Hayatta sizi ne heyecanlandırır?

Selim GÜNDÜZALP

“Yeni bir şey öğrenmeden geçirdiğim bir günde, benim için güneşin doğmasında bir hayır yoktur.” Mevlânâ

Hayat, bir heyecan yumağıdır. Bırakın hayatın içinde yaşadıklarımızı, hayatın bizatihî kendisi bile başlı başına bir heyecandır. Hayat, her daim bir şeyler der. Çıplaktır, gerçektir, göz önündedir her şey. 

Hayat, görene değer de geçer. Hayat, Allah’ın en büyük bir mucizesi. “Hayat sebebiyle karınca küreden büyük olur.” Neden? Çünkü kürede, yani dünyada olmayan ne varsa hayatta vardır. Hayatta olanlar ise, dünyada yoktur. 

Hayat, bir şeyi her şey yapar. Kimini konuşturur, kimine çiçekler açtırır, kimine bir çift kanat verip havada uçurur, kimini yerde yürütür, kimini süründürür. Hayat, göreni, seyredeni heyecanlandırır. Hâsılı, hayatta hayret mevzuu olmayacak hiçbir şey yoktur.

Eski evimizin bahçesine bakan küçük pencereyi her açışımda, içimi ferahlatan bir şeyler bulurum. Güz sabahlarında bile yemyeşil otların arasında pek acelesi olmayan kelebeklerin dolaştığını gördüğümde, onlar değil, ben uçmaya başlarım sanki. Takılırım bir kelebeğin ardına, gider de giderim. 

Bu bahçede, bir zamanlar onları yakalamak için ne uğraşlar vermiştim. Komşumuz ve arkadaşım Ömer’le ceketlerimizi ters yüz edip koşuşturduğumuz günleri hatırlarım. Baharın, insanın içini ısıtan serin sabahları ve dallarda henüz belirmeye başlayan ilk meyveleri, müthiş heyecanlandırırdı beni. Bıkmadan, usanmadan her sabah ziyaretine giderdim. Erikler ne zaman olacak, dutlar ne zaman olgunlaşacak, heyecanla beklerdim, sabahları zor ederdim.

Yazın geldiğini mısırların büyümesiyle anlardım. Santim santim boy atışlarını seyretmek ne güzeldi. Önce dizime, sonra belime kadar gelen başaklar bir sabah bakarım ki, boyumu geçmişler… Sürpriz… Sonra hiç ummadığım bir yerden, iki yaprağın ortasından mısır koçanının belirmeye başlaması… Mısır yapraklarının o yemyeşil rengi, gövdesi, uzayıp giden boyu bosu, o estetik duruşu her daim bir heyecan konusu. Vakti geldiğinde mısırları tutup koparmak… ‘Garç’ diye çıkan o ses, aman Allah’ım kulağıma ne hoş gelirdi…
***
“Hayatta sizi ne heyecanlandırır?” diye sorun bakalım yakınlarınıza. Aldığınız cevapları da bir kenara not etmeyi unutmayın. Bu soruyu, bu sabah önce kendime sordum. Yazılanlar da zaten, çocukluğumda yaşadığım o masum anlardan bazılarını hatırlama ibadetidir. Sonra mısır koçanının gömleklerini sıyırıp soymak… 

Koyu yeşil yaprakların içe doğru rengi de değişir. Açık bir yeşile dönüşür. Beyaza az kalmıştır. Püsküllerin bulunduğu bölgeye geldiğinizde, asla sakin olamazsınız. Neden mi? Onu kelimelerle anlatmam zor. Püskülden bir parça koparıp, bıyık yapardık. Süt mısırının kokusu burun deliklerimden ruhuma ve hafızama doğru hızla yayılırdı. Çiğ çiğ yememek için kendimi zor tutardım.

Mısırı soymak ve tanelerini saymak da beni heyecanlandırır. İç içe geçmiş onca güzellikler arasında, âdeta bizim için saklanan o inci gibi dizilmiş taneleri görür de nasıl heyecanlanmaz insan? Sorular sormadan nasıl durur? Kim, neden bunları böyle dizmiş? Sormadan edemezdik. 

