Her namazda ayrı bir ruh hali

Hüseyin KARA

Kur’an’dan Risale-i Nur perspektifinde günümüze mesajlar (15)

Her ibadetin ayrı bir ruh hali içinde yapılması son derece tabii olmakla birlikte aynı zamanda bilinçlilik ve kozmosa uyumdur. Kalkıp gecenin sessizlik ve loşluğunda Allah’ın divanına durmakla günün ortasında edilen ibadetin arasında elbette bir ruh ve duygu farkı olmalıdır. Gecenin karanlığında aranılan ışıkla güneşin gökyüzünde parladığı bir ortamda aranılan ışık birbirinden farklıdır; çoğunlukla biri soyutsa diğeri somuttur ve ikisi de yaratıcının mucizeleridir.

Birçok ibadetin ruhunu kapsayan namazın değişik zamanlarda emredilmesinin anlamı bu olsa gerek. İnsan her gün ve belki de ömür boyu beş vakitte beş namaza ait ayrı bir psikoloji atmosferi içinde kendini bulur. Her vakitte ayrı bir haz ve manevi yükseliş… Dahası güneş ve ay tutulmasıgibi sıra dışı atmosferdeki değişiklikler karşısında her şeyin yaratıcının kontrolünde olduğunun nişanı noktasında derin düşünceye dalarak bir başka ibadet türünü tatmak… Her ibadet sanki tevhidin bir açılımıdır! Bu derin anlamı İslam ibadetlerinin dışında başka bir dinde görmek mümkün değil.

Kur’an bu bilinci yer yer verirken şu ayetlerde adeta adres gösterip dikte ederek ruhlara kazımayı hedeflemektedir:

 Yani “Şu halde akşama ulaştığınızda ya da sabah kalktığınızda yüceler yücesi olan Allah’ı anın. Göklerde ve yerde her tür sena ve övgüye layık tek varlık O olduğuna göre öğleyin ve akşama girerken de (O’nu anın).”[1]Bu iki ayet, Kıyamet gününün gelip çattıktan sonra her şeyin bitip safların netleşeceğini, iman edip ve imana uygun işler yapanların cennette ebedi olarak ruhlara safa veren bir müzik dinletisi içinde mutlu olacaklarını ve ama buna karşılık inanmayanlarınsa cehennemde acı bir azapla yüzleşeceklerini açıklayan ayetlerden sonra erdemli yolaişaret ederek  inmiştir.   “Fa” harfi ile kurtuluşun çaresi vardır anlamında “şu halde” demenin esprisi budur.

Her şey değişmektedir; insan da kâinat da değişmektedir ve değişmeyen yalnızca Allah’tır. O halde O’nu noksanlardan tenzih ederek emirlerine uymak aciz olan biz kulların asli görevidir. Ayette her türlü noksanlardan uzak ve yüce tutma anlamında olan  “tenzih”, ya kalple ya bununla birlikte dil ile olur ya da bu ikisinin yanında davranışlarla açığa vurmaklabu olgu gösterilir. Dil kalbin tercümanı ve davranış da dilin ispatıdır.[2]  “Tenzih”ten amaç beş vakit kılınan namazdır. Namaz hem zikirdir, hem tenzih ve tespihtir; bütün ibadetlerin fihristidir.

Zaman, dünyadan ahirete doğru akıp giden ilahi bir mefhum. Tek düze değil zamanın da kendine göre dönüm noktaları vardır. İşte namaz, zamanın o “inkılap” denilen değişim anlarına karşılık gelen beş vakit ibadettir. Her vakit değişik duygular sarar insanı. Günün her saatinde değişik bir hayat çeşnisinin insanı sarması zamanın şeridine takılı Allah’ın bin bir türlü tecellisi ve nimetlerin sonucudur.

