‘Hayırda yarışınız’ buyuruyor Allah (cc). Hayır, seve seve ve gönüllü yapılan bir ibadettir. İstemeyerek yapılan yardımlar hayır sayılmaz. Hayra harcanan paranın da helâl olması gerekir.
Herhangi bir maddi ve dünyevi menfaat beklemeden sırf Allah rızası için yapılan iyilik ve yardımlara, hayır ve hasenat denir. Bu maksatla çeşme, köprü, cami, Kur’an kursu, okul ve hastane yapmak hayırdır ve hayır amaçlı yapılan bu tür şeylere de hayrât denir.
Camilere ve diğer hayır kurumlarına serilen halı ve kilim gibi mefruşat, mobilya, lamba, fener ve mum gibi aydınlatma araçları, kazma, kürek gibi aletler, kitap, yazı yazma ve kağıt yapma vasıtaları da hayrat olabilir. Hayrat olan şeyler aslında kamu yararına tahsis ve vakfedilen şeylerdir. Mülkiyeti Allah’a, faydalanma hakkı ise vakfı yapanın şartları çerçevesinde kamuya aittir.
Yardım karşılıksız olmalı
Hayır ve hasenat herhangi bir maddi ve dünyevi karşılık beklemeden hasbeten lillah (Hak rızası) için yapılan iyilik olmakla beraber, hayrı yapan yaptığı hayra karşılık sevap kazanma, netice itibariyle cehennem azabından kurtulma ve cennete girme gibi manevi ve uhrevi bir ecir umabilir, böyle bir beklenti içinde olabilir. Yapılan hayır ve hasenat karşılığında ecir ve sevap beklentisi içinde olmak hayır ve hasenat kavramının ruhuna ve özüne aykırı değildir. Ecir umma ve sevap alma beklentisi namaz, oruç, hac, zekat, cihad ve benzeri ibadetler için de caizdir.
İbadetler gibi hayır ve hasenatta da gayenin sırf Hak rızası olması en yüksek amacıdır, hayr-ı a’lâ budur. Zaten Hakk’ın rızasını kazanma saadetine eren bahtiyarların gideceği yer cennettir.
Hayır ve hasenat malla, bedenle ve canla yapılır. Dille ve bilgi ile yapılan yardımlar ve iyilikler de hayırdır. İyi olanı emir veya tavsiye, kötü olanı menetme veya bu konuda uyarıda bulunma İslam’da temel ilkedir ve hayırdır. Hiçbir dünyevi karşılık beklemeden sadece Allah Teala’nın rızası için kendilerini hayra ve hasenata adayanlara hayırsever, yardım ve iyilik sever, hamiyetli insan ve himmet sahibi adam gibi sıfat ve unvanlar verilir. İlk insan Hz. Âdem’den başlayarak günümüze gelinceye kadar her dönemde hayır ve hayrat yapan, vakıf kuran hayırlı insanlar -ki bunlara ahyâr ve ebrâr da denir- var olagelmiştir.
İstisnası bütün insanların faydalandığı güzel sonuçlara vesile olan bütün keşif ve icatlar da hayır kavramına dahildir. Zerre kadar hayır yapan mutlaka bunun karşılığını görecektir.Resuller, nebiler, veliler, evliya, fazilet sahibi insanlar hayırlı işler yapan hayırlı ve örnek insanlardır. Hayır ve hasenat kavramı fitre, kurban, sadaka ve zekat gibi yerine getirilmesi sünnet veya vacip veyahut farz ibadetlerin ifasından sonra gelir ve bunların ilerisinde ve üstünde Allah Teala için bir infaktır. “Hayır yapınız, umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Hac, 22/77)
“Hayırda acele ediniz.” (Müminun, 23/56,61) “Hayırlarda yarışınız.” (Bakara, 2/148) buyuruyor Kur’an’da Hazreti Allah.
Sevabınız gizli kalsın
Hayır, seve seve ve gönüllü yapılan bir ibadettir. İstemeyerek ve gönülsüz yapılan harcamalar ve yardımlar hayır sayılmaz. Hayır bir vicdan ve gönül işidir. Hayır yapmak insanı dünyada ve ahirette mutlu eder. Hayır ehlinin adı vefat ettikten sonra da hayırla yâd edilir. Hayratı yapan zatın ismi ve kim olduğu hiç bilinmese bile amel defterinin sevap hanesine devamlı olarak sevap yazılır, ruhu şad olur. Hayır ehlinin isminin ve kimliğinin bilinmesi riya sayılmaz, yeter ki onun böyle bir maksadı ve niyeti olmasın ve yaptığı hayratla iftihar etmesin ve gururlanmasın.“Vefat eden bir kişinin amel defteri kapanır,” buyuruyor Allah Resulu. “Ancak sadaka-i cariye denilen hayrat yapanlar, arkalarında faydalı ilim ve hayırlı bir evlat bırakanlar, müstesnadır.” Hayrat, hayır ehline sürekli ve kesintisiz bir sevap akışı sağlar.
