Yüce Allah Bakara Suresinin 216. ayetinde müminlere hitaben mealen buyurmuş:
“O, hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Fakat olur ki, bir şeyden hoşlanmazsanız ama, o sizin için hayırlıdır. Ve olur ki bir şeyi de seversiniz, halbuki o sizin için bir şerdir. Allah ise sizin için hayırlı olanı bilir de siz bilmezsiniz.”
Bu ayetin ve Kur'an’ın tamamından öğreniyoruz ki, Allah’ın ilmi karşısında sonsuz acz, fakr ve cehalette olan bizlere düşen kulluk vazifemizi kayıtsız şartsız bihakkın yerine getirmektir.
Evvela her işimize muhakkak besmele ile başlayacağız. Dolayısıyla haram ve şüpheli şeyleri değil yapmak, yanlarına dahi yaklaşmayacağız. Mesela, besmele ile içki sofrasına oturulamayacağı veya besmele ile değil faiz almak, faiz ortamına girilemeyeceği gibi.
Besmele sonrası, aklımız ve öğrendiklerimizle, gerekirse çevremizden destek de alarak helal ve meşru bütün sebeplere sarılacağız; yani üniversite imtihanını kazanmak istiyorsak derslerimize çok iyi çalışmalıyız, hocalarımızı çok iyi dinlemeliyiz. Derse çalışmayıp, Allah’tan yardım istemek, Adetullah’a aykırıdır. Böyle bir tembellik durumunda Allah yardım etmeyecektir ve talebe istediği yeri de kazanamayacaktır.
Nihayet, besmele ile başlayıp, Allah’ın sebeplerine sarılıp gerekeni yaptıktan sonra da acziyetimizi ve fakrımızı idrak ederek Allah’a dua edip ona iltica edeceğiz ve ondan hayırlısını isteyeceğiz.
Bunların tamamını ihlasla, samimiyetle ve riyasız yaptıktan sonra çıkacak neticenin de her ne olursa olsun hayır olduğundan hiç şüphe etmeyeceğiz. Belki bizim için imtihanı kazanmamak; düşük puan almak belki de en iyi puanı almaktan çok daha hayırlı olabilir, bunu biz bilemeyiz.
Mesela bir öğrencinin çok iyi puan alıp kazanacağı bir üniversitede tanışacağı ve belki de evleneceği birisi, onu iman konusunda zaafa düşürüp cehenneme götürebilecekken, düşük puanla kazanılacak bir üniversitede aynı şekilde tanışacağı ve belki de evleneceği birisi, onu cennete götürmeye vesile olacak.
BU DURUMU ÖNCEDEN BİLSEK, HANGİSİNİ TERCİH EDERİZ?
İşte ayet-i kerimede buyurulan bu ve buna benzer hayatımızda bizim beğendiğimiz veya beğenmediğimiz işlerin aslında gerçek boyutlarına hakim olamayacağımızdan, bunların tüm boyutlarına sadece ve sadece Allah’ın ilminin hakim olabildiğinden, gerekli kulluk vazifelerini yaptıktan sonrası bizden Allah’a mutlak teslimiyet beklenmektedir.
Yoksa sualde sorulduğu tarzda, belki de hiç bir şey yapmadan veya baştan savma yaparak “hayırlısını beklemek” elbette sorumluluktan kaçmaktır, daha doğrusu kaçtığını sanmaktır.
Sorularla İslamiyet