Farklı canlılar birbirleriyle, beslenmek, barınmak veya düşmanlarından korunmak gibi amaçlarla işbirliği yapıyorlar ve bundan karşılıklı fayda sağlıyorlar. Akılsız ve şuursuz canlıların bu akıllıca çözümlerinden, bunları kendi başlarına yapmadıklarını ve bir yönlendirmenin olduğunu anlıyoruz.
…
Nil nehrinin bulanık sularında gizlenen bir timsah, nehir kıyısında bir yağmur kuşunu görüyor. Yağmur kuşu bir şeyleri gagalıyor… Timsah durumun farkında olmayan yağmur kuşuna yöneliyor. Ağır ağır süzülen timsah, küçük kuşa yaklaşıyor ve yanına gelince aniden sudan çıkıp ağzını açıyor. Timsahın kocaman açılmış ağzını ve jilet gibi dişlerini gören yağmur kuşu hemen!..
Fırlayıp kaçıyor mu dersiniz?..
Hayır… Timsahı gören yağmur kuşu gidip onun ağzına giriyor. Evet hiç korkmadan yapıyor bunu. Ve başlıyor onun dişlerinin arasındaki keneleri ve yemek artıklarını vs. toplamaya… Bu diş temizliğinden çok memnun olan timsah, yağmur kuşunun işini bitirmesini sabırla bekliyor. Ve bu yardımlaşma ile zararlı parazitlerin (asalakların) giderildiği bu ilişkiden, hem timsah hem de yağmur kuşu kârlı çıkıyor.
Bu örnek, simbiyotik ilişkinin klasik bir örneği. Simbiyoz (ortak yaşam), tabiattaki canlıların birbirlerine adeta, “Sen bana yardım edersen, ben de sana yardım ederim” şeklinde hareket etmeleridir. Ve bu ortaklıklar çoğu zaman iki tarafa da fayda sağlar.
…
‘Simbiyoz’ ismi, ilk olarak hem mantar hem de yosundan oluşan, bitki benzeri bir organizma olan likeni tanımlamak için kullanıldı. Daha sonraları, karşılıklı fayda ilişkisi kuran canlılar için de bu isim kullanılmaya başlandı. Ancak hayvanlar âleminde farklı ilişkiler keşfedilince ‘simbiyoz’ kavramı üç farklı ilişki türünü anlatacak şekilde genişledi: mutualizm, komensalizm ve parazitizm.
İki organizmanın ikisi de ilişkiden karşılıklı fayda sağlıyorsa buna ‘mutualizm’ denildi.
Canlılar âleminde genellikle beslenme, korunma veya ulaşım amaçlı arkadaşlıklar oluyor. Üstteki örnekte Mısır yağmur kuşu beslenmiş olurken, timsah da parazitlerden kurtuluyor.
Böyle simbiyoz örnekleri hayvanlar âleminde çok var. Mesela, Pasifik sığlıklarında bir yengeçle deniz anemonları bir araya gelerek ilginç bir birliktelik oluşturuyorlar. Genellikle “ponpon yengeç” veya “boksör yengeç” olarak adlandırılan bu sevimli canlı, deniz tabanından aldığı iki anemonu kaldırıp kıskaçlarında tutuyor. Düşmanlarını sokabilen anemonlar, yengece hem koruma hem de yeni bir avlanma yöntemi sağlıyor; karşılığında bedava seyahat ve beslenme imkânına kavuşuyorlar.
Üstte, yengeç, rakipleriyle dövüşmek ya da avlanmak için, anemonları boks eldiveni gibi kullanıyor
Daha pek çok deniz canlısı arasında da aynı tür ortaklıklar görülüyor.
…
Mutualizm örneklerine dünyanın her yanında, denizlerin dışında da rastlıyoruz: Mesela kene kuşları zebraların kulaklarındaki keneleri temizliyor; çakallarla porsuklar avlanmak için ortaklık kuruyor.
Canlılar Dünyasından Farklı Dostluk Örnekleri
Yengeç ve Denizkestanesi: Taşıyıcı yengeç denilen kabuklular, sırtlarında dikenli bir denizkestanesi ile deniz tabanında geziniyor. Bu sayede yengeç avcılara karşı kalkan kazanıyor, denizkestanesi de yeni beslenme alanlarına seyahat ediyor.
Tarantula ve Kurbağa: Microhylidae ailesine mensup kurbağalar, yapraklı evlerini tarantulalarla paylaşırlar. Bu örümceklerin kurbağalara koruma sağladığı, kurbağaların da onlara parazit temizleme hizmeti verdiği düşünülüyor.
