Güleç abimiz ile hizmet amaçlı, Almanya yolcusu idik. Yanımızda 3 valiz dolusu Risale-i Nur var. Alman kontrolünde kardeşimin eşi dedi ki "sorduklarında valizlerde giysi filan var dersin" dedi. Ben "tamam" dedim. O ise yine gülümsüyordu. Lisan-ı haliyle ders vereceğini nerden bilebilirdim ki...
Her zamanki naif haliyle bize öncelik verdi. Arkamızda olmasına rağmen, önce rahmetli Fırıncı abiyi aldılar. Valizde ne var dediler. Fırıncı abi, hiç duraksamadan "kitap" dedi. "Geç" dediler. Sıra bana geldi. Kararsız kaldım. Bir yanda Fırıncı abinin pervasızlığı, diğer yanda eniştenin tembihi...
Sordular... İngilizce olarak "kitap ve kıyafet var" dedim. Valizi açıp kapadılar. Geçirdiler.
Salona geçip bekliyoruz. Epey sonra enişte de geldi. Meğer epey didiklemişler. Valizi bir iyice incelemiş, sorular sormuşlar.
Uçakta; biz uyuklarken o, yarışmada birinci olan "Bediüzzaman Orotoryosu" kitabımı okuyup bitirdi. Bir-iki tavsiyede bulundu.
Bizden daha cevval ve hızlıydı. Kendi valizini taşıması yetmez gibi benim valizi de taşımaya çalıştı. "Hizmetin kitapları bunlar, taşımak vazifemiz" demişti.
Oğlumun düğününe davet etmiştik. Hiç üşenmeden, hasta haliyle gelmiş, Kur'an-ı Kerim hediye etmiş, duanı almıştık.
Vefa, incelik dersi vermiştin yine.
Ah Fırıncı abi...
Boğazım düğüm düğüm.
Saffı evvelere dahil oldun.
Biz burda iyiden iyiye mahsun ve melûl olduk.
Kimsesiz, yetimler gibiyiz.
Tüm sevdiklerimiz öte tarafta. Ebedi yurtta. Ve inşallah hepsi Cennet-i alâda.
Yildız kayması mı desem... Yaprak dökümü mü?... Vedasız yolculuk mu?...
Bilemedim.
Aziz Üstad'ımın emanetiydin. Layıkıyla değer veremedik.
Bursalı olduğu için, sık sık gelirdi. İttihad Eğitim ve Kültür davetlisi olarak da, Nesil grubu davetlisi olarak da her gelişinde, kardeşler ittihad ve tesanüd tablosu sergilerdi.
Biz senden razıydık. Hizmetine, gayretine, nezaketine, efendiliğine şahittik.
Mevlâm razı olsun. Melekler şehadet eylesin.