Ayette beş vakit namaz açık denecek netlikte ifade edilmektedir. Beş vakit namaza yalnızca bu ayet değil, İsra 78, Hud 14 ve Taha 130 gibi daha başka ayetler de işaret etmektedir.[3]

Her gün sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı vakitlerinde beş vakit namaz kulluk bilincinin pekişmesine yöneliktir. Beş vakit namaz kulun ayık ve tetikte ve maneviyat kanallarının açık olmasıdır. Sabah akşam ya da günün muayyen anlarında Allah’ı anmak insan için büyük rahatlamadır. Allah bu derin nefes alışverişlerle kulunun mutluluğunu görmek ister. Böyle olunca mutluluk insanın kendi elindedir. İnsanın iyi, güler yüzlü ve yaşadığı anın hazzını tatmasına en büyük sebepsebunca nimetlerin şükrünü yerine getirmek amacıyla ettiği ibadetidir.İbadet Allah’a yakınlaşmanın en etkin yoludur. Tefsirler Peygamberimizin bir hadisinden söz ederler. Peygamberimiz bir gün ashabından bir gruba  “Size yüce Allah’ın, dostu İbrahim peygamberi niçin ‘vefakâr’ olarak nitelediğini haber vereyim mi?” demiş ve ardından cevabı da “Çünkü o sabah akşam şu sözü tekrar ederdi”  diye kendisi vermiş ve “Şu halde akşama ulaştığınızda ya da sabah kalktığınızda yüceler yücesi olan Allah’ı anın. Göklerde ve yerde her tür sena ve övgüye layık tek varlık O olduğuna göre öğleyin ve akşama girerken de (O’nu anın)” mealindeki iki ayeti okumuştur.[4]

Bediüzzaman’ın da bu iki ayet hakkında söyledikleri ise daha ilginçtir:  “Her bir namazın vakti, mühim bir inkılâp başı olduğu gibi, azîm bir tasarruf-u İlâhînin âyinesi ve o tasarruf içinde ihsânât-ı külliye-i İlâhiyenin birer mâkesi olduğundan, Kadîr-i Zülcelâle o vakitlerde daha ziyade tesbih ve tazim ve hadsiz nimetlerinin iki vakit ortasında toplanmış yekûnuna karşı şükür ve hamd demek olan namaza emredilmiştir.[5] Bir değişim olan “İnkılap başı   “, “İlahi tasarrufun aynası” ve “Allah’ın her yerde bulunan bütün iyilik ve güzellikleri” olarak üç özelliğe sahip bu vakitlerde ibadet etmek, bir anlamda külli şükürdür. Namazın manası da Allah’ı tesbih, tazim ve şükürdür zaten. O kadar ki namazın her eyleminde bu üç unsur sinmiş durumdadır. Ayetlerin istediği anlamı namaz tamamen yansıtmaktadır.

Kâinatla insan birbirine çok benzer. İnsan küçük kâinat ve kâinat büyük insan benzetmesi hiç de abartı değildir. Zamanın neresinde olursa insan, kâinata ilişkin bir yanına kendini benzeterek çağrışım yapar ve adeta kâinatla bütünleşmiş olur. Sabahın erken vaktinde namazla güne başlarken dünyanın yeni yaratılış anını neden düşünmüş olmasın? Dünyayı bugünlere getiren gücün, kendisini de gün boyunca koruması altına alacağını düşünerek güvenlik duygusunu pekâlâ doyurabilir ve güne daha bir moralle başlamış olabilir. Güneşin batmasıyla biten gün de dünyanın sonunun bir gün gelebileceğini hatırlatmaz mı? Karanlık, yokluğu hatırlatmasından çok varlıkların üzerini geçici olarak örten bir peçe gibidir ki ertesi gün güneş doğarken bütün ihtişamlarıyla onları açığa çıkaracaktır. Uyku ölüme benzer ya; gece kalkılıp teheccütte bulunmaksa kabir hayatının da bilinçten yoksun olmadığını gösterir.

