Mersin’den okuyucumuz: “Çok dertlerim var. Bazen altında ezilecek gibi oluyorum. Bana bir teselli var mı? Bu sıkıntılarımın benim için hayır ciheti var mı?”
Dünyanın hiçbir derdi bizi yıldırmamalı. Çünkü biz mü’miniz; Allah’a inanıyoruz, güveniyoruz, itimad ediyoruz. İmanımız bize öyle bir ümit ve rica kapısı açıyor ki, aslında yüz bin dünya derdi de gelse yine hafif kalır, yine çekilir cinsten olur. Fakat biz şüphesiz, dertten ve belâdan Allah’a sığınıyoruz, sığınmalıyız. Çünkü Allah’a sığınmak bir ibadettir.
Cenâb-ı Hak bütün canlıların, bütün hayvanatın, bütün mahlûkatın, bütün kullarının yegâne umududur. Herkes, her derdinde, her kederinde, her ıztırabında yalnız Cenâb-ı Allah’a sığınır, yalnız Cenab-ı Allah’tan ümit eder. Umutların tükendiği her noktada, Allah’ın rahmet ve umut kapısı hep açıktır. Emin olmalıyız ki, Allah Kendisine iltica edenlere şefkatle ve merhametle yardım eder.
Her zaman ve her yerde, her darlıkta ve her olumsuzlukta mahlûkatının ve kullarının mutlak ümidi olan Cenâb-ı Hak, bütün kapıların kapandığı zamanlarda kullarına yeni kapılar açar, yeni çıkış yolları gösterir, ümitsizlere ümit olur. Mü’min, tüm kapılar yüzüne kapansa da, yalnız Allah’tan ummaya devam eder, Allah’tan umudunu hiçbir zaman kesmez.
Şu âyetlerdeki ümit bize yetmez mi?
* “De ki: ‘Rabbine kavuşmayı uman kimse, salih amel işlesin. Rabbine kullukta hiç şirk koşmasın.’”1
* “Kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever. Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? O halde mü’minler ancak Allah’a tevekkül etsinler.”2
Acziyetini bilen bir kulun Allah’a tevekkül edeceğinden eşsiz bir teselli bulacağını beyan eden Bediüzzaman, Fatiha Sûresi’ndeki “Nestaîn”3 kelimesinin tevekkül mânâsını içerdiğini, bu mukaddes kelimenin dertli kullara teselli verdiğini ve Allah’ın recâ ve ümit kapısını her an açık tuttuğunu kaydeder.4
Bediüzzaman Saîd Nursî’ye göre, celâlî ve cemâlî isimler vicdana tecelli edince ümit ve korku hâsıl olur.5 Allah’ın emrine muhatap olan insanlar, korku ve ümit ortasında bulunmalıdırlar. Takvayı umarak Rabbine ibadet etmesi gereken insan, ibadetini hiçbir şekilde yeterli saymamalı, ibadetine itimat etmemeli, daima ibadetinin artmasına çalışmalıdır.6 Ümidin kaynağı hiç şüphesiz imandır. İman, dünya ve âhireti nimetlerle süslenmiş iki sofra olarak insanın önüne sürer. İman nimetini bize ihsan eden Rabbimiz, ümit bakımından bize elbette kâfîdir, yeterlidir.7
Recânın ve umudun cemâlî bir tecellî olduğunu8 kaydeden Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Cenâb-ı Hakk’ın, teselli isteyen kullarının daima refiki, en yakın arkadaşı ve en sadık dostu olduğunu, recâ ve umut makamı mahiyetinde, şefkatini kullarından asla esirgemediğini9 beyan eder.
Üstad Hazretlerine göre, mü’min için hiçbir zaman umutsuzluk ve yeis söz konusu değildir.10 Ölüm bile mü’mini ye’se ve ümitsizliğe atamazken, mü’minin başka hangi sebeple ümitsizliğe düşmesi beklenebilir ki? Zira ölüm yokluk ve umutsuzluk kapısı değildir.11 Mü’min için ölüm mekân değiştirmekten ibarettir. Kabir ise, karanlıklı bir kuyu ağzı değil, nûrâniyetli âlemlerin kapısıdır. Dünya da bütün ihtişamıyla, âhirete nispeten bir zindan hükmündedir. Dünya zindanından Cennet bahçelerine çıkmak, dünya hayatının rahatsız edici dağdağalarından rahat âlemine ve ruhların uçtuğu meydana geçmek ve mahlûkatın sıkıntılı gürültüsünden sıyrılıp Rahmân’ın huzuruna gitmek bin can ile arzu edilir bir seyahattir ve eşsiz bir saadettir.12 Cenâb-ı Hak ölüm esnasında bu can ve ten mülkünü bizden, bizim için muhafaza etmek üzere alacak, fakat sonra tekrar geri iâde edecek ve fiyat olarak da—inşallah—Cenneti ihsan edecektir.13
Üstad Bediüzzaman’a göre, Cenâb-ı Hak bizi yoktan var etmiş, göz, kulak ve her türlü azamızı hiçten açmış, yaratmış, cismimize bir dil ve bir kalp takmış, bedenimize ve cihâzâtımıza, türlü türlü nimetlerini tartmak ve tanımak için sayılamayacak kadar hassas ölçücükler yerleştirmiş ve aynı zamanda isimlerinin çeşit çeşit hazinelerini anlamak için dil, kalp ve fıtratımıza hadsiz duygular koymuştur. Rahmet, şefkat ve kudret sahibi Allah Teâlâ bütün maksatlarımız ve umutlarımız için bize yeterlidir.14
O halde Allah’a dayanmalıyız, Allah’a sığınmalıyız, Allah’a duâ etmeliyiz. Dünyanın hangi sıkıntısı olursa olsun; bilmeliyiz ki, bir kapıyı kapayan Rabbimiz, bize sayısız kapı açmaya kadirdir. Ve yine bilmeliyiz ki, sabrettiğimiz ve Allah’tan ümidimizi eksik etmediğimiz takdirde, her sıkıntının perde arkası mutlak hayırdır, mutlak sevaptır, Allah’ın rızasıdır ve her sıkıntı aslında birer âhiret azığı teşkil etmektedir.
Dipnotlar:
1- Kehf Sûresi: 110; 2- Âl-i İmrân Sûresi: 159, 160; 3- Fâtiha Sûresi: 5; 4- İşârâtü’l-İ’câz, s. 32; 5- A.g.e., s. 66; 6- A.g.e., s. 154; 7- Şuâlar, s. 85; 8- İşârâtü’l-İ’câz, s. 66; 9- A.g.e., s. 32; 10- Sözler, s. 580; 11- Mektûbât, s. 13; 12- Sözler, s. 187; 13- A.g.e., s. 31; 14- Şuâlar, s. 84.
Yeni Asya