Risale-i Nur Eğitim Programı’mızın “Kader ve İradenin Hakikati isimli” 6. Hakikati olan Kader Risalesi İzahı’nda “Üçüncü Mebhas”ı inceliyoruz. Konuyu tam ve bütünlük içinde anlayabilmeniz için Risale-i Nur Eğitim Programı’mızın muhtelif yerlerine atıfta bulunarak mutlaka okunması gerektiğini belirttiğimiz yazıları (bu yazının tamamını bir kez okuduktan sonra) sırasıyla tek tek okumak suretiyle yazımızı tekrar mütalaa etmeniz en üst düzey bir istifadeyi temin edecektir.
Öncelikle kader manasında da kullanılan takdir kavramının neyi ifade ettiği üzerinde duralım. Takdir, eşya üzerinde meydana gelecek hadiselerin ölçü ve miktarlarının tayin edilmesi, belirlenmesi manasında kullanılan bir kavramdır. Diğer bir ifadesiyle her şeyin var edilmeden önce bütün planlarının, modellerinin, işleyiş şekillerinin ve tasarımının görsel ölçülerinin bilgisinin, belirlenip yazılmış olmasıdır.
Kader ve iradeyi iç içe iki daire olarak tasavvur ettiğimizde,
İnsanın irade sahasına giren, hür iradesi ile yön verebileceği hadiselerin ve “insanın tercihine göre şekillenen ve değişebilen alternatif kader şablonlarının mevcut olduğu” alanı küçük daire; gerçekleşecek tüm hadiselerin ve meydana gelecek bütün eşyanın en nihaî ve değişmez hâllerinin “önceden” bilinerek takdir edildiği, yazılı bulunduğu ve kayıt altında tutulduğu büyük kader defterini ve ilahî programı ise büyük daire olarak düşünebiliriz. Bu ikisinin arasında kalan alanda insanın iradesinin işin içine dâhil ol(a)madığı ve bir çeşit “mecburî kader dairesi” olarak da düşünebileceğimiz bir saha vardır. Hangi memlekette ve ne zaman doğacağımız, biyolojik özelliklerimizin nasıl olacağı, ne zaman öleceğimiz gibi.
“Değişebilen Kader” Hakkında Ara Not: Bu iki alan arasının kesin çizgilerle ayrılmış olduğunu söylemek de çok doğru olmaz. Çünkü değişmeyeceği söylenilen ölüm zamanı bile “Sadaka ömrü uzatır” hadisi gereğince değişebilir. Yapacaklarımızı önceden bilen ve iradî tercihlerimize göre, yani bize göre şekil almayı tercih edebilen incelikteki büyük bir şefkat ve rahmetin idare ve hâkimiyeti altına girmeyi kim istemez ki? Diğer taraftan hadis olarak rivayet edilen ve İslamî bir kabul olan “Ecel birdir, değişmez” ifadesini; sadakanın verilmesi şartına bağlı olarak ömrün uzatılması ve ilm-i ilahî tarafından sadakanın verilip verilmeyeceği bilindiğinden, ölüm zamanının bu en nihaî noktadaki şekliyle Levh-i Mahfuz denilen değişmez kader defterine kaydedilmesi olarak düşünebiliriz.
Burada kaderin bu boyutuyla ilgili bir ayet mealine yer vererek belli bir yaklaşım açısı oluşturmaya çalışacağız. Ayet meali şöyle: “Yeryüzünde ve nefislerinizde baş(ınız)a gelen hiçbir musîbet yoktur ki, mutlaka onu yaratmamızdan önce bir kitapta (Levh-i Mahfûz’da yazılı) olmasın! Şüphesiz ki bu, Allah’a göre pek kolaydır. Tâ ki elinizden gidene üzülmeyesiniz ve (Allah’ın) size verdiği ile şımarmayasınız! Çünkü Allah, kendini beğenenleri ve çok övünenleri sevmez.” (Hadid Sûresi 22-23. ayetler.)
