Cenab-ı Hakk her ruha münasib bir cismaniyet verip o ruha lâzım cihazlar ile o cismaniyeti donatarak, bir bayram yeri olan dünyaya bir defa için göndermiş. Şüphesiz buruhlar içinde en ulvisi insan ruhudur. İnsana verilen cihazlar da o ulviyete münasib bir tarzda verilmiş. Türlü türlü acaib bu cihazlardan birisi de hayal kuvvesidir.
Hayal, en önemli ve en hızlı işleyen cihazlarımızdan biri. Hızı öyle yüksek ki ruhumuza binek olabiliyor. Ruh pek çok hakikate hayal vasıtasıyla seyahat edebiliyor. Elli bin senelik bir mesafeyi bir günde alabiliyor. Bir cihetiyle bizi zamanın ve mekanın kaydından kurtarıyor. Zaman ve mekanla kayıtlı olmayan ruhumuzun nefes almasına menfez açıyor. Ruh için güzel bir binek oluyor.
Risale-i Nur Külliyatı hayalin eline pek çok malzeme vermekle onu işlettiriyor. Hayali, hakikati görecek bir meleke sahibi olabilmeye eğitiyor. Hayali kullanarak yapabileceğimiz bazı işleri sıralamaya çalışalım;
- Arap Yarımadasına, Asr-ı Saadete gidip Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam’ı iş başında ziyaret edebiliriz
- Namaz için kıbleye yöneldiğimizde Kabe’nin etrafında teşekkül eden safları görebilir ve kendimizin bulunduğu yerden geçen safa dahil olduğumuzu görüp, satıra benzeyen o saflarda bir harf gibi kendimizi hissedebiliriz
- Yine namazda nabudu ve nestain derken hayalimiz ile üç cemaatle beraber olduğumuzu görebiliriz ki bu üç cemaat: vücudumuzun zerreleri, bütün ehl-i tevhid cemaati ve kainatın tüm mahlukatıdır
- Tesbihatımızı yaparken Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam’ın muvacehesinde yüz milyon zatlar ile beraber Efendimizin ser-zakirliğinde tesbih çektiğimizi görebiliriz
- Namazın teşehhüdünde okuduklarımızın Allah ile Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam arasındaki mükâleme olduğunu hayal ederek o an kıldığımız namazın mirac-ı ekberin azim nurunun bir lem’ası olduğunu hayal edebiliriz. (gözden kaçırmayalım ki, bunların hepsi de bir hakikatin hayalen görünmesinden ibaret)
- Salavat getirirken Efendimiz Aleyhissalatü Vesselamın bizi işittiğini hayal edebiliriz.
- Kur’an okurken oradaki enbiya ve melaike ile hayalen görüşebiliriz
- Hayalen kabrimize girebiliriz
- Risale okurken kendimizi Üstadın medresesinde hayal ederek bizzat ondan ders aldığımızı görebiliriz. (Hulusi Ağabey, Risalelerin karşısına oturduğunda; Kur’an’ın mucizeleri mecmuasının karşısına, Üstadımın medresesine, Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam’ın Ravza’sına ve nihayet Rabbü’lÂlemîn’in huzur-u lâmekanîsine çıkıyorum diyor ve hayalen de demiyor. Demek böyle bir hakikat var. Yol açık çünkü Risalelerin –orijinal ifadelerinin- kutsiyeti var. Bizi bir yere taşıyor)
- Zindanda iken veya zindana benzer bir halette iken saraylarda veya saray misal yerlerde gezebiliriz
- Okyanusların dibinde balıklarla yüzebilir, kuşlarla beraber havada uçabiliriz
- Yıldızlara çıkabilir ve galaksileri seyr edebiliriz
- Uzakta olan, hatta berzahta olan sevdiklerimiz ile görüşebiliriz
- Cenneti görebiliriz
- Cehennemi görebiliriz…
Sanırım size de malum oldu ki hayalen yapabileceklerimizi saymakla bitiremeyiz çünkü hayalin dairesi o kadar geniş, cevelan sahası o kadar vasidir ki hayalle yapılabilecekler de o nisbette fazlalaşıyor. Zira Rahmet hazinelerine anahtar olan bir alet ile neler yapılmaz ki.
