Hayat oyunu vizyonda...

Hilal ÇORBACIOĞLU

Oyunun  adı  hayat…
Başrol oyuncular sen, ben, biz  ve bütün kainat…
Yardımcı oyuncular  varlıklara giydirilen hissiyatlar…
Senaryo hayatta olan “hayat” sahibi canlıların sırat-ı müstakim üzere yaşayabilmesi…

Öyle enterasan bir yerdeyiz  ki  yolumuzun  sonu da  başı da  hayat…
Ölüm öldürülmese de yokluğa  terketmiyor  yerini…İnsan yaşayabilmek adına büküldükçe bükülüyor bazen.Çoğu zaman bu oyunda yer almanın umudunu taşıyorum sırtımda..Bazı zamanlarda ise dönüp yüzümü göğe haykırasım geliyor   “emanet çok büyük” edasıyla..

Emanetlere rağmen; yaş(ayam)ama ızdırabı  (!) bazen . Şehirde yaşamak zorunda kalmak.Bu hengamede bazen hayatta olduğunu “hayat” sahibi olduğunu unutturuyor gönlümüze,aldanıyoruz nefsimize…Özellikle son zamanlarda  günün sonu hep yorgun geliyor şehirde…Ayaklarımı kanepenin kenarına dayadığımda  gözlerim beyaz tavanın tek noktası etrafında  dönüp duruyor  sinsice. . Gözden geçiriyorum  gün içinde  içimden geçenleri…. Ucu kırılmış bir kalem gibi, kurumuş bir nehir gibi bazen her şey. Artılar, eksiler, çapraz, geometrik… bazen her şey yuvarlak, sağlamasız hesaplar… Hesabı verilecek ne çok şey  var  hesap defterimde  ve ne kadar az hesaba dahil olacak olan… Hesabını yapıyorum   düşündüğümde;  geride kalanların , ardıma sakladıklarımın ve hesapsızca harcadığım zamanın.

Bazen kalakalıyorum elimde kalanlar karşısında. Noktalar, ünlemler yer gelir yoruyor insanı. Hiç yoktan hatta olmadık takıntılarımız oluyor. Çelişkiler taşıyoruz karıncalanıyor yüreğimiz. Uzağa en uzağa ihtiyacımız olduğunu hissediyoruz. Bazen en yakınınızda ki anlayamıyor sizi. Ya da en uzak addeddiklerimiz sarıyor yaralarımızı. Bazen birinin bir cümlesine saplanıyorsun, bazen hiçbir cümle isteye isteye  etkileyemiyor bizi. Bazen de anlat ha anlat gene de anlaşılmıyorsun…

Bazen gecenin en sessiz anında göğe bir merdiven dayayıp çıkmak geçiyor içimden yukarılara. Hayatımın krokisini çıkarmak.  İnişlerim, çıkışlarım, arka sokaklarım, çıkmazlarım… Özellikle kendime yabancı olduğumu hissettiğim  anlarda izlemek istiyorum  kendimi… Saklambaç oynuyor insan kendiyle köşeleri ardına saklıyor “ene” sini,  bulup çıkaramıyor çıkarıp işletemiyor… Hepimiz bazen  en  var halimizle yok olmanın telaşına düşüyoruz.

İhsanı bol olana sevdalıyken insana dair arzular biriktiriyoruz.  Halbuki güneş her gün batıyor, pazardaki meyveler akşama kadar satılıyor, sular akıyor, saat tik tak’ larını sürdürüyor, buzdolabı gürültüyle çalışmaya devam ediyor,  akşam oluyor, sabah oluyor,  ağaçlar bir yapraklanıyor bir çiçekleniyor… Hiçbir şey kalakalmıyor,  duruvermiyor. Sürükleniyor her şey  insanla birlikte… Hayal meyal bir hayat, hayal meyal yaşanmışlar… Sen, ben,  tüm oyuncular hayal meyal, yok muşuz gibi, (yoksun)uz gibi…Renkler yorgun,gözler yorgun,eller yorgun….

Peki elde  var ne ?...Kalan!....Üç nokta ve bir yığın soru işareti …

hilal@risalehaber.com

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.