Özellikle irademizle yönlendiremeyeceğimiz ve değiştiremeyeceğimiz hadiselerde üzülmememiz ve tercihte bulunma serbestiyetimizi doğru yerde kullanmamıza bağlı olarak Allah’ın yaratmasıyla vücuda gelen iyiliklerimiz ve sahip olduğumuz nimetlerle de şımarmamamız ve kendimizden bilmememiz gerekliliği, kaderin hikmetini çok güzel bir şekilde ortaya koyuyor. Aslında her şey kader iledir ve Allah’ın takdiriyledir. Onun haricinde vücuda gelmeleri mümkün olmaz. Bununla ilgili tetkiklerimizi hem Tabiat Risalesi hem de Haşir Risalesi izah metinlerinde yapmıştık. Konu münasebetiyle yeniden üzerinden geçelim:
Eşyanın zihinde tasarlanan özel şekli ve belirlenmiş miktarı, yapılacak eşyanın manevî kalıbı gibidir. Eşyayı yapanın zihninde bilgi olarak mevcut olan, fakat hariçte görünmeyen, yapıldığı zaman ortaya çıkan soyut kalıp yani ilmî vücudu olan manevî kalıp, diğer bir deyişle ilmî kalıp yani bilgiye dayalı kalıp üzerinde eşyayı oluşturacak maddeler işlenir ve vücuda getirilir. İşte ilahî kudretin inşa suretiyle yaratımı da böyledir, bu şekilde işler. Cenâb-ı Hak, ezelî ilmiyle belirlediği bir plan, program ve model olan ve eşyanın manevî kalıbı mahiyetindeki kader cetveli üzerinde, kudret kalemiyle, zerreler mürekkebiyle kâinat kitabını her vakit gözümüz önünde kolayca, süratle, sanatlı, intizamlı ve hikmetli olarak yazar.
Allah tarafından yaratılacak eşyanın bütün planları, işleyiş şekilleri ve tasarımının görsel ölçülerinin bilgisi, kendi ilminde manen mevcut bulunur. Bu durumda eşya maddî olarak vücuda gelmeden önce, âdeta manevî bir vücudu hükmünde, ilmî bir varlığa ve manevî kalıplara sahip olmuş olur. Madde parçacıkları o manevî kalıbın belirlenmiş sınırlarına yerleştirilir, sınırların dışına taşmalarına müsaade edilmez. Böylece düzenli işleyiş ve şekillerini koruyabilmeleri mümkün hâle gelir. Nasıl ki bir mimarın eserinin maddî olarak vücuda gelmesinden önce, o eserin plan ve proje çizimi ve hatta zihnindeki tasarımı, o mimarî eserin manevî ve ilmî bir varlığı gibidir. Aynen öyle de eşyanın gerek maddî şekli, gerekse hayatı müddetince geçirdiği hâller ve değiştirdiği tavırlar, içine girdiği vaziyetler ve şekiller, ilahî ilmin belirlemesi ve iradenin tercih etmesi olmadan ortaya çıkamaz ve kararlı, düzenli bir şekilde işleyemezler.
