İnanmış bir insanın besmele çekmesiyle, “inanmaktan” “iman etme” noktasına geçmiş bir insanın besmele çekmesi farklı olsa gerek.
Mardin’de yapılan “Münazarat” sempozyumuna kısaca değinip, yine Mardin’de çekilen ve kelepçe çözdüren bir “besmele” gerçeğinden söz edeceğim.
Bediüzzaman’ın “Münazarat” risalesi, üniversiteler içerisinde ilk defa bilimsel bir sempozyumla ele alındı.
Artuklu Üniversitesi’nin ev sahipliğinde yapılan sempozyumun iki de sivil toplum ayağı vardı. Bunlardan birisi Prof. Dr. Gürbüz Aksoy’un başkanlığını yaptığı, Akademik Araştırmalar Vakfı. Diğeri Dr. İsmail Benek’in başkanlığını yürüttüğü Risale Akademi.
Sempozyuma yurtiçinden 33, yurtdışından 5 üniversiteden akademisyenler ve araştırmacılar katılmıştı. “Münazarat” üzerine bildirilerini sundular.
Sempozyumdan çıkan sonuç kitaplaştırılsa, belki ciltler dolusu olur ama merkez nüveyi, Artuklu Üniversitesi Rektörü Serdar Bedii Omay şu ifadelerle kaydetmişti.
“Üniversiteler bu tür tartışmaların yapılması gereken en tabii yerlerdir. Bediüzzaman Türkiye’nin geleceği için anlaşılması gereken büyük bir şahsiyettir. Risale-i Nur ve Said Nursi, Türkiye’nin gizlenen tarihidir.”
Gelelim “Besmeleye.” Yıl 1895 yer Mardin.
Bediüzzaman Said Nursi, iman coşkusuyla Mardin’de adeta bir bayram yaşamaktadır. Bu coşku ve heyecan, birilerini rahatsız eder ve günün ilgili makamlarına şikâyet edilir.
Şikâyet yerinde bulunarak Bediüzzaman’a hayatının ilk kelepçesi Mardin’de vurulur. Yanına da iki asker verilerek Siirt’e sürgün edilir.
Bütün hücreleriyle iman etmiş olan Bediüzzaman, kendisine yapılan muameleye razı olur ve kelepçeli şekilde sürgün yollarına düşer.
Yolda giderken ikindi vakti girer. Yanındaki askerlere namazını eda etmesi gerektiğini söyler. Askerler itiraz ederler ve; “Sen bizim esirimizsin, sana namaz için müsaade edemeyiz, kelepçelerini çözemeyiz,” derler.
Bediüzzaman hiç diklenmeden ve öfkelenmeden, isteğini tekrar eder.
“Namaz kılmam lazım” der. Askerler inat eder ve kabul etmezler.
Bediüzzaman için başka çıkar yol kalmamıştır. Bir besmele çeker ve bileklerindeki kelepçeyi çözerek askerlerin eline tutuşturup:
“Namazımı ifa edinceye kadar sizde kalsın, namazım bittikten sonra yine takarsınız ve menzilimize yürürüz” der.
Askerler bu hali görünce çok şaşırır ve adeta kendilerinden geçerek özür dileyip, namazını eda etmesini isterler.
Üstad namazını hitama erdirdikten sonra askerlere döner ve kelepçesinin takılmasını söyler. Askerler bu isteğe karşı çıkarak şöyle derler:
“Şimdiye kadar siz bizim esirimizdiniz, şimdi biz sizin esirininiz, size kelepçe takamayız.”
Bediüzzaman bu teklifi kabul etmez ve:
“Siz bu vazifeyi yapmakla yükümlüsünüz, takın ve yolumuza gidelim” der.
*
Hatırladığım ve anladığım kadarıyla izaha çalıştığım hadisenin özü bu. Olayı yaşayan askerlerden birinin akrabaları da böyle anlatıyor.
Kısacası Mardin’de vurulan kelepçe, bu sempozyumla bir kere daha çözülmüş oldu.
Yeni Akit