Toplum hayatından bahsedebilmek için insandan bahsetmek gereklidir. Toplumsal hayatın temel öğesi insandır. İnsan ve insanlık tarihinde her hadise insanı maddi ve manevi olarak etkilemektedir. İnsanın istidat ve kabiliyetlerine bakıldığında farklı fıtratlar ve anlayışlar karşımıza çıkmaktadır.
Manevi hizmetlerde, siyasette, gündelik hayatın içinde çok defa karşılaşırız “o adam sıkıntılı, o da adam mı” vb lafı güzaflarla. Her insanın farklı mizaç ve efkarı olması sebebiyle kendisi gibi düşünmeyen kimse/stk’ler hakkında çok çabuk karalama ve tahkir yoluna gidilmektedir.
“Sen, mesleğini ve efkârını hak bildiğin vakit; "Mesleğim haktır veya daha güzeldir" demeye hakkın var. Fakat, yalnız hak benim mesleğimdir, demeye hakkın yoktur...
Adavet etmek istersen, kalbindeki adavete adavet et; onun ref'ine çalış. Hem en ziyade sana zarar veren nefs-i emmarene ve heva-i nefsine adavet et, ıslahına çalış. O muzır nefsin hatırı için, mü'minlere adavet etme. Eğer düşmanlık etmek istersen; kâfirler, zındıklar çoktur; onlara adavet et. Evet, nasılki muhabbet sıfatı, muhabbete lâyıktır; öyle de adavet hasleti, her şeyden evvel kendisi adavete lâyıktır...”[1]
Kendi bilgisinin mutlak doğruluğuna inanan insan, “benim bilgim, düşüncem ve harekatım tek yoldur” gibi anlayış hem insanın özel hayatında hem de toplum hayatında güvensizlik, öfke, kin, kırgınlık ve bunların ortak neticesi olarak yalnızlık kaçınılmaz sonuçtur.
Kimsenin kimseyi (kendisi gibi düşünmeyeler hariç) beğenmediği ve toplumda/piyasada hiç adamın olmadığı ileri sürülen bir zaman dilimini yudumluyoruz. Kendimiz gibi düşünen insanların yalanlarını avuç avuç içerken, bizim gibi düşünmeyen kimselerin doğrularına müstağni kalıp yok gibi tutum sergilemekteyiz. Halbuki doğru her yerde doğrudur. Altın çamura düşmekle değer kaybetmez, malum. Böyle bir ortamda bir kısım insanlar diğer kısmı, diğer kısımlar başka kısmı tezyif, tekfir, tecrid ederek toplumda/piyasada hiç adam/insan yok gibi bir mana veriyor. Bu zamana kadar bunu çok gördüm. Aynı stk içinde farklı hizmet dallarında içinde aktif hizmet edenler “Haa o mu evet, ama o çok sakat birisi, bırak onu” vb gibi çok defa duydum, duymaktayım ve duyacağım da.
Neden mi? İşte 4 temel sebebi şunlar;
1- Adavete muhabbet.
2- Ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları bilmemek.
3- Çeşit çeşit sâri hastalıklar gibi intişar eden istibdad.
4- Menfaat-ı şahsiyesine himmeti hasretmek.”[2]
İnsanlar, hakikatten, lübden, manadan, enfüsten uzaklaştıkça zahirle alakadar olur ve enfüsü terk etmesi sebebiyle muhabbet yerine adavet sahibi olur. Kendisince bahaneler, sebepler türeterek adavete muhabbet destanı yazar bir hale gelir.
Mezkur sebepler müvacehesinde hassaten ehl-i imanla hangi hususlarda ittifak edeceğini bilmez bir hale gelir ve sadece kendisi gibi düşünenlere muhabbet besler.
Kendi efkar ve efalinin mutlak ve kesin doğru olduğunu düşünmesi sebebiyle ben merkezli hareket tarzını ortaya çıkartarak başkalarına istibdat uygular. İstibadın en beteri, şirredi de manevi istibdattır. Manevi müstebidler ise, “istibdad-ı manevîleri altında eziyorlar.”[3]
“Bu sırra binaen pek çok adam meyl-ül ağalık ve meyl-ül âmiriyet ve meyl-üt tefevvuk ile mütehakkim geçinmek istediğinden, ilmin şanında olan teşvik ve irşad ve nasihat ve lütfu terkedip kendi istibdad ve tefevvukuna vesile-i cebr ve ta'nif eder. İlme hizmete bedel, ilmi istihdam eder.”[4]
Piyasada adamın olmamasının sebeplerinden birisi de her şeyi kendi menfaatine göre değerlendirmesidir insanın. Aslında çok adam var piyasada/toplumda ama kendi değer ölçülerine uymayanı insanın tezyif etmesi, başka taraflarında aynı şekilde tezyifi sebebiyle o onun aleyhine bu onun aleyhine çalışması sebebiyle hiç kimse yok gibi bir algı yönetimi yapılıyor ve manevi sahalarda hizmet iddia edenler kendi ayaklarına sıkıyorlar. Bade harabil basra bu dediğimi anlayacaklardır.
İhlas ve Uhuvvet Risalelerini adeta yalamış yutmuş insanların farklı gruplarda hizmet eden ağabey ve kardeşleriyle hatta kendi grubunda farklı düşünenlerle bile aynı yerde diz kırıp oturamaması çay içememesi bu vb. sebeplerdendir.
Çare-i necat:
-Adavete muhabbetten vazgeçilmeli.
-Ehl-i iman ile muhabbet vesilelerini öğrenmeli ve ortak paydayı genişletmenin yolları öğrenilmeli, araştırılmalı.
-Ben bilirim tarzında ki düşünce ve hareketlerden sakınılmalı, kaçınılmalı.
-Şahsi kemalat ve menfaat yerine toplumsal menfaatler göz önüne alınarak hareket edilmeli. Bu sayede hem müstakim insanlar çoğalır hem de toplumdaki manevi seviye yükselir.
“Eyvah, eyvah! El'aman, el'aman! Ya Erhamerrâhimîn meded! Bizi muhafaza eyle, bizi cinn ve insî şeytanların şerrinden kurtar, kardeşlerimin kalblerini birbirine tam sadakat ve muhabbet ve uhuvvet ve şefkatle doldur." diye hem ruhum, hem kalbim, hem aklım feryad edip ağladılar.
Ey demir gibi sarsılmaz kardeşlerim! Bana yardım ediniz. Mes'elemiz çok naziktir.”[5]
Bahtiyar o kimsedir ki, hakkı hak bilir ve intisap eder, batılı batıl bilip içtinab eder. Hak ve hakikatı hasmının elinde de görse taktir eder hakikati ketmetmez, taktir eder.
Selam ve dua ile.
1)Hizmet Rehberi (90)
2)Hutbe-i Şamiye (20)
3)Hutbe-i Şamiye (88)
4)Muhakemat (53)
5)Şualar (498)