Elbette zorlukla beraber bir kolaylık vardır. Muhakkak ki, zorlukla beraber bir kolaylık vardır. (el-İnşirah,94/ 5-6)
Dünya üzerinde insanın karşılaşmadığı sıkıntı,ızdırap,acı kalmaz ki,insanoğlu onunla imtihan edilmesin. O kadar imtihan vesileleleri var ki
Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm,çileli bir hayatın âdeta sembolü haline gelmişti..Onun arkasında saf kurmuş,hakikî vâris olma dâvasında olanlar da,her hususta olduğu gibi,çilede de Onun yoluna ve sünnetine tabi kılınmışlardı. Ben de çok çilelerden geçtim diyesim geliyor nefis hesabına , onları düşününce vazgeçiyorum bu isteğimden.
Sonra, tebessüm eden bir çift mübarek göz geçiyor hayalimden... Kötülükleri iyilikle savmayı öğretiyor,en yüce İnsan... Mesajını bu tebessümle bırakıyor. İnsanlığıma dair bir mesaj geliyor ötelerden
Boş sözlerle,çirkin davranışlarla karşlaştıkları zaman,izzet ve şereflerini muhafaza ederek oradan geçip giderler. (Furkan Sûresi,25/72)
Ve arkasından bir başka mesaj daha kulaklarımda çınlıyor :
Rahmanın has kulları onlardır ki, yeryüzünde tevâzu ile yürürler ve câhiller onlara laf attığında (incitmeksizin) Selam! derler, geçerler. (Furkan,25/ 63)
Yüzümde kocaman bir tebessüm beliriyor,içimi bir rahatlama kaplıyor... İşte İslâm bu diyorum,kocaman bir tebessüm koyabilmektir yüzlere ve kalplere... Âlemlerin Efendisi (a.s.m) mübarek gözlerinden süzülen tebessümle bakıyor insanlığa. Ve insanlığımız şenleniyor,aydınlanıyor,güzelleşiyor..Pedagojinin,psikolojinin sonuçta gelip dayandığı son nokta bize şunu fısıldıyor:İç muhasebe/otokritik..
İçime dönüyorum,aynadan bakıyorum,beliren yüzüm beni korkutuyor.Eyvah ! Ne dikenler,çıbanlar varmış,diyorum.Başkalarındaki dikenleri görürken,şimdi kendi dikenlerim batıyor,ruhumu kanatıyor.Kendi kusurumu görmeden başkalarının kusuruyla uğraşıp durmuşum.
Geçmişte çile ve ızdırap dolu günlerin çilekeş insanları tek tek hayalimden gelip geçerken,birden irkiliyor ve kendimden utanıyorum,dönüp nefsime kızıyor,vebali onun üzerine atmaya çalışıyorum. Stressiz bir hayat tehlikeli! diyor bazıları... Sıkıntısız geçen hayat, motivasyonu yok ediyor. Vurdum-duymazlığa sebep oluyor. Zorluklar, insanı daha iyi olmaya zorluyor; sorumluluk duygusunun artmasını sağlıyor. diye ilave ediyorlar.
Ve şöyle bir ibare daha ilişiyor gözüme :
Bakış açınızı değiştirin! Olumlu düşünün! Ve Optimist ol! Yani iyimser ol! diye de uyarıyorlar insanı.. Tarih boyunca birçok Hak dostu yaptıkları ıslah çalışmaları karşılığında,salâha karşı kesimler tarafından hapis,sürgün ve işkencelere mâruz kalmışlar,kellelerini fedadan bir an bile çekinmemişlerdir.
