Mevzuya izniniz olursa bir fıkrayla başlamak istiyorum. Yıllar önce Kırkıncı Hocamdan dinlemiştim. Komutan asker Mehmet’e sormuş:
-Asker söyle bakalım düşman sağdan gelirse ne yaparsın?
Mehmet gür sesi ile:
-Vururum komutanım.
-Soldan gelirse?
-Vururum komutanım.
-Peki, arkadan gelirse?
-Vururum komutanım.
-Söyle bakalım, karşıdan gelirse?
-Vururum komutanım.
-Ya yukardan gelirse ne yaparsın?
Asker artık dayanamaz, mahcup şekilde:
-Anlaşıldı komutanım, siz beni gözden çıkarmışsınız.
Evet, aynen fıkradaki gibi, bütün kirli planları, yeniden güçlenen Türk milletini helal İslamiyet’ten uzaklaştırmak ve bitirmek için, tükenmek bilmeyen bir hırsla devreye sokuyorlar... Arzuları, kafalarına göre bir yönetim kurup, milli kaynakları bitirmek, en önemlisi sulandırılmış ve peygamber sünnetinden uzaklaştırılmış bir din yaşatmak; geçmişte Türkçe ezan gibi. Bu millet, İslam’la şereflenip ve peygamberin sünnetine uygun helal İslamiyet’i yaşamaya başlayınca, ağırlıklı olarak atını sadece Kur’an davası için mahmuzlamışlar. Geçmişimizde bizi utandıracak alçaklık ve İslam’a uymayan umumu ilgilendiren yanlışımız yok. Düşmanlığımızda bile bir mertlik ve insaf varmış. Ruhumuz kirli, elimiz kirli olsa idi; Allah Kur’an davasını korumayı, canıyla muhafaza etmeyi bu millete vermezdi. İman dolu geçmişimiz, zalime ve niyeti bozuğa korkulu rüya olmuş. İçindeki tüm unsurları ile bu kahraman milletin ayakta olması demek, Müslümanlığın tertemiz katıksız yaşanması demek, bu imanlı milletin ayakta olması demek, Peygamberin nesline ve sünnetine orijinal muhabbetin devam etmesi demek. Bu adil milletin yeniden dimdik ayağa kalkması demek, şer odaklarının dünyaya istedikleri gibi şekil vermeyecekleri demek.
Dünya haritasına dikkatle bakıldığında, fark edilecek ki Türkiye dünyanın kalbi hükmünde. Ve bu devleti; İslam âleminin kalbini, hançerlemek istiyorlar. Geçmişte bu kalpten İslam âlemine kan, can pompalanıyordu... Sonra o kalbi ezdiler, ruhuna kilit vurdular. Allah’ın muradı ezik kalbi canlandırdı, Bediüzzaman ise, büyük bir küfür meydan muharebesi vererek, iman hakikatleri ile ruhları esaretten kurtardı. Bediüzzaman’ın vesile olması ile Risale-i Nurlar, İslam âlemine ve dünya insanlığına önce iman hakikatlerini pompaladı, şimdi ise devletin yükselen gücü ile can pompalanacak, tekrar kan pompalanacak… Bu devletin güçlü olması demek, tüm İslam unsurlarının kendine gelmesi, zulme yeter artık demek; Afrika kara bahtının, aydınlanması doğrulması demek. Bu milletin doğrulması kısaca yeryüzünde zulmün kalmaması demek. Bundandır ki, hiç İsterler mi dünya çapulcuları adil bir yumruğu; hiç isterler mi, kolay yoldan çirkef kazanç peşinde olanlar?
