Çünkü, onlar müceddidlerden daha büyüktürler. Nitekim, Bediüzzaman Hazretlerine göre, “Sahabe ve Hz. Mehdi'den sonra ümmetin en büyükleri dört mezhep imamalarıdır.”
Dört mezhep imamlarından bir olan İmam Şafii aynı zamanda alimler tarafından kabul edilen müceddiler listesinde yer verilmiş bir alimdir. Aynı listede müceddidlerin tamamına yakını İmam Şafiî’ye bağlıdır.
Bediüzzaman’ın belirttiği gibi, İslam’da tecdit hareketinin önemi ve ilgili hadiste “her yüz senede bir müceddidin geleceğinin müjdelenmesi” özellikle İMAN esaslarına dair yapılan hizmeti nazara vermeye yöneliktir. O halde, amel-fıkıh konusunda belli bir mezhep imamına uymaları onlar için bir noksanlık değildir.
Kaldı ki, amelî konuların yüzde doksanından fazlası artık ümmette tam yerleşmiş, kurallar haline gelmiş prensiplerdir. Bu prensipler milyonlarca alim tarafından değerlendirilmiş, tahlil edilmiş, şerh ve izahı yapılarak ortaya konmuştur. Bunların üzerine bina edilecek fazla bir husus yoktur. Nitekim, bu asrın bir müceddidi olan Bediüzzaman Hazretleri “Eğer fıkhî konularda gerçek bir ihtiyaç görseydim, o konuda da bir eser yazardım” demiştir.
Yeni oluşan problemleri çözmek için gereken İslam alimlerinin varlığı söz konusudur. Başka alimler tarafından da çözülebilen bir kısım fıkhî meseleler için, dört mezhebin dışında ve üstünde yeni bir çığır açmak, söz konusu mezhep alimlerinin itirazlarını üzerine çekmek Müslümanları birlşetirmekle mükellef olan müceddidlerin gözettiği “ittihad-ı İslam” hedefleriyle de bağdaşmaz. Bu sebeple, onların dört mezhep imamlarına tabi olmaları, onları müceddid olarak tanımayan alimler tarafından yapılacak itirazlara maruz kalmamaları için önemlidir. Aksi takdirde, hizmetlerine zarar gelebilir.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet