Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde son derece gelişen vakıf faaliyetleri içinde, hastalanan veya sakatlanan göçmen kuşların tedavisi, aç kalan hayvanların doyurulmasının da bulunduğu bildirildi. Konya Vakıflar Bölge Müdürü İbrahim Genç, vakıfların, Türk tarihinin uzun bir döneminde doğum evi, süt evi, sübyan mektebi, aş evi, evlendirme kurumu, çamaşır yıkama yeri, hamam, cami, han gibi hizmetleriyle sosyal hayatın her alanında toplumun ayrılmaz bir parçası olduğunu söyledi.
Cumhuriyet devrinde de vakıfların sosyal hayatın çatlak vermesini önlediğini vurgulayan Genç, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetlerinin aynı zamanda birer vakıf medeniyeti olduğunu, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki taşınmaz malların büyük kısmının vakıflara ait olduğunu belirterek, şunları kaydetti: ‘’O dönemlerde yapılan tüm hizmetlerin büyük çoğunluğu, vakıflar yoluyla gerçekleştiriliyordu. Günümüzdeki gibi devletin hayatın her alanına el atması çok mümkün değildi. Bu vakıfların kurulmasının temelinde hayır duygusu, insan, hayvan ve doğa sevgisi söz konusuydu. Birçok farklı hizmetin yanında tabiatın ve hayvanların korunması için de vakıflar kurulmuştu. Sakatlanan, hastalanan göçmen kuşlar için dahi vakıflar vardı. Bu hayvanlar tedavi edilerek, göç için zamanında dönüş yapmaları sağlanıyordu. Yine dağ başında kışın aç kalan yabanî hayvanlar için vakıflar kurulmuştu. İnsanların ve hayvanların faydalanacağı ormanlar, yeşillik alanlar için de vakıflar vardı.’’
Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yaratılmışa hizmetin temel felsefe kabul edilmesi sebebiyle kurulan vakıflarda hayvanlara ve çevreye büyük önem verildiğini söyleyen Genç, barınma için kuş sarayları kurulduğunu, sıcak yaz günlerinde halsiz kalan kuşların su içebilmeleri için uygun yerlere suluklar dahi yapıldığını bildirdi.
Yeni Asya