Bu meselenin detaylı izahları ve ispatları, Tabiat Risalesi izah metinleri içindeki “Kalıp Olmadan Üretim Olmaz! (Canlı Üretimi Alternatifleri)” ve “Her Şey İlahî Kudretle Nasıl Meydana Geliyor” başlıklarında yapılmıştır. Oraya havale ediyoruz. Eşyanın vücuda geldikten sonraki hayat macerasının yazılıp kayıt altına alındığına dair delil ve tespitler ise, Haşir Risalesi izah metinleri içindeki “İlahî Bilgi Havuzu” ve “Akıl Harici Bir Kurgu” başlıklarındadır. Konuyu tam ve bütünlük içinde anlayabilmeniz için mutlaka okunması gereken bu yazıları aşağıdaki adreslerden okuyabilirsiniz:
Kalıp Olmadan Üretim Olmaz! (Canlı Üretimi Alternatifleri): https://www.risalehaber.com/mucizeler-diyarina-yolculuk-16502yy.htm
https://www.risalehaber.com/her-sey-ilahi-kudretle-nasil-meydana-geliyor-16702yy.htm
https://www.risalehaber.com/ilahi-bilgi-havuzu-19469yy.htm
https://www.risalehaber.com/akil-harici-bir-kurgu-19889yy.htm
Yalnız şu kadar bir hatırlatmada bulunalım: Madde âlemindeki çiçeklerin, ağaçların ve hatta bütün canlıların oluşum kanunlarının, kendilerine mahsus şekillerinin ve temel özelliklerinin tohumlarda, DNA’larda kaydedilip saklanması ve genetik bilginin bir sonraki nesillere mükemmel bir şekilde aktarılması; kâinatın yaratılış maksatlarına temas eden ve ebedî âlemlerde önemli neticeler veren insanın fiillerinin de aynen, belki çok daha ince bir titizlik ve dikkatle kayıt altına alındığını kesin olarak göstermekte ve bildirmektedir. Yine Tabiat Risalesi izah metinleri içinde “Tek Bir Merkezden Canlı Üretimi” başlığı altında, eşyanın sınırsız sayı ve çeşitlilikteki karışık ihtimaller ve sonuçsuz kalacak yollar karşısında birdenbire belli bir yolu, neticeli bir alternatifi ve faydalı bir şekli tereddüt etmeden ve maharetle seçmelerinin; kesin olarak bir irade, ilim ve göze görünmeyen fakat manevî vücudu muhakkak olan bir plan ve programla hareket ettiklerini gösterdiğinin parlak tespitleri yapıldığından konunun detaylarını, bahsi geçen izah metnini ve Kader Risalesi’nin Üçüncü Mebhası’nın harikulade orijinallikteki tespitlerini incelemenize havale ediyoruz. İlgili bölümü aşağıdaki yazının içinde bulabilirsiniz.
Yalnız şu kadar söyleyelim ki: Böyle belli kurallar ve kaidelerle ve intizamlı olarak, bir plan ve program dâhilinde ortaya çıkan eşyanın içinde, âlemin en nadide ve kıymetli ürünü, neticesi bulunan ve yeryüzünde Allah’ın ilahî maksatlarının yerine gelmesine bir merkez nokta teşkil eden insan, elbette başıboş bırakılmayacaktır ve onun da muhakkak suretle hayat serüveni boyunca içine gireceği çeşitli hâller ve başına gelecek hadiseler, bir plan ve program ile belirlenecek ve kader kanunuyla yürütülecektir.
Kader Risalesi’nin Üçüncü Mebhası’ndaki soru-cevap üzerinde de biraz durmak istiyoruz. Mâlumdur ki, insana verilen tercih hürriyeti ve bu irade kuvvetinin serbestçe kullanım imkânına rağmen, içinde bulunduğumuz şartları belirleyen pek çok değişkenin kaderce sabit ve değişmez olarak belirlenmiş olduğu bilgisi ve çok sayıdaki hadisenin ise irademizden bağımsız olarak başımıza ister istemez geleceğinin takdir edilmiş olduğu haberi, ilk bakışta biraz can sıkıcı ve tatsız görünebilir.
Fakat bunun (kaderin) alternatifi nedir ve bu durum gerçekten tatsız bir durum mudur? Bunu iyi tespit etmek lazım. Öncelikle her şeyin ilahî bir ilim tarafından planlanıp tasarlanması ve yine ilahî iradenin tercihi ve kararıyla icra edilmesine alternatif olarak, tüm bu hadiselerin tamamen tesadüfe bağlı olarak vücuda gelmesi vardır.
