Hüsn-ü bizzat: Zâtında güzel olan. Güzelliği bir başka şeye nispetle olmayan.
Hüsn-ü bilgayr: Görünürde çirkin, fakat neticesi (sonucu) güzel ve hayırlı olan.
“Kâinattaki her şey, her hâdise, ya bizzât güzeldir, ona hüsn-ü bizzât denilir. Veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir.” (Bediüzzaman Said Nursi, Sözler)
Hüsn-ü bizzat, zâtında güzel olan, yani güzelliği bir başka şeye dayanmayan ve bir başka sebepten medet almayan demektir. Meselâ, iman bizzat güzeldir; hiç küfür olmasa da iman yine güzeldir. Bu güzellik küfre nispetle değildir.
İlim de bizzat güzeldir. Herkesin âlim olması hâlinde, bir kimsedeki ilmin güzelliğinde bir noksanlaşma olacağı düşünülemez.
Takva ve salih amel de bizzat güzeldirler. Diğer insanların bu güzellikten nasip almaları yahut almamaları fark etmez. Onların güzellikleri ne ise yine odur.
İstikamet, itidâl, şefkat, merhamet, adalet, tevazu, cömertlik gibi güzel ahlâkın bütün şubeleri de bizzat güzeldirler.
***
Bazı hadiseler ise görünürde şer ve çirkin zannedilirler. Ama onların arkalarında nice gizli güzellikler saklıdır. İşte bu ikinci tip güzelliklere hüsn-ü bilgayr denilir.
Meselâ, hayatın bizzat güzel olmasına karşılık ölümün güzelliği hüsn-ü bilgayrdır. İman ehli için, ölüm, “Cennet bahçelerinden bir bahçe” olmakla dünya güzelliklerini gölgede bırakan bir güzelliğe sahiptir.
Bunun gibi, sağlık bizzat güzel olmakla birlikte hastalıklar netice itibariyle güzeldirler. Zira, hastalık insanı günahlardan temizler, manevi derecesini artırır ve insan için ebedî bir sermaye olur.
Risale-i Nur Külliyatı’ndan bir hikmet ve ibret dersi:
“Pek çok zahirî intizamsızlıklar ve karışıklıklar var ki, pek muntazam bir kitabet-i kudsiyedir.” (Sözler)
Demek oluyor ki, hiç çile çekmeden, hiçbir zahmete katlanmadan, hiçbir sıkıntıyla karşılaşmadan geçen bir ömür, düz bir çizgiyi andırır ve ondan, fazla bir mânâ çıkmaz.
Çizgiyi yazı yapan o eğri büğrüler, o iniş çıkışlardır.
Hayatın iniş-çıkışları da böyle, hayata anlam katar ve sonuçları açısından güzeldir.