Benzer olaylar Bediüzzaman'ın hayatı boyunca da sık sık tekrarlanmıştır. Kendisi ve talebeleri Kurân ahlâkını anlatmak,insanlığın kurtuluş reçetesini sunabilmek için hâlisane bir çaba yürüten, mevki ve makam hırsı olmayan, siyasetten özellikle uzak duran, imânsızlık akımlarına karşı insanları Kurân'ın sunduğu barış ve huzur ortamına davet eden, devletin bütünlüğüne,âsayişe,millî ve mânevî değerlerine zarar verenlere karşı mücadele eden kimseler olmalarına rağmen, hep asılsız ve çirkin iftiralarla itham edilmişlerdir. Bunun sonucunda ise haklarında soruşturmalar ,kovuşturmalar başlatılmış ve yıllarca hapisten hapise,sürgünden sürgüne tâbi tutulmuşlardır. Her defasında aklanmışlar,Kurâna , imâna ,vatanın birlik ve huzuruna hizmetten başka hiçbir suçlarının olmadığı görülmüştür. Kasıtlı olarak tutuldukları hapishaneler onlar için birer Medrese-i Yusufiye,birer dershane,Kurânın anlatıldığı nurhaneler ,ruh ve gönüllerin ıslâhı için bir eğitim yuvası olmuş, manevi dereceleri, samimiyetleri, kararlılıkları, birbirlerine olan bağlılıkları, ihlâsları daha da pekişmiş ve güçlenmiştir.
Her mümin Kurân'daki, "Biz hangi ülkeye bir uyarıcı (korkutucu) göndermişsek, mutlaka oranın refah içinde şımaran önde gelenleri: 'Gerçekten biz, sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz' demişlerdir." (Sebe Sûresi, 34/34) âyetinde de belirtildiği gibi kavminin önde gelenlerinin tepkisiyle karşılaşmıştır ve karşılaşacaktır. Bu, Allah'ın değişmeyen bir kanunudur ve bu tepkilere mâruz kalmak müminlerin doğru yolda olduklarının açık delilidir.
Kurân'ın yüzlerce âyetinde anlatılan bu suçlama ve saldırıların Bediüzzaman Said Nursî ve bahtiyar talebelerinin hayatlarında da tecelli etmesi, izledikleri yolun doğru ve verdikleri mücadelenin etkili olduğunun açık bir göstergesidir. Bu olaylarla, Kurân ahlâkı yolunda mücadele veren bütün müminler karşılaşacaklardır. Allah (c.c) bu gerçeği bir âyetinde şöyle bildirir:
Yoksa sizden önce gelip geçenlerin hâli, başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? (Bakara Sûresi,2/ 214)
Bediüzzaman'ın yanısıra İmam-ı Azam, İmam-ı Ahmed, İbn-i Hanbel gibi İslâm büyükleri de başta Yusuf Medresesi olmak üzere birçok sıkıntı, işkence ve zulme maruz kalmışlar, "tutuklanarak", "sürülerek", "baskı altına alınarak" engellenmeye çalışılmışlardır. Bediüzzaman, Medrese-i Yusufiyede bulunan ve çeşitli zorluklara göğüs geren İslâm âlimleri için şöyle der:
Hem kalbime geldi ki,madem İmam-ı Âzam gibi eâzım-ı müçtehidîn hapis çekmiş ve İmam-ı Ahmed ibni Hanbel gibi bir mücahid-i ekber, Kur'ân'ın birtek meselesi için hapiste pek çok azap verilmiş ve şekvâ etmeyerek, kemâl-i sabırla sebat edip o meselelerde sükût etmemiş. Ve pek çok imamlar ve allâmeler, sizlerden pek çok ziyade azap verildiği halde, kemâl-i sabır içinde şükredip sarsılmamışlar. Elbette sizler, Kur'ân'ın müteaddit hakikatleri için pek büyük sevap ve kazanç aldığınız halde pek az zahmet çektiğinize binler teşekkür etmek borcunuzdur (Lemalar,yirmialtıncı Lema)
İşte felâket ve helâket asrının İmamının seksen küsur yıllık çileli hayatı ve bakış açısı bu..
Ve bizler..Hangi çileye ne kadar katlandığımızın muhasebesiyle karşı karşıyayız.
Bütün teknolojik imkânlar önümüzde,sorumluluk omuzlarımızda,uçsuz-bucaksız Kurân deryası elimizde,her türlü hizmet fırsatı risalehaber sitemizde...O zaman yolunuz açık olsun.