Evet, Osmanlı çocuklarının tekrar şahlanmasından korkuyorlar, çünkü bu milletin karanlığa itildiği bir dönemde, yeniden dirilişin manevi boyutunu başlatan Risale-i Nurların yükselen gücü ve değişik dillerde konuşması var… Korkuyorlar çünkü Kuran’ın söndürülmez nur olduğuna inanmış, hayatlarını buna adamış nur talebelerinin, uzak diyarlara uzanan elleri ve sevdaları, imana davetleri var… Yeniden bir aydınlanma dönemi yaşayan bu kahraman millet, ellerindeki bu iman hakikatleri ile hem kendi milletinin yeniden toparlanmasına, hem tüm insanlığın İslam ile şereflenmesine, üstelik safi katıksız bir kulluk yapmalarına emek gösterirken, onlar hiç boş dururlar mı? Üstelik bu manevi yükselişin yanında devletimizin maddi terakkisi ve dev yatırımlar, İslam düşmanlarını kudurtmaya yetmiştir. Türkiye’nin yeniden yıldızlaşması onların akıl midelerinde gaz oluşturmuş, huzursuzlar hiç mutlu değiller... Bizi öyle pısırık hale getirmişler ki, sadece bizim kendimize karşı tereddüdümüz var. Oysa biz, geçmişte birkaç yüz çadırdan koca imparatorluk olmadık mı? Şer odakları, Kur’an ve Hz. Peygamber (sav) düşmanları, bizi öyle tanımışlar öyle atomlarımıza kadar bizi biliyorlar ki, yeniden helal İslamiyet’le buluşmamıza ve özümüze dönmeye başlamamıza sabırları tükendi. Son kez tamamen bitirmek için, belimizi kırıp, yüreğimizi hançerlemek istiyorlar. Ne yazık ki karanlık odaklar, içimizde maşa olmaya meyilli, şuur arızası bulunanları keşfedip, kullanmaya bütün ihtirasları ile saldırmışlar. Evet, tek mesele, bu milletin Kur'an ve peygamber sünnetine uygun, hormonsuz hurafelerden uzak, helal İslamiyet’i yaşamalarından ortaya çıkacak muazzam kardeşlik gücü ve maddi güçle bu dünya baronlarının oyunlarına çomak sokulacağını bildikleri için, oyunların zengin çeşitleri ile durdurmaya çalışıyorlar…
Çok uzun bir süre bu millet hizmetsiz bırakılmıştı. Yolu eski, teknolojisi fakir, cebi ise faiz leşi ile beslenen akbabaların kontrolünde idi. Sadece nutuklarla vaatlerle kandırılıp, hizmetin her türlüsünden mahrum bırakılmıştı. Seçkinler, çoğunluğun kanını sülük gibi emiyordu…Şimdi inancında hür ve biraz rahatlamaya başlayınca her koldan saldırıya geçtiler. Milletin iradesi verdiği oy umurlarında değil; seni ben istediğim gibi yöneteceğim diyorlar…
Tarihi büyük, hizmeti büyük, kendisi büyük bu millet, akbabaların, çakalların saldırısına geçmişten bugüne hep maruz kaldı. Dışarıda kuyruk acısı olanlar, içlerinde asırlardır bitmez hıncı barındıranlar, özellikle Türkleri yok edersek, İslam’ı yok ederiz histerisine kapılmış olanlar, sağdan, soldan, alttan, yukardan fırsat buldukça vurmaya çalışıyorlar… Şükürler olsun bu hadise bile bu milletin İslam’a bahadır evlatlığı yapmaya devam ettiğini gösteriyor. Çok iyi biliyorlar ki, bu millet ne kadar güçlenirse güçlensin asla kendileri gibi zulümden yana olmayacak ve geçmişte olduğu gibi şimdide asla zulüm etmeyecek. Hep mazlumun yanında olurken zulme geçit vermeyecek. Karakteri zalimlik üzerine olan dünya baronları, mahallenin kabadayısı olarak gördüğü Türkleri sahneden silmek gayretindeler. Bu millet var oldukça, istediklerini rahatça yapamayacaklarını bildikleri için kolsuz kanatsız bırakmaya çalışıyorlar…
Anladık dışarının alçakları bu iğrençlikte bu karakterde; peki 200-300 yıldır bizim içimizde onlara değnek olan, kendi kardeşinin sırtına inen ruhu kara, aklı kirada olanlara ne demeli? Müslüman’ın başından Kerbela’lar hiç eksik değil ki. Darbe dışarının alçak düşmanından gelse gerekeni yapar, ya şehit olur, ya da ezer geçersin. Dileğimiz: Dönen oyunları tam kavrayamamış, ya da kandırılmış samimi kardeşlerimiz, inşallah bir an önce kendilerine gelip, nöbet yerlerine geçerek sadece hizmetleri ile uğraşırlar ve bunun olacağına da inşallah inancımız tamdır. Bu geçici şaşkınlıktan anlı secde görenler kurtulacaklar. Çok yazık bizi derinden dağlayan ihanet, dış güçlere maşa olmuş, kulağına ezan okunan, dedesi Çanakkale de destan yazan, Sarıkamış’ta ayazın, karın bile utanmasına sebep olan yalın ayak donarak şehit olanların çocuklarından geldi.
Aç karınlarını memleket sevdası ile doyuran, aşkı sıcak yuvayı tanımadan karlar içine gömülüp, meleklerin sıcacık kanatlarına binip şahadete yelken açan kahraman gençlere teşekkür bu mu olacaktı? Bağımsızlık için, ezan için, Kur’an için, göğüslerini siper ederek bugün bu topraklar üzerinde nefes almamızı sağlayan ecdada teşekkür bu mu olacaktı? Gurbet ellerde üç kuruşla aslanlar gibi hizmet eden öğretmenlere teşekkür böyle mi olacaktı? Başörtüsünün zincirlerini kırana teşekkür böyle mi olacaktı? Ahhh!.. En önemlisi, karmaşık âlemlerden, üstelik insan olarak gönderen ve kardeşliği emreden yüce Allah’a (c.c.) teşekkür bu mu olacaktı. Sevdası ümmeti ümmeti olan, uhuvvete önem veren büyük Peygamber (sav)’e teşekkür böyle mi olacaktı?
Allah bizlere peygamberinin hoşnut kalacağı, helal İslamiyet’i yaşamayı, kardeş olmayı ve mazlumlara koşmayı nasip etsin. Selamlar…