Hayalen görülenler akılla düşünülebilen ve kalben de hissedilebilen şeylerdir. Hayal ettiklerimizi aynı yaşadıklarımız gibi hissedebiliriz ve cismimizle gidemeyeceğimiz yerlere hayalen gidebiliriz. Demek hayal gözü o kadar keskin ki şu an bulunduğumuz zaman ve mekan içinde olmayan veya sığışamayan şeyleri görebiliyor. Geçmişe ve geleceğe nüfuz edebiliyor ve hatta mevhum şeyleri bile varmış gibi hazır hale getirebiliyor. Mesela Üstadımız hayaline soruyor: “sana bir milyon sene ömür ve dünya saltanatı verilmesini, fakat sonra ademe ve hiçliğe düşmesini mi istersin? Yoksa, baki fakat âdi ve meşakkatli bir vücudu mu istersin?” Demek ki hayal vuku bulmayacak olanı da idrak edebilme yeteneğine sahip ki bir milyon sene yaşamak ve ademe düşmek ile bekaya mazhar olan bir vücudu kıyas edebiliyor. Ya da bunları hayal gösteriyor ve akıl mukayese ediyor.
Hayalimizin güzel çalışması ve hakikate aşina olması için elbette yapmamız gerekenler var. Zira her cihaz gibi hayalin da yerinde kullanılması veya su-i istimali söz konusu. Bize verilen diğer cihazlarımız gibi onu da öncelikle tahripten, haramlardan muhafaza etmek ve ne için verilmiş ise o yolda sarf etmekle mesulüz. Böylece hamdin şubelerinden olan şükr-ü örfî’yi de ifa etmiş olabiliriz.
Şüphesiz hayalimizi en çok kirleten ve belki dumura uğratan,ard arda hızlıca geçen görüntüleri takip etmektir. Ruhumuz göz penceresi ile bu alemi seyrediyor ve gördüğümüz suretler de hayalimize nakş olunuyor. Dolayısıyla hakka açmak istediğimiz hayalimizi batıldan korumak durumundayız. Rast geleni seyr etmek bu açıdan bakınca hayale atom bombası atmak gibi bir şey.
Hayali kuvvetlendirmek için ise egzersiz yapabiliriz. Mesela okumuş olduğumuz risaleleri hayalimizde canlandırabiliriz. Söz gelimi Yedinci Şua’nın mertebelerinde hayalen seyahat edebilir ve verdikleri dersleri hayalen dinleyebiliriz. İlim bir nur olduğundan akıl ve hayalimizdeki zulmetleri dağıtacaktır inşallah. Ve hayalimiz bu seyahatlere alıştıkça ve gözleri açılıp görmeye başladıkça onları kalben hissetmenin de yolu açılacağını ümit edebiliriz. Kalb hissetmeye başladıktan sonra görmeye de başlayabilir biiznillah. Zannederim kalbin gördüğü hakikatler, ruh tarafından da hissedilenlerdir. Ruh da önce hissetmeye başlıyor sonra yavaş yavaş (belki de ansızın) görebilir.
Demek kalbin ve ruhun hayatlanması ve kalb ve ruhun derece-i hayatına ulaşılabilmesi için hayalin çok önemli fonksiyonu var. Önce hayalin görmesi ile kalb hissediyor. Kalb hissetmekten görmeye çıkınca da ruh hissediyor. (Allahua’lem).Kalbden önce aklı da bu arada zikredebiliriz fakat genişlik açısından hayal akıldan daha ziyade yakın kalbe.
Bir mü’minin, kainatın kuruluşundan kıyametin kopmasına kadar uzanan manevî bir ömrü olduğunu nazara alırsak elbette bütün zaman ve bütün mekanı ihata edebilecek cihazatının olması lazım. Cisim ise hem fani hem dairesi çok dar olduğundan bu manevî ömre vesile olacak hayatî cihazların olması lazım ki geçmiş ve geleceğe uzanabilsin. Bu sonuca varmak için bu ön kabulle başlamamız da şart değil. Sadece kendimize baksak ve 60 veya 80 sene ömür sana yeter mi desek cevap ortada…
İnsana ne dünya ne de fani ömür yetmiyor. Öyle istidad verilmiş ki ille ahirette neşvünema bulmak ile nefes alabilir.
Hayalin mahiyeti ise ayrı bir konu ve YirmibirinciSöz’ün ikinci makamını tetkik etmeyi gerektiriyor. Külliyatta 449 kere hayal ve kuvve-i hayaliye kelimesi geçiyor olması da önemini anlamamıza yardım ediyor.
Yazımız da hayalin dairesi gibi genişlenmeye başladı. Üzerinde çok konuşulabilecek bir konu hayal.
Cenab-ı Hakk’dan hayalimizi hakikatlere aşina kılmasını niyaz ederiz.