Bediüzzaman’ın bu derin anlamı işlediği Dokuzuncu Söz’deki genişçe açıklamaları sanki insanla kozmosun nasıl uyum içinde bir diyalogu yaşayabileceklerinin pratiğini ortaya koymuştur. Hele bu bir tefekkür silsilesi içinde olursa insanın günleri ve ömrü saniyesine varıncaya kadar her anı ibadet içinde geçer. Her vaktin namazına başlamadan önce bu tür yoğun düşünceler içinde olmak, farkındalık ve bilinçliliktir. Tekdüze geçen hiçbir şey yok. Hayat da capcanlıdır. Ve insan hayatın bu değişkenliğine uyum sağladığı sürece ancak gün yüzü görebilir. Hayatın önümüze sürdüğü şeyleri göz önünde bulundurmak zorundadır; aksine kozmik birlikten kopuk yaşamak zorunda kalır. Bu takdirde hayat başka havadan kendisi ise başka havadan çalar. Yok; akıl kalple, beden ruhla ve iç dışla uyumsuz bir hayat çekilmez. İnsan dabütün varlıkların korosuna katılmak zorundadır. Namazdaki birliğin anlamı da budur. Her vakitte ayrı bir koro, ayrı bir tefekkür ve ayrı bir duygu yoğunluğu!

Bediüzzaman 9.Söz’de her namaz vaktinin olması gereken duyguları son derece ilginç tasvirlerle gündeme getirmektedir. Örnek olarak ikindi vaktinde yaşanılması gerekenleri bir hatırlatma açısından vermede yarar var. İkindi vakti insan ömrünün güz vaktiyse dünya ömrünün de ahir zamanını andırır. Günlük işlerin de bitimi olmasıyla bir değerlendirme anının geldiğine işaret eder. Güneş batmaya yönelmiştir. Daha sonra da karanlığın işlerine siyah bir peçe örtmesinin ipuçlarını vermektedir. Gün boyu uğraşların sonlanması dünyada bir misafir olduğumuzun uyarılarını her gün yapmaktadır. Geçicilik adeta varlığımızın her anına sinmiş durumdadır. Geçiciliğin insanı baştan sona sarmasıyla bunalımın zirveye tırmanması hengâmında birden sonsuzluk esintilerinin duyulması bambaşka bir âlemin eşiğine gelindiğininişaretidir.

İşte bu duygular içinde Bediüzzaman’ın deyişiyle “Ebediyeti isteyen ve ebed için halk olunan ve ihsana karşı perestiş eden ve firaktan mütellim olan ruhu-u insan[6] kalkıp abdest alıp şu ikindi vaktinde namaz kılmak içinkendini sonsuz güç ve kudret sahibi olan Allah’ın kollarına bırakmasıyla gireceği güvenlik atmosferi elbette tarifsizdir. Bu vakitte kılınan namaz hem o günün yorgunluğunu silip süpürür hem de günün geri kalanını sonsuzluk duygularıyla karşılar. “Hakiki bir teselli-i kalp” ve “bir rahat-ı ruh” ancak ikindi vaktinin namazının yerine getirilmesiyle zamanın bu değişim anında yakalanabilmesi mümkündür. Günün sonuna doğru “borc-u fıtrat” olan ikindi namazını kılmak, aynı zamanda görevimizin sorumluluğundan kurtuluştur; bir rahatlamadır.

Namazları tefekkür ibadetiyle süslemenin yolu budur. O halde her vaktin öncesinde az da olsa bu tefekkürü etmeden kılınan namazlar bir bakıma duygu zenginliğinden yoksundur. Öncesinde ve sonrasında derin ve anlamlı düşünceler namazlara ruh ve farkındalık katar. Her namazdan önce bu duygular içinde olmak namaza hazırlıktır. Farzlarda kamet de namaz bilincinin ön hazırlığıdır. 

Bilmem, ne kadarımız bu duygular içinde namaz kılmaya çalışır?

[1] Kur’an, Rum: 17,18.

[2] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, cilt 6, Eser Kitabevi, İstanbul.

[3]Mevdudi, Tefhimü’l-Kur’an, cilt 4 (ilgili ayet), Terc: Heyet, İnsan Yayınları, İstanbul.

[4] Diyanet, Kur’an Yolu, cilt 4, Heyet, Ankara.

[5] Nursî, B.S. Sözler, 9. Söz, erisale.com

[6]A.e.

 

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.