Hayrat ile hayır feragat ve fedakarlık gerektirir
Hayra harcanan paranın helâl para olması gerekir. Haram veya helalliği şaibeli olan para ile yapılan iyilikler ve mali yardımlar ne hayırdır ne de hayrattır. Hayır ve hayrat zor bir iştir, feragati ve fedakarlığı gerektirir. Allah Teala: “Sevdiğiniz mallardan infak etmediğiniz sürece faziletli olamazsınız.” buyuruyor. Bir insanın hoşuna giden maldan infakta bulunması için hamiyet ve himmet ehli olması lazımdır. Gözü malda ve parada olan eli sıkı ve cimriler hayır yapamazlar.
Bir kimsenin hayır yapabilmesi için uluvv-i himmet sahibi ve âlicenap olması, yani gözünün yüce hayırlarda olması, gönlünün bol ve zengin olması lazımdır. Bir kimse cimrilik kirinden, para düşkünü ve hırslı olmaktan yunmadan, temizlenmeden hayra ve hasenata eli varamaz.
İyilik duygusu fıtridir
Bütün din mensuplarının inançları doğrultusunda kurmuş oldukları vakıflar var, özellikle kilisenin ve Batılıların foundation dedikleri zengin vakıfları mevcuttur. Kızılhaç ve insani yardım fonları bu maksatla oluşturulmuştur. Zira insan tabiatındaki yardım ve iyilik yapma duygusu fıtridir. İslam dini, müminlerini hayra ve hasenata, vakıf kurmaya teşvik ettiğinden bütün Müslüman halklar kendi kültür ve imkanlarına göre hayrat yapmışlar ve vakıflar kurmuşlardır. Maalesef vakıf mallarının harap ve viran olmalarının, bu malların düşük bir kira bedeli ile karşılığında eşe dosta verilmesinin hatta satılmasının önüne geçilememiştir. Kurulan vakıfların, kurucusunun koyduğu şartlar çerçevesinde ve tesbit ettiği maksat doğrultusunda faaliyette olacağına dair hukuki ve kanuni müeyyideler vardır.
Bundan başka bir de vakfı yapanın: “Her kim bu vakfın şartlarına uymazsa Allah’ın ve meleklerin ve bütün lanet edenlerin lanetine uğrasın.” gibi manevi müeyyide de mevcuttur. (bk. Ali İmran, 3/87) Buna rağmen vakıflara yeterince sahip çıkıldığı söylenemez.
Günümüzde de uluvv-i himmet sahibi, âlicenap zevat çeşitli maksatlarla vakıflar kurmaktadır. Bunlardan eğitim, öğrenim, araştırma, ilim, sanat, kültür ve sağlıkla ilgili olanlar son derece önemli ve değerlidir.
Değerini ihlas yükseltir
Sermaye ve servet sahibi bazı kişiler bütün maddî, bedenî ve dünyevî zevklerden dolu dolu nasiplerini aldıktan sonra yine de içlerinde bir boşluk, gönüllerinde bir huzursuzluk hissediyorlar. Hayır ve hasenat yaptıkları zaman bu boşluğu dolduruyor ve kalp huzuruna kavuşuyorlar. Bu da her varlıklı kişiye nasip olmuyor
Hayrın azı çoğu olmaz. Hayrın değerini yükselten kemiyet değil ihlas ve niyettir. Onun için yoksulların ve dar gelirlilerin canla, dille hayır ve hasenata imkanları nisbetinde katkıda bulunmaları zenginlerin yaptıkları hayırlar ve hasenat kadar değerlidir.
Hak Teala bir kuluna hayır ve hasenatta bulunmayı nasip ederse o kul talihli bir kuldur. Hz. Peygamber buyuruyor: “Bir kul kardeşlerine yardım ettiği sürece Allah da ona yardımcı olur.” Rabbim kolaylaştır, zorlaştırma, giriştiğim işi hayırla tamamlamayı nasip et.
Star