Zebra ve Deve kuşu: Görme duyuları zayıf ama işitme ve koku duyuları güçlü yaratılmış olan zebralar, yırtıcıları tespit etmek için deve kuşlarıyla ortaklık kuruyorlar. Mükemmel gören ama işitme ve koku duyuları zayıf olan deve kuşları da zebralardan yardım alıyorlar. Birbirlerini tehlikelere karşı uyarıyorlar.
Kaya balığı ve Karides: Deniz tabanında yaşayan kaya balığı ile tabanca karidesi yuva kurmak için işbirliği yapıyorlar. Karides bir yuva inşa ettikten sonra kaya balığı avcılara karşı yuvayı koruma görevi üstleniyor.
En İlginç İlişki: Besici Karıncalar
Hayvan yetiştiriciliğinin sadece insanlara özgü olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Bazı karınca türleri, yaprak biti çiftlikleri kuruyor. Yaprak bitlerini bizim sağmal ineklerimiz gibi kullanıyor ve onlardan topladıkları salgılarla besleniyorlar.
Yaprak bitleri bitkilerle beslenirken, yan ürün olarak yaprak öz suyu denilen şekerli bir sıvı üretiyor. Karıncalar ise bu sıvıya ihtiyaç duyuyorlar. Bu sıvı karşılığında karıncalar da yaprak bitlerini düşmanlarına karşı savunuyorlar. Uğur böceği gibi yaprak biti avcılarıyla savaşarak veya yumurtalarını yiyerek onların çoğalmasını engelliyorlar.
Bu anlaşma ortak yaşam gibi görünse de biraz farklı. Çünkü karıncalar yaprak bitlerini kontrol altında tutmak için bazı sıkı önlemler de uyguluyorlar. Mesela yaprak bitleri bir koloni çok küçülür ya da kaynaklar azalırsa, daha uygun beslenme alanlarına göç ediyorlar. Elbette bunu farkeden karıncalar kanatlarını yolmazsa… Bilim adamları karıncaların, kaçmalarını engellemek için düzenli olarak yaprak bitlerinin kanatlarını yolduklarını gözlemlediler. Ayrıca karıncaların ayak izlerindeki bir kimyasal madde, yaprak bitleri üzerinde sakinleştirici etki yapıyor ve onların daha yavaş hareket etmelerini ve sıraya girmelerini sağlıyor.
…
Bütün bunlara baktığımızda bu akılsız ve plan yapmaları mümkün olmayan canlıların, belli bir amaca yönelik planlı hareket ettiklerini görüyoruz. Bu bilinçli hareketler ve yardımlaşmalar ise bu canlıların kendi başlarına düşünebilecekleri şeyler olamaz. Demek ki, Âlemlerin Rabbi, canlıları, hayatlarını kolaylaştıracak, koruyacak ve beslenmelerini sağlayacak şekilde yönlendiriyor. Biz Müslümanlar örneklerini çokça gördüğümüz bu yardımlaşmalara “sevk-i ilahi” diyoruz. Bunların tesadüfen olduğunu ima eden ‘içgüdü’ tabiri ise, bu harika dostlukları açıklamaya yetmiyor.
…
Mutualizmin yani yardımlaşmanın en önemli örneklerinden biri tüm dünyada bitkilerle hayvanlar arasında da yaşanıyor: tozlaşma.
Tozlaşma sürecinde bir kuş, bir memeli veya bir böcek türü, bitkilerin nektarıyla beslenirken bitkinin polenlerine veya tohumlarına sürtünüyor. Sonra o canlı hareket edince polen veya tohumlar da dağılıyor. Mesela, arılar nektar toplama işinde çiçekten çiçeğe dolaşırken polenleri de taşıyarak bitkilerin döllenmesine yardım etmiş oluyorlar. Geyiklerse meyveleri yedikten sonra dışkıyla vücuttan atılan meyve tohumları etrafa dağılıyor ve bitki örtüsü yayılmış oluyor.
Tüm bunlara baktığımızda açık bir ‘yönlendirme’ ve hatta hayatın devamı için bir ‘çalıştırma’ gerçeğini görüyoruz. Ve bütün canlıları harika işlerde çalıştıran, yönlendiren Âlemler Rabbinin her şeyi kuşatan hâkimiyetine ve rahmetine hayran oluyoruz.
Kaynak: 1. How It Works Magazine
Aslıhan Bahar-Zafer Dergisi