Böyle bir durumda ise diyelim ki, sınırlı bir dairede küçük bir serbestlik ve hürriyete sahip olmuş olalım. Fakat bununla birlikte manen ne kadar bir yük sırtımıza binecek ve bizi taşıyamayacağımız o müthiş ağırlığıyla ezecektir, bunu iyi hesap etmemiz lazım. Kitabımızda 2. Söz’ün izah metninde ve 23. Söz’ün izah metinleri içindeki “Muhteşem Bir Güven Duygusunun Kaynağı” başlığında bu ağır yükün ve tesadüfe bağlı dönüp duran bir dünyanın kasvetli ve dehşetli tasviri ile şefkatli, hikmetli ve kudretli birinin idaresi altında bulunan yeryüzünün huzur, sevinç ve mutluluk veren ikinci durumunun detaylı anlatımları yapılmıştı. Bu yazıyı aşağıdaki adresten okuyabilirsiniz:
Bu hakikatin zihnimizde daha net anlaşılmasına yardımcı olan (Kader Risalesi’nin Üçüncü Mebhası’ndaki) saray misaline tekrar bakalım. Sahipsiz, korumasız bir saray içindeki adam, etrafına kendi kuvvetiyle sahip olmaya, belki başkalarının hukuklarını ihlal ederek hırsızcasına kendine yer edinmeye çalışır. Fakat tabii bu başıboş saray içindeki kurulu düzenin idaresi ve içinde beslenen canlıların rızıklarının temini gibi zahmetli bir sürü iş vardır. Ayrıca tüm bunların idaresinin hem kendisi hem diğer her şey için yerine getirilmesinin maddî, manevî yükü ve külfeti çok ağır ve endişe vericidir. Böyle bir endişe ve korku içinde huzur bulmanın, mutlu olmanın imkânı yoktur. Sarayda işleyen idare kanunlarının mevcudiyetini bilerek o kanunlara itimad eden ve sarayın kurulu düzeninin bir plan dâhilinde, bozulmadan ve kolaylıkla işlediğini düşünen ve hem kendi hem hiçbir şeyin hâlinden endişe etmeyen diğer adama baktığımızda ise, bulunduğu mekânda huzur ve mutlulukla, rahatça, keyifli ve sevinçli bir surette sarayın nimetlerinden güzelce istifade ettiğini ve görünüşte çirkin görünen bir hadise ile karşılaşsa bile şefkatli bir idarenin yürüttüğü idare kanunlarının, elbette neticesi itibarıyla güzel olan işler yapacağını ve yaptığını bilerek, o işleri de iyi karşıladığını görüyoruz.
Bu misal bizlere gerçekten de önümüzde ucu bucağı olmayan kocaman bir ufuk açıyor dikkat ederseniz. Her şeyin “şefkat ve merhamet sahibi olan, hikmet ve adaletle işleyen, hadsiz bir kudrete ve sınırsız bir zenginliğe sahip biri”nin idaresi altında olduğunu ve onun koyduğu kanunlara bağlı bulunduğunu ve canlı-nu ve hiç bir esi altında, onun koyduğu kanunulara bağlı olarak bir kudrete ve sınırsız bir zenginlnı ve yaptığını bilercansız hiçbir şeyin onun izni olmadan zarar ve menfaat veremeyeceğini itikad etmek ve bundan kesinlikle emin olmak, nasıl bir güzelliktir ve ne kadar muhteşem bir güven duygusunun kaynağıdır?
Olur olmaz şeylerden meded ummaktan, her şeyden korkmaktan ve karmakarışık, başıboş bir dünyada yapayalnız mücadele etmeye mecbur olmaktan ve tesadüfî cereyan ettiği zannedilen hadiseler içindeki perişanlıktan ve kaostan nasıl mükemmel bir çıkış noktasıdır?
Risale-i Nur Eğitim Programı’mızın “Kader ve İradenin Hakikati” isimli bölümünün bir parçası ve 26. Söz-Kader Risalesi’nin 3. Mebhas’ının izah metni olan yazımızda sunulan hakikatlerin tam olarak hissedilerek pekiştirilmesi için, eser metnini de içeren görsel destekli ders videosunu da aşağıdaki adresten izlemenizi tavsiye ediyoruz.
Keşif Yolculukları Risale-i Nur Eğitim Programı-80 Ders Videosu: Her Şeyin Allah’ın Takdiriyle Olması Ne Demektir?