Bir kişinin bile namaza başlayarak Cehennemden kurtulması kâinattan daha önemli ve değerli bir hadisedir. Kaldı ki binlerce, belki milyonlarca kişinin ya namazla buluştuğunu ya da derinleştiğini öğrendiniz.
Elbette ulaştıklarımız için sevinir, bize bu nimeti ihsan eden Rabbimize de şükrederiz. Ama ulaşamadıklarımız sürekli yüreğimizi yakar ve bizi çalışmaya sevk eder.
İslam’ı tebliğle vazifeli olan Sevgili Peygamberimiz (a.s.m.), tarihin en büyük inkılâbını gerçekleştirirken, büyük acılara katlanıp büyük fedakârlıklarda bulundu. Efendimizin benzersiz hizmetine görülmemiş fetihler ve zaferler ihsan eden Rabbimiz, onu dinlenmeye değil, yepyeni gayretlere, yepyeni hizmetlere teşvik etti.
Nitekim Nasr Suresi’nde şöyle buyrulur: “Allah’ın yardımı ve fetih geldiği zaman ve insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiğini gördüğün zaman, Rabbine hamd ederek O’nu tesbih et ve O’nun mağfiretini dile. Çünkü O tevbeleri çok kabul edicidir.”
Görüldüğü gibi Rabbimiz, Habib-i Ekrem’ine bile zaferden sonra istirahat değil, hamd, tesbih ve istiğfarı emrediyor. Efendimiz (a.s.m.) bir peygamber olduğu için hiçbir günah işlemeyip üzerine düşen görevi hakkıyla yaptığı halde böyle bir emirle karşı karşıya kalırsa, bizim Rabbimize, “Şu hizmeti yaptık” diyecek yüzümüz yoktur. Bizi vesile kıldığı güzel hizmetlerden dolayı şükreder, ancak “Acaba hakkıyla yapabildik mi?” diye mahcubiyet içinde istiğfar ederiz.
Üstelik biliyoruz ki biz namaz hizmetini hakkıyla yapamadık, da¬ha fazla çalışabilir, daha güzel hizmetler yapabilirdik. Belki ihmal, bel¬ki tembellik, belki yeterince odaklaşmadığımız için eksiğimiz, ku¬surumuz oldu. İşte onları tamamlamak ve düzeltmek için yeni projelere, yeni hedeflere koşmamız gerekiyor.
Allah yolunun yolcuları için son nefese kadar dur durak yoktur. Zaten Rabbimiz, İnşirah Suresi’nde, “Gerçekten zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Bir işi bitirince bir başkasına giriş. Ve yalnız Rabbine yönel” buyuruyor.
Bunun için namazla ilgili yepyeni atılımlar gerçekleştirmeliyiz. Öyle ilginç olaylarla karşılaştık ki insanımızın hizmet aşkına ve kıvrak zekâsına hayran olmamak mümkün değil. Meselâ, bir lunapark sahibi, yaz boyunca, beş jeton alana bir Sabah Namazına Nasıl Kalkılır? kitabı hediye ediyor. Bir kardeşimiz mevlid şekerinin yanın¬da, bir başkası hac hediyesi olarak, bir başkası düğününde davetlile¬re dağıtıyor. Demek ki namaz için her şeyi vesile yapmak mümkün.
Kitlelere ulaşmak için çok daha büyük ve kapsamlı projeler uygulamak gerekir. Mesela, İstanbul’daki Fatih Camiinde bazı günlerde cemaate bir kitap hediye ediliyor. Bir kandilde de bizim Sabah Namazına Nasıl Kalkılır? kitabı hediye edilmişti. Bunu duyunca çok sevindim. Çünkü, okuyan kimseler ya namaza başlayacak ya kazaya bırakmaktan vazgeçecek ya sabah namazına başlayacak ya da namaz konusunda daha çok bilinçlenecekti.
Keşke, bir kandil gecesinde veya bir Ramazan ayında ülkemizin bütün camilerinden 10 milyon insana kitabımızı dağıtıp yaklaşık 70 milyona ulaşabilseydik… Bir kitap bir aileye, hatta akrabalarına ve komşularına ulaşmamıza vesile olacağı için 10 milyon namaz kitabının evlere girmesi demek inşallah namaz davasının hiç değilse bir çekirdeğini bütün yüreklere ekmemiz demektir.
İnanın bu hiç de zor değil. Kitapların maliyeti lüks bir villanın değeri kadar bile yok. Bunu temin etmek ve dağıtımı gerçekleştirmek mümkündür. Aslında her şey var. En önemli ihtiyacımız, halis ve inanmış, namazı başkalarına ulaştırmak için yanıp tutuşan kahraman yüreklerdir.
10 milyon namaz kitabının okuyucuyla buluşması başarılırsa, Türkiye’de ve dünyada bir “ilk” gerçekleşecek, namaz bütün haşmetiyle gündeme gelecek, namazla ilgili faaliyetler artacak, hemen her yerde konuyla ilgili çalışmalar yapılacaktır.
İnşallah, dua edip istemek bizden, ihsan etmek Rabbimizdendir.