Yalnız bir tek bahar sayfasına bakmak bile Kâinat Sultanı Halık’ı Zülcelal’in haşmetini anlamaya yeter. Sonbaharın serin rüzgârları ve yağmurlarına dayanamayarak dünyaya veda eden, bu ayrılış sırasında gelecek bahara hazırlık olmak bakımından çekirdeklerini bırakan bitkiler teker teker yeniden diriliyorlar.
Kış mevsiminin ardından, yeryüzünde hiçbir hayat belirtisi yokken, yerde ve üzerinde yaşayan varlıklarda dahi hayat belirtisi ve canlılık emaresi de yoktu.
Buralarda barınan en son canlı aylar önce toprağa karışmış, dökülen yapraklardan ve çiçeklerden eser kalmamıştı.
Ortalıkta sadece kurumaya yüz tutmuş çıplak iskeletler gibi gövdesi ve dalları kalan kuru cansız ağaçlar vardı.
Bütün tabiatta olduğu gibi onlarda da en küçük bir hayat belirtisi yoktu.
Sonra bir haşir müjdesi ulaştı yeryüzüne.
Gökler o müjdeyle, şimşeklerle ve gök gürültüleriyle gülümsedi.
Bu gürültüler görenleri, duyanları korkutmadı.
Çünkü bu sesler İlâhi rahmetin habercileriydi.
Sonunda yeryüzü kefeninden yavaş yavaş sıyrılmaya başladı.
Kışın dondurucu soğukları ile birlikte gidenler, arkasında bir iz bırakmadan gitmişlerdi. Gelenlerinde nereden geldiklerinin anlaşılması bir sır perdesinin aralanması gibiydi.
Bunca zaman nerede saklanmışlar, nerede nasıl muhafaza edilmişlerdi. Bak Allah’ın rahmet eserlerine ki, şimdi baharla birlikte hiçten ortaya çıkar gibi yeniden ardı ardına beliriyorlar.
İskeletler birer birer göz önünde canlanıyorlar. Kupkuru odunlardan yapraklar yeşeriyor, çiçekler çıkıyor, meyveler fışkırıyor. Onlardan her biri kendisine can vereni yüz binlerce dille zikretmeye başlıyorlar.
Görenlere, izleyenlere ve tefekkür edenlere, “Bak Allah’ın rahmet eserlerine ki, ölüleri nasıl diriltiyor, nasıl süslüyor, nasıl konuşturuyor” Dedirtiyorlar.
Baharla birlikte cansız toprağın bağrından fışkırıyor bütün yeşillikler ve çiçekler. Sırası gelen, resmigeçitteki yerini alıyor ve kendilerini sayısız renklerle süsleyeni, kendi lisanlarınca anlatıyorlar.
Sonra, gülen yüzlerin âşıkları ve sevenleri beliriyor, peş peşe koşup geliyorlar, uçup geliyorlar. Onlarında nasıl belirdikleri anlaşılamıyor. Gaipten gelir gibi ortaya çıkıyorlar ve dirilen yeryüzü üzerinde kanat çırpmaya başlıyorlar.
Bütün çiçekler, kuşlar, kelebekler ve böcekler için bir sevgi çağrısıydı. Onlardan her biri, her gün yüzlerce misafir ağırlıyorlar bağırlarında. Gelen misafirlerinin her birine Rabbinin rahmet hazinelerinden şerbetler sunuyorlar.
Onlar da kendilerini ağırlayan çiçeklerin istikbalini taşıyorlar beraberlerinde; bir sonraki dirilişte yeryüzü yeni yeni, renk renk, desen desen çiçeklerle tebessüm etsin, sevenlerine tekrar harika ziyafet sofraları kurulsun diye.
Siz onları seyrediyorken, bu çiçekler ve kelebekler belki çoktan ölmüş olacaklar. Olsun, onların yerlerine yenileri dirilecek. Evvel gidenler, sonra yine hep bir ağızdan daimi bir hayat vericiyi anlatacak. “Biz onun sanatının eserleriyiz” diyecekler.
“Biz faniyiz, fani olanı istemeyiz.” Diyecekler, baki olanı gösterecekler kalpleriyle görenlere. Ve yeryüzünün her dirilişiyle beraber Kur’an’ın sedası yankılanacak âlemlerde:
“Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine; yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor! Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir. Çünkü O her şeye kadirdir.” (Rum Sûresi, 50.ayet)
Bütün hayatlar, O’nun “Hay” isminin cilvelerinden meydana gelerek, kâinatı yaşanır hale getiriyorlar. Hayat, O’nun canlılığıyla hayat bulur. Bütün hayatlar, O’nun baki olmasına dayanır. O’nun ile var olur, O’nun ile canlı kalır, O’nun ile yaşar ve yeniden dirilir. Böylece hayat dediğimiz süreç içerisinde hiçbir şekilde fena, zeval ve aksaklık olamadan haşire kadar bu deveran sürer gider.
Baharın verdiği haber ve müjdelerle mahşerde dirilmekte işte böyle olacak. Her güz mevsiminde yapılan tahribat, gelecek bahar mevsimlerinde gelen yeni misafirler için yer hazırlamak ve bir nevi terhis ve izinlerdir. Mevlâna diyor ki; “Yere hangi tohum ekildi de bitmedi, yeşermedi? Niçin insan tohumu bitmeyecek, yeşermeyecek zannına kapılıyorsun?”
Allah’ın kudretine oranla ölümden sonra haşirin gelmesi, güzden sonra baharın gelmesi gibidir. Sizin haşirde tekrar dirilmeniz, dünyadaki yaratılışınızdan daha kolay, daha rahattır. Bir tohumun toprak altında çürüyüp, baharda bir sümbül olarak çıktığı gibi, insan çekirdeği de ölümle toprakta çürüyüp, haşir baharında sümbüllenecektir. Ağaç ve çiçekler gibi insanların da bir güzü bir de baharı vardır. Demek bu fani şeylerin suretleri, o âlemde baki meyveleri verecektir.