Bismillahirrahmanirrahim
İ’lem eyyühe’l-aziz!
Şu görünen umumî âlemde her insanın hususî bir âlemi vardır. Bu hususî âlemler, umumî âlemin aynıdır. Yalnız umumî âlemin merkezi şemstir. Hususî âlemlerin merkezi ise şahıstır.
Her hususî âlemin anahtarları o âlemin sâhibinde olup letâifiyle bağlıdır. O şahsî âlemlerin safveti, hüsnü ve kubhu, ziyası ve zulmeti, merkezleri olan eşhasa tâbidir.
Evet, ayinede irtisam eden bir bahçe, hareket, tegayyür ve sair ahvalinde ayineye tâbi olduğu gibi, her şahsın âlemi de, merkezi olan o şahsa tâbidir: Gölge ve misal gibi.
Binaenaleyh, cisminin küçüklüğüne bakıp da günahlarını küçük zannetme. Çünkü, kalbin kasâvetinden bir zerre, senin şahsî âleminin bütün yıldızlarını küsufa tutturur. (Mesnevi-i Nuriye, Habbe)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
ahval : haller, davranışlar
âlem : dünya, evren
âlem-i emir : Allah’ın kudret ve emrinin tecellî etiği âlem; Cenâb-ı Hakk’ın değişmeyen sabit hakikatler şeklinde devam eden kanunlar âlemi
benî Âdem : Âdemoğulları, insanlar
binaenaleyh : bundan dolayı
cismânî âlem : beden dünyası
ene : ben; benlik
eşhas : kişiler
habbe-i kalb : kalbin tohumu, çekirdeği
hadim : hizmetçi
haşir meydanı : öldükten sonra yeniden diriltilip Allah’ın huzurunda toplanılacak yer, meydan
hususî âlem : şahsa ait, özel âlem, özel dünya
hüsün : güzellik
i’lem eyyühe’l-aziz : “Bil ey aziz, saygıdeğer kardeşim!” mânâsında muhatabı uyarmak ve dikkatini çekmek için kullanılan bir söz
iddihar etmek : biriktirmek, depolamak
inbisat etmek : genişlemek, gelişmek, yayılmak
inkılâp etmek : değişmek, dönüşmek
intibah : uyanış
intizar etmek : beklemek
irtisam eden : resmedilen, görünen
iska etme : su verme, sulama
istibka : devamını isteme, geriye bırakma; bâkîleştirme
kâinat : evren, yaratılmış herşey
kasâvet : katılık, sertlik
keza : bunun gibi
kubuh : çirkinlik, kötülük
küsuf tutturmak : örtmek, perdelemek
letâif : insanın mânevi yapısında bulunan ince duygular
misal : aynadaki yansıma, görüntü
misâlî : yansıyan, görüntü halinde olan
nur : aydınlık
nurânî : nurlu, parlak
ruh : hayat kaynağı, can, cevher
safvet : paklık, temizlik
semere : meyve, netice
seyrangâh : gezi ve seyir yeri
şark : doğu
şecere-i nurânî : nurlu, parlak ağaç
şehadet : şahidlik
şems : güneş
tâbi : bağlı
tabiat (tâğutu) : tabiat putu; maddeci görüş tabiatı bir put gibi şöyle tarif eder:
tâğut : ibadet edilen bâtıl şey, put
tasfiye : temizleme, arındırma
tegayyür : başkalaşım
tenezzüh : gezinti
terbiye : eğitim
tevdi etmek : emanet olarak bırakmak, emanet etmek
umumî âlem : genel dünya, evren
zerre : en küçük madde parçası
ziya : ışık
zulmet : karanlık