Her bahçede, her yerde, her devirde bu böyle. Kudret bir, fiil bir, öyleyse yapan bir, Allah bir. Yemyeşil bir sapın ortasından, içi süt dolu bu incileri çıkaran kim ise, ağzımızdaki süt dişlerini de çıkaran O’dur. İncecik bir etin içinden kemik bitirip büyüten, diş çıkaran Rabbim, hayranım sanatına… Maşaallah. İnci gibi dişleri damağıma dizen de sensin, mısırın tanelerini gayet estetik bir düzen içinde yaratıp gözlere gösteren de sensin.

Mısırın sümbüllerinin içinden, yapraklarının arasından bize bu güzel gıdayı, bu sanatlı hediyeyi böyle en harika bir şekilde dizip gönderen, Rabbim, senden başka kim olabilir ki? Başkası olamaz. Tabiat diyorlar bazıları… Resmi görüp, ressamı unutuyorlar… Oysa her eser, sanatkârını hatırlatmak için vardır. Mevsim mevsim ve hiç şaşmadan gönderilen her nimet heyecanlandırır insanı.

Özel bir hediye paketinin ambalajını açarken duyduğumuz heyecan, mısırın yapraklarını açarken duyduğumuz heyecanın yanında bir hiçtir.

Beni gören, beni seven, beni düşünen bir Rabbin hediyesidir her nimet. Ondan bilirim, ondan kabul ederim. 

‘Mısır’… Söylenişi de güzel bir kelime. ‘Mısır,’ bismillah de ısır. Güzelleri ifade eden kelimeler de güzeldir. Çünkü nimet güzeldir, hayat güzeldir. Hayatı veren ve yaratan güzeldir. Hayat insanı heyecanlandırır. Heyecanını yitirmiş bir insan, taça atılmış top gibidir. Hayatın içinde değil, dışındadır. Heyecan, insanı kendine getirir, hayata sokar. Yeniden başlatır, yeni baştan yaşatır hayatı.

Serçe parmağımızın yarısı kadar, incecik bir sapta bembeyaz bir gülü açtıran, içimizi ferahlatan kokusunu katmayı da unutmayan, bütün bu harika işleri yapan kimdir? Sormaz mı insan, heyecanlanmaz mı hiç? Tabiat doğa deyip de heyecanınızı öldürmeyin sakın. Yaratılmış ne varsa büyük küçük hepsi O’nun, herşey Allah’ın.

Gülü gören ama o gül gibi yüzde Allah’ın cemâlini görmeyen, seyredemeyen insanın heyecanı ölüdür, hayatı sönüktür. Bir gülün açılışını seyretmek, hayatı bize güldürür. Rabbimiz gül gibi bir yüzle, bizi güllerle güldürür, her zaman heyecanlandırır.

Mısırın pişirilmesini, yenilmesini hiç anlatmayacağım. Onlar ayrı bir heyecan konusu. Yere düşen taneleri toplamak için, sekerek gelen güvercinler ve serçeler, kargalar, tavuklar; onlar da ayrı bir merak ve heyecan konusu. Onu da anlatmayacağım.

Müşterek hareket eden kurnaz kazların, çitin içindeki mısır koçanlarını maharetli gagalarıyla nasıl aşırmaya çalıştıklarının öyküsünü de geçiyorum. Bizzat izlemiştim. O da başka bir zamana inşallah.

En küçük nimet kırıntılarını bile kusursuz bir kargo sistemiyle taşıyan karıncaları da geçiyorum… Anlatılacak daha çok şey var. Saymakla bitmez. Meselâ nardan, incirden, elmadan, üzümden söz etmedim daha. Her biri ayrı bir heyecan konusu. Tavukların yumurtlaması, horozun sabah namazına kaldırışı, onları da başka bir vakte bırakalım inşallah.

Hayat baştan sona bir heyecan yumağıdır. Hayat bu kadar göz önündeyken yine de perdelidir. Mucize arayana yok yok. Göz ile değil, kalp ile bakan görecektir. Gözlerinin önündeki perdeyi aralamayanlar ise, hiçbir şey göremeyecektir.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (3)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.