Hayat ki, insanı ele verir. Ve hayat ki, insana el verir. Ve hayat ki, el eledir.
Her birisi ayrı bir zelzeledir ruhun keşif alanlarında.
Sarsar, gerer ya da örer.
Ya dağıtır, ya bağlar ya da pekiştirir.
Hayat, aklın yularına teslim edilecek kadar rasyonel ve matematik değildir.
Benzer şekilde romantizmin hayal dünyasında kendini gerçekleştirecek kadar da bulut değildir.
Aklın realiteleri, duyguların dualiteleri ve hedeflerin zorlukları birbirinin izini sürer bazen, bazen de iz kaybettirir.
Hayat, boş bir teneke kutusu olur ses yapar, bir dolu hacim olur sesi yutar, su olur kabı doldurur, bazen de su buz olur dondurur.
Doldurduğunuz donduğunda parçalar kabı ve kaba sığdıranı.
Hayat, ince dokunan bir nakıştır. Deseni kadar dokusu ve sonuçta çıkartacağı fotoğraf, başta bellidir nakışçı planında. Biten nakışın bir başkasında okunabilmesi ve değerlendirilmesi, algılanması ise bir bakıştır.
Her kesin hayatı kendisi için işlenen bir nakıştır, ama başkası için ise bir bakıştır.
Hayat, her daim şükürle artan bir sermaye, bereketlenen bir ömür olur. İmanın tezahürleri ile anlamlanır. Böylece emanet, sahibine emin bir şekilde teslim olur.
Hayalleri ve umutları fikir tarlasında birer çekirdek gibi toprağa ekilen hedefler, niyet suyu ile beslenip büyüdükçe filizlenir. Fide olur, fidanlıkta bahçesine hazırlanır. Ve kendi bahçesinde meyvesini verir. Ve insan çekirdeği, faaliyetleri ile muradına erir.