahil oldular ama Sungur koluna girip uzaklaştırdı.
Hastane dış kapısında kitap hediyesi çok anlamlı olmadığı gibi imanın ve bilginin izzetine de zıttı. Taa baştan olsaydı çıkılabilirdi.
Amma emir tarzında buyurgan sözlerden sonra artık dış kapıya çıkmak olmazdı.
Elimizde yiğit üstadın kitaplarını tutuyorduk.
Sungur, “arkadaşlar siz görevinizi yaptınız sağ olun konu anlaşıldı” dedi.
"Amma biz buradan bir adım atamayız. Biz yanlış kötü bir şey yapmıyoruz. İzin almaya da ihtiyaç duymuyoruz" dedi.
Biz iki kişi, jandarma, polis, güvenlikçi 7-8 kişi olmuştu.
Sonra "hakkınızda tutanak tutmak zorundayız" dediler.
O zaman lütfen hastane karakoluna.
Sungur "hayhay gidelim" dedi. Çantasını omzuna astı. 10 kişilik kafile acildeki polis karakoluna yöneldik. O iki gence selam verip sakin olmalarını söyledik.
Karakolda 3 çeşit güvenlik bize nasihat etmeye başladı.
Sungur, "biz her tedbirimiz alıp size yardım etmeye geldik. Başka bir amacımız yok. Bu kitaplar da acildir, yasaldır 50 dilde basılmıştır" dedi.
Düşük sesle:
"Sorun bakalım kim göndermiş derken" biri, "hocam fetö-metö ne bileyim" deyince Sungur ayağa kalkıp nutka başladı.
Antalya'daki 37 yıllık lise öğretmenliği, okuttuğu bu hastanedeki görevli doktorlar, milletvekili, belediye başkanı vb. saydı.
Bunlardan sadece bu araştırma hastanesindeki ameliyat doktorunu aradı. Bilgi verdi. O da izinliymiş. "Sıkıntı yok" deyip kapattı.
Avukat vb. kimseyi aramayı düşünmedi.
En tanınmış bir abiyi bilgilendirme kabilinden aradı. O da şartları anlatıp nasihat etti.
Fetö belasının iman ve nur hizmetine verdiği zararın korkunçluğunu bir kez daha benliğinde acı ve alevli şekilde idrak etti.
Fetö'ye yeterince tepki vermeyen basıncı kardeşlere sitem ve öfkesini yolladı.
Çünkü 41 yıldır ilk defa güvenlikçiler bu kadar şüpheci ve anlayışsızdı.
İnsan hissetmez mi yani.
Siz fetöcü veya karışımı olmalısınız der gibi bakıyorlardı.
Hatta bir bayan doktor, Risaleler hala basılıyor mu deyip kitabı da alınca şok olmuştuk.
Kamuoyu algısı zehirlenmişti ve düzeltmek Allah'ın yardım ve desteğine bağlıydı. Farklı ve derin bir kesit göz önündeydi.
İkinci kez nur davasının sakatlandığını hakkalyakin gözlemledik.
Odada bir yanda TV bir yanda telsizler bir yanda araba fiyatları karışmıştı.
Kimlikleri aldılar tutanağa başladılar, "mesafe korumadan ceza kestik" dediler.
Risale-i Nur'un yasallığını kabul etmek zorunda kaldılar ve sosyal mesafeye taktılar.
Oysa tek bir mesafe ihlali bile olmamıştı.
Kitaplarımızı aldık; "bir korona yetmeyecek" diye haykırıp karakoldan çıktık.
Yarından itibaren diğer hastanelerin dış kapısında dağıtmak azmiyle yürüdük.
Hz. Muhammed Mustafa (sav) "zahmet rahmettedir" buyurdu.
Üstad Nursi de "zahmet makbuliyet işareti" diyor.
İkimiz de bu gerçeklerle teselli bulup inşirah ve itminan doluyduk.
***
Hastane karakolundan çıkıp yürürken iki manzara aklıma geldi.
Birincisi internette videosu var, Azeri bir kardeş Hastalar Risalesi'yle müslüman olan bayan Rus radyo spikerin hikayesini anlatıyor.
Orda bir hastaneye yeni atanmış müdürün, tüm hastanede dinlenecek şekilde Hastalar Risalesi okutması vakası var. Hatta Rus idari yönetmeliğine göre yeni müdür bu icraatıyla yenilik ve değişim başarısı kazanıyormuş.
Bu videoyu izlemelisiniz. Hele ülkemizde bu yaşadıklarımızdan sonra.
Akla gelebilir ki niye başhekimden izin almadınız. Önce izin alacak bir durum yoktu. İkincisi iyi bir nasihattan sonra arkamıza bakmadan gideceğimizden o kadar emindik ki..
Aksini düşünen centilmenlere bu şekilde başvurup sonucunu Risale Haber’e yazmalarını öneriyoruz.
Gerçekten de şu ortamda ne şekilde olursa olsun hastaneye nurcu hizmeti şart ve vaciptir.
Yoksa Allah korusun kötü mesul olduğumuz gibi 2.koronaya da sebep olanlar içinde olabiliriz!..
İkinci hatırladığımız Ödemiş kahramanı Mehmed Özkan'ın İtalya hizmetleri hatırasıydı.
Basında çıkan fotoğraflarda görüldüğü gibi dil bilmeyen bir yabancı adam, sokakta meydanda Sözler dağıtıyor; karakolla engelleme bir yana, sempatiyle bakılıyor.
Demokrasiye çemkirenlere derim ki bu kafayla 100 yıl da gitsek biz adam olmayız amma Rus ve İtalya yerin dibine batsa yine ayağa kalkar.
Uyur gezer hamaset hele Nur talebesine yakışmıyor!
Son bir söz de eski demokrat lider içişleri bakanımız Süleyman Soylu'ya:
Muhterem bakanım bu satırları okursanız kimseyi şikâyet ettiğimi düşünmeyin.
Ama hayatın ortasından istihbaratı ancak sıradan vatandaştan alabilirsin.
Bu sebeple manevi hizmet adına, gayretli nurculara bir fırsat sunup, hastanelerde Hastalar Risalesi dağıtımını temin etseniz de muhterem Mehmet Görmez Hoca gibi gökler arşivinde adınız olsa...
Bizim orda "kuru kuru kurban olur gadanı alırım olmaz" derler.
Koordineli ve kombin çalışmayı ne gün becereceğiz yiğit bakanım!
****
"Nerede olursanız olun ölüm size ulaşır; sarp ve sağlam kalelerde olsanız bile."
Âyet-i kerîmenin devamı şöyledir:
"Kendilerine bir iyilik dokunsa "Bu Allah'tan" derler; başlarına bir kötülük gelince de "Bu senden" derler. "Hepsi Allah'tandır" de. Bu topluma ne oluyor ki, hiç söz anlamaya yanaşmıyorlar."(Nisâ Sûresi 78)
Aişe Validemizden rivayetle şu hadis-i şerif gelmeli aklımıza: “Taundan kaçan harpten kaçan gibidir. Taunun çıktığı yerde sabredip kalan kimse ise, Allah yolunda savaşan mücahid gibidir.” (Feyzü’l-kadir, 4/288; Heysemi, Mecmeu’